İçinde yaşadığımız bu çağ tarihçilerin, edebiyatçıların, sağlıkçıların, sosyal çalışmacıların, mühendislerin, ekonomistlerin ve bilişimciler ile iletişimcilerin kendi anlayışlarına göre tarif edilmekte.
Her bir tarifin kendi açısından mutlaka eksik veya fazla tarafları vardır.
Ancak bu ve buna benzer tariflerin hepsinin ortak eksik noktası bu çağ ile ilgili yapılan tanımların feminizm ile ilgisi olduğu konusundaki gerçeklerin göz ardı ediliyor olmasıdır.
Denilebilir ki kadın ile terör nasıl olurda yan yana getirilerek ortaya dehşet ve korku belirten terör kavramı ortaya çıkarılabilir?
Küresel emperyalist devletler tarafından hedef olarak alınan ülkeler üzerinde siyasal içerik katılarak sürekli bir şekilde korku yayılması suretiyle dünya siyasetinin kendi istekleri doğrultusunda değiştirilmesinde aktif ve sürekli bir şekilde kullanılan feminizm kavramı bir terör dili haline getirilmiştir.
Son kabul edilen kanun ve anlaşmaların yanlış ve art niyetli uygulamaları ile her önüne gelenin bir şeyler icat ettiği bir zulüm aracına dönüşen feminizm dijital çağın terörü olmak yolunda hayli mesafe kat etti.
Dünyada bu güne kadar terörizmin 140 ayrı tarifinin ansiklopedilerde veya kitaplarda kaydedildiği bilinmektedir.
Bu tanımların arasındaki farklılıkları bir kenara bıraktığımızda orta da en temel ortak noktanın şiddet veya zor kullanım olduğu görülmektedir.
Birde bu şiddet veya zor kullanımın siyasal bir amacının olması, toplumdaki hedef kitle üzerinde dehşet ve korku salma şeklinde psikolojik etki uyandırıyor olması tariflerde yer almaktadır.
Temelde terörizmin kurulu düzene karşı yapılan siyasetin en radikal şekli olarak bilindiği ve sonuca ulaşmak için de her türlü yöntemin kullanıldığı bir mücadele şekli olması dolayısıyla terörizmle kadının bağdaştırılmaması gerekir.
Diğer taraftan terörizmde tarafların egemen ile egemene karşı çıkanlar olduğu ve güçsüzün güçlü kesimlere karşı verdiği bir mücadele olarak bilinir.
Feminist terörde ise vakıa alt üst edilerek kimin egemen ve güçlü, kimin ise egemen olmayan güçsüz olduğu ters yüz edilmiş bir şekilde ortaya konulmakta ve bu değişimi maalesef devlet gücü eliyle yapılmıştır.
Her aşamada erkeklerin eşi olmayı ret ederek erkeklerin eşiti olduğunu iddia eden feminist söylem bu davranışıyla dezavantajlı olarak kabul edilen kadınları avantajlı kılarken eşiti olduklarını iddia ettikleri erkekleri ise dezavantajlı duruma düşürmüştür.
1940 yıllar sonrasında uygulanan Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında ülkeler siyasetlerini güvenlik politikaları üzerinde yoğunlaştırmış, soğuk Savaş’ın sona ermesiyle de küresel siyasette konsept değişince düşman da değişmiş ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmelerin en fazla kadınları etkilediği düşüncesi ile küresel feminist terör ortaya çıkmıştır.
Küresel devletlerin uyguladıkları savaş ve terörizm bir ideoloji ve düşünce sistemi olarak görülmüyor olsa da kadınlar ve çocuklar üzerinden kendine has bir yöntemi ile apayrı bir taktik ve stratejisi olan feminizm kadın ile erkek arasındaki savaş ve çatışmayı önceleyen ve böylece toplumların temelini oluşturan aile birliğini yok etmeye yönelik bir mücadele biçimi olmuştur.
Küresel egemenliklerini kadın ve çocuklar üzerinden sürdürmek isteyen ülkeler hedef coğrafyalardaki ülkeleri güçsüz kılabilmek için feminist terörde de silahlı terörde olduğu gibi özgürlük söylemlerini kullanan yerel örgütleri desteklemek için onlara para, eğitim, bilgi ve lojistik destek sağlayan uluslararası örgütleri kullanmaktadırlar.
Böylelikle rakiplerinin sürekli iç kargaşa ve mücadele içinde yıpratırlarken kendileri güçlü kalmakta ve hedeflerini gerçekleştirmiş olmaktadırlar.
Aksi bir düşünce sizi dünya siyasetini yönlendirenlerin kuracakları yenidünya düzeni için başta hukuki kurallar olmak üzere ekonomik, siyasi ve kültürel kurallar ile teknoloji, iletişim, ulaşım ve bilişim alanındaki gelişmeleri anlayamamış olursunuz.
FARKINDA MIYIZ?
Bu çağı dijital çağ olarak dünyanın neresinde olursa olsun, hangi farklı kültüre ait olursa olsun tüm insanlığı din, devlet ve toplumlar arasındaki her türlü etkileşim, birliktelik ile anlayıştan etkilenme olarak kabul ediyorsanız feminizmi de uygulamaya bakarak bu etkileşim ve birliktelikten kurtulma savaşı olarak kabul etmek zorundasınız.
Kendi kendinize şunu soruverin: Son yıllarda Türkiye iktidarlar eliyle yürütülen bu din ve kültür savaşını kazandı mı, kaybetti mi?