Bulut olur, ağlamaklı.
Saçlarından süzülür sicim sicim.
Günün ilk dörtlüğünü yontarlar
Taşlara, ağaçlara
Ve sana…”
Kadın şairlerin kıymeti bilinmeli diyorum. Çünkü zor yetişiyor. Dilek Ülvan Yılmaz’da ilk eseriyle okuru selamlayan, yetenekli şairlerimizden.
Romantikkitap’tan çıkan, “Kırk Damla Aşk”ın önsözünde, “Dibe vuruşlarım, çaresizliklerim, çıkmazlarım, sıradanlıklarım ve sıradışılıklarım ama hepsinden öte, iflah olmaz med-cezirlerim artık sizindir…” diyerek, “hayatın gizemli bir şiir” olduğunu ifade ediyor.
Bir umutsuzluk dökülüyor önce kalp acılarıyla: “Masamda, yeşilleri dökülmüş bir yürek var…” (sh. 10)
“Kraliçesiyim mutsuzluk ülkesinin”. (sh.13)…
“Nadasa bıraktım gökyüzünü…/ Ne umut uçurtacağım/ Ne dilek, ne sitem/ O tay yeleli genç kıza…” (sh. 15)
Şairlerin doyumsuz şarkısını hep aşk söyletir:
“Ve ben bir kez daha, bin kez aşık olurdum sana/ Böğürtlen kokan eylül sabahlarında..” (Suskun Şimdi Türküler şiirinden, sh. 54)
“Zemheri değer mavilerine, şarkı söylemez mevsimler,/ Bıçak gibi saplanır ciğerine,/ Sese ses, göze göz değmeden geçen geceler…/ Aşk değmemişse yüreğine,/ Sahtedir Tanrıya yakarışlar bile” (sh. 12)
“Bir tutam sen sarıyorum cigara kâğıdına,/ Parmaklarımın arasında zemheri ağırlığı…/ Dudaklarım kanıyor / Ve bir yılan kusuyor umutlarına…(Aşk Ölünce Böyle mi Kokar isimli şiirinden)
“Ayrılık” en çok şairleri yaralar:
“Ne yaman acıymış ayrılık deli oğlan/ Ne karaymış rengi!”
“…Git ey sevgili!/ Git…/ Ben veririm hesabını,/ Söz verdiğimiz yarınlara…” (Ve Sen Gittin, sh.36)
Ataol Behramoğlu, Orhan Veli gibi sevdiği şairlerden, şiirine tadımlık mısralar da katmış bazen, dayanışmış. “Böyle Havalarda” gibi.
Bazen kadın problemleri yansımış mısralarına. Çileli köy kadınları misali:
“Çapayla kardaş/ Toprakla kardaş,/ Çileyle kardaştır kadınım./Çehresinde,/ Tarlaların donuk bronzluğu…(O Benim Kadınım)
Kent kadınları da, az sıkıntılı değildir oysa dertler gelir bir noktada birleşir. Şair, sevdiğine seslenir:
“Biraz da korkuyorum aslında./ Bütün odaların ışığını yaktım./ Kapının önüne, iki çift erkek ayakkabısı,/ Masanın üzerine de en büyük ekmek bıçağını bıraktım./ Olur ya…/ Çivisi çıkmış zaten dünyanın…”(Gel Artık Evimize)
“Şimdi Seni Anlıyorum” şiirinde annesini anar: “Artık bende senin gibi,/ Satır arası hüzünlerde/ Yalnız kendi içime kanıyorum” (Sh. 56)
Babasına sitem eder: “Çekmekteyim sevdiğim için/ Suçlusun/ Sevmeyi öğrettiğin için…” (Babama)
Bilgece bir tavırla ikaz eder bizleri: “Dilinde bedduâ, kalbinde kinle,/ Giremezsin erenlerin bağına. / Şükret, sabret, affet ey insan!/ Erenler gelsin senin kapına…(Etvar-ı Seb’a’dan, sh. 45)
Bazen, intikam koksa da şair elleri, öğretmendir yüreği (Çünkü Ben Bir Öğretmenim).
Hepimiz gibi özlemleri vardır:
“Özlüyorum,/ Serin kubbeler altında/ Allah’a uzanan kolları/ Beş vakit secdeye kapanan alınları./ O alınlar ki, güneşten parlak ışıltıları.”
Bir hayat yolcusudur ve gün yeni doğumlara, sürprizlere gebedir…
“Yürüyorum…/ Bir çocuğun doğuşu gibi belki, / İlk adımını atışı gibi belki, / İlk sütü tadışı gibi belki…/ Yürüyorum.”
Dilek Hanımefendi’den yeni şiirler ve kitaplar bekliyoruz. Bu inci yürek, dile gelmeli, ses vermeli.