Hükümete yakın Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, özeleştirilerine devam ediyor. Kendi mahallesindekilerin bir zamanlar "Gülenci" olduğunu "kullanıldığını" kaydetti. Dilipak, "Aklımızı kullanıp bu oyuna gelmemeliydik, ama geldik" dedi.
"İmam Hatip konusu, TSE damgalı bir dinin misyonerliği için bir proje değil mi idi?" diyen Dilipak, "Allah yardım etti de bu tuzağı bozduk ama bu defa da kendi kurdukları İHO’larına düşman oldular" ifadesini kullandı.
Dilipak'ın "Hepimizi kullandılar!" başlığıyla (25 Aralık 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Aaa, Gülen de, M. Şevket Eygi de Özel Harp tarafından kullanılmış! Kullanılmayan mı vardı ki! Yok, eğer “eleman” idi iseler o ayrı bir konu. Eygi “eleman” iddialarını şiddetle reddediyor. “Kullanılma”ya gelince, bir zamanlar herkesin “Gülenci “olması gibi, hepimiz komünizmle mücadelede “gönüllü” değil mi idik!. Mesela “Kalkancı”nın peşine takılanlar kimin peşine takılmış oluyorlardı. Dün kullanıldık, bugün hâlâ birileri birilerini kullanmaya devam ediyor, yarın da kullanacaklar gibi bu akılla gidersek. Bunun sağı-solu, Alevisi-Sünnisi, laiki-İslamcısı farketmiyor. Şunu bir anlamamız gerekiyor: Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, ama birlikte kazanacağımız tek bir zafer var.
FETÖ herkesi kullanmadı mı? Gezi’de kullanılmadık mı? Soğuk savaş yıllarında aynı ülkenin çocuklarını sağ-sol diye ayırıp, birbirine kırdırdılar. Aynı silahla sağ ve sol kahvehaneleri taradılar.
Ben İmam Hatipte iken MHP’li Faruk Akkülah bizim hocamızdı, sık sık komünizmle mücadele toplantıları, eylemleri, protestoları yapılırdı. Giderdik / Götürülürdük. Ne de olsa Amerika “Ehli kitaptı”, komünizm gibi bir dinsizlik cereyanına karşı ehli kitapla ittifak içinde olmak gerekti. “!?” Nurcu abiler de aynı fikirdeydi.
Bu iş aynı zamanda Solcu CHP’ye karşı Sağcı DP’nin yanında olmak gibi bir şeydi. Alevi, Kemalist, solcuların, Sekülerlerin çocukları köy enstitülerine giderdi, sağcıların, Sünnilerin çocukları İmam Hatibe. Biri köye öğretmen olurdu, ötekisi imam. Ve tabi yerlerdi birbirini. Jandarma da gelir bunları toplardı. Biz NATO’cu gözüyorduk ama öte yandan NATO’ya karşı sokağa çıkanlar da aynı oyunun parçasıydılar ve aynı merkezden yönlendiriliyordu.
İşin aslı şu: Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyordu. Bu kirli oyunun adı “Kontrollü bunalım stratejisi” idi. Bizi bize kırdırıyorlardı.
Bu oyunun senaristi, ya da paralı tetikçisi olmak başka bir şey, bu oyunda kullanılmak başka. Aynı şey değil. Elbette aklımızı kullanıp bu oyuna gelmemeli idik, ama geldik. İyi niyetlerimiz bizi kurtarmaz. Bilmemiz gereken bir başka gerçek vardır: Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Şeytanın ve onların işbirlikçilerinin varlığı günah işlememizin gerekçesi, mazereti olamaz.
Ben 70’lerin ortalarında oynanan oyunu farkettim ve “diyalog” arayışlarım bu kirli ve kanlı olaylarda taraf olmamak yönünde idi. Mesela bizim Yeniden Milli Mücadele neyin nesi idi. Bugün şu PKK neyin nesi. Sosyalist, antiemperyalist geçiniyorlardı, ABD Emperyalizminin tetikçisi oldular. Selahaddin’in çocuklarını haçlı ordusuna asker yapmaya çalışan kirli bir oyuncağa dönüştüler.
Sahi DHKP-C’li geçinen Fehriye Erdal, Sabancı’yı (Ona göre o bir kapitalistti, kendi sosyalist) vurdu, sonra NATO’nun karargâhının bulunduğu şehre sığındı.
Yahu, İmam Hatip konusu, TSE damgalı bir dinin misyonerliği için bir proje değil mi idi? Allah yardım etti de bu tuzağı bozduk ama bu defa da kendi kurdukları İHO’larına düşman oldular.