Geçtiğimiz hafta yurt sathında sözüm ona çevreye duyarlı gençlerin başlattığı sokak hareketleri neredeyse mevcut idâreye bir başkaldırı eylemine dönüştü. Meşru çerçevenin dışına taşan bu kaotik ortam vatanını, milletini seven insanların pek tabî ki hoşuna gitmedi. Memleketimizin bin bir emek, gayret, çalışma ve fedâkarlıklarla yıllardır çizdiği imajın zedelenmesi hepimizin içini yaraladı. Oluşan tabloda, ortaya koyulan davranışlarda bir kere daha Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın ahlak anlayışına ne kadar çok ihtiyâcımız olduğu gerçeğini bizlere hatırlatmıştır. Yine O güzeller güzelinin hoşgörü, kucaklayıcı ve affedici olma kültürünün içimize ne kadar hâkim olması gerektiğini bir kere daha anlamamıza vesile olmuştur diye düşünüyoruz.
İçinde bulunduğumuz Peygamberimiz aleyhisselâm’ın ayı olan Şaban ayında, her yaşanan olayda, O en güzel ahlak timsâli kutlu Nebi’yi tanımamızın ehemmiyeti çıkıyor karşımıza. O aleyhissalâtu vesselâm’ın engin sabrına, derin şefkatine, sevgi sunumundaki nezâketine hayran kalmamak elde değil. Biz dün, bugün ve yarın ancak O’nun insanlarla olan iletişimindeki nezih ve zarif ölçüleriyle aramızdaki husûmetleri giderebiliriz.
Bugün her zamankinden çok Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın ahlâkî erdemlerine ihtiyâcımız var. Zirâ günümüz insanları yaşadıkları hayâtın merkezine maddeyi koymuşlar. Hal böyle olunca insan ilişkilerinde de menfaat, çıkarcılık, bencillik hâkim olmuş ve egolar şişirilmiştir. Diğergamlık, hayırseverlik, iyi niyet gibi erdemler insanların geliştirdikleri ahlak anlayışının dışına itilmiştir. Şahsi menfaatler her zaman toplum menfaatlerinden üstte tutulmuş, bir türlü tatmin olmayan ve bunun neticesinde hep gerilen, stresle boğuşan bir insan kitlesi ortaya çıkmıştır. Şükür, sabır, râzı olma anlayışından uzak yetişen neslin sergileyeceği davranışlar elbette pek iç açıcı olmayacaktır. Özellikle internet ortamında şekillenen, fedâkarlık nedir bilmeyen, oturduğu yerden bilgisayarın başında emeğin, çalışmanın kıymetini idrak etmekten âciz bir nesille karşı karşıyayız bugün.
Son günlerde sosyal medyada attıkları tweet’lerle post modern çevrecilerin kent yönetiminde hatta ülke siyâsetinde oturdukları yerden söz sâhibi olma istemleri hazırcı bir yeni neslin türediğini bizlere göstermiştir. 1980’lerden sonra doğan bu nesil, sosyal medya analistleri tarafından ‘Y-Z’ nesli tâbiri ile ifâde ediliyor. Bu nesil okumayan, araştırmayan, politikayla ilgilenmeyen, tüketim çılgını, doğaya yabancı, insanlarla ilişkileri hep sorunlu, internet bağımlısı, keyif düşkünü, narsist, psikolojik problemleri olan kişilerden oluşuyor. Bu nesil son yılların oluşturduğu ‘dijital nesil’dir. Dijital çağın gençleri kendilerine göre şeyler üreten ve tüketen bir nesil oldu çıktı. Bu nesil yeni bir yaşam arayışı peşinde olduklarından yeni ve farklı bir insan modeli geliştirmekteler. Başta insan iletişimi olmak üzere bu neslin birçok iletişimi ekran üzerinden yürüyor. Bunlar daha çok bireyselliği önceleyen, müdahalelerden asla hoşlanmayan ama kendi özgürlüğü için başkalarının özgürlüğüne saldırabilen bir nesildir. Bu yeni nesil sosyal baskılardan haz etmeyen ama bir o kadar da sosyal hayattan bir haberdir.
Ebeveynler evlerinde bir şekilde üreyen ve türeyen böylesi bir neslin varlığından dahi habersizler. Bilgisayar başından kalkmayan, insan ilişkilerinde çok zayıf olan bu gençler dünyânın bir ucundaki hiç tanımadığı insanlarla ekran arkadaşlığı kurarken yanı başındaki amcaoğlu, teyzekızını veya başka bir akrabasıyla neredeyse zorunlu olmasa görüşecek vakti yoktur. Yaşam alanının hemen kıyısındaki hayâtın gerçeklerinden habersiz yaşayan bu nesil sosyal hayattan kopuk âdeta ruh gibi yaşıyor. Halbuki insanlarla birebir iletişimde olmak ve onlarla konuşarak duygu paylaşımı yapmak, üzülmek, sevinmek, gülmek, ağlamak hayâtın ve anıların birlikte yaşanması kişiye hayat enerjisi üfler. İnsan her türlü olumlu, olumsuz yönleriyle bir enerji deposudur. Doğanın eşsiz ahenk paylaşımı, ilkbaharda çiçeklerin açması, kuşların cıvıltılı sesleri, denizin dalgası bunların bizzat görsellikten âri canlı hallerinin insandaki temâşa halleri ne hoştur… Bu haller insanı hayâta bağlar, canlandırır, neşelendirir. Tabi ve doğal hayatta ekrandan, sanal ortamdan çok farklı bir canlılık vardır. Ekran insanı pasivize ederken hayâta dokunmak insanı moralli ve enerjik kılar. Kişi bizzat kendisinin yaşamın bir parçası olduğunu daha iyi idrak eder.
Modernitenin getirdiği teknik donatılar insanın enerjisini söndürmekte, devamlı tüketerek ona kendi içinde işe yaramaz bir profil çizmektedir. Oysa bir tebessümle bile başkalarını mutlu etmek, yetim bir çocuğun başını okşamak, hastaya moral verici sözler etmek, anne ve babanın duâsını almak insanın yaşadığı hayâtı anlamlı hâle getirir. Gönül yeni yetişen dijital neslin hayâtın bu gerçeklerinden haberdâr olmasını arzu ediyor.
Her şey gönlünüzce olsun. Aklı başında, hayâta dokunan gençlere selam olsun.