13 YIL SONRA KONYA’YA SELAM…
Refahyol Hükümeti’nin ardından ‘gece yarısı’ görevden alınan, 2002’den bu yana İçişleri Komisyonu Başkanı ve Tekirdağ Milletvekili olarak Meclis’te önemli çalışmalara imza atan Abulut, yaşadıklarını 13 yılın ardından gazetemizle paylaştı: “Konya’yı hatırladığımda izahı yapılamayan bir duygu seli içerisine giriyorum. Ben Konya’da halkımızın mağduriyetini görüp aradaki duvarları yıkmış, halktan birisi olmuştum.”
HALKTAN KORKTUK, HATA YAPTIK
“Devletle halk arasında kopmalar olduysa, devlet-halk ilişkilerinde bazı sevimsiz olaylar cereyan ettiyse bence bu, devleti temsil eden idarecilerin hatasından kaynaklanmıştır. Çünkü biz idareciler halkı maalesef bazen öyle bir yapıda gördük ki; halktan korktuk. Devlet halktan korkmaz, devlet halk için var. İdareci yetiştirilirken halkla ilişkilere gerektiği gibi özen göstermeliyiz.”
BİR BAŞBAKAN NASIL KARŞILANIRSA…
“O dönemin Başbakan’ı Erbakan, Konya’ya geldiğinde diğer başbakanlara 26 yıllık meslek hayatım boyunca nasıl bir protokol uyguladıysam öyle yaptım. 28 Şubat’ın eseri uygulamalarla Hükümet değişir değişmez gece yarısı görevden alındım. Sırf 28 Şubat sürecinin inançlı insanlara, devlet bürokrasisine yaptığı ve benim gibi binlerce insanın mağduriyetine yol açan baskıların sonucuydu.”
Duvarları yıktı, unutulmadı
TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olarak önemli görev üstlenen T. Ziyaeddin Akbulut, son 15 yıllık dönemde Konya’nın en fazla sevilen ve iz bırakan valisiydi. Akbulut, “Devlet halktan korkmaz. İdareci halktan birisi olmalı. Ben Konya’da halkımızın mağduriyetini gördüm; duvarları yıktım. Konya denildiğinde içimde bir şeyler kıpırdıyor” diyor
Ankara’dan Konya’ya Bakış
Çetin ORANLI
cetinoranli@merhabagazetesi.com.tr
Konya’nın unutulmaz Valisi…
17 Nisan 1996’da Şanlıurfa Valiliğinden Konya Valiliğine atanan Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Konya’da yakın geçmişte halkla bütünleşmeyi en iyi başarabilen ve yaptıklarıyla iz bırakan mülki amirdi. Sonrasında gelen hiçbir vali, Konya halkı tarafından onun kadar sevilmedi. Akbulut’u uğurlarken halkın yansıttığı sevgi seli, gözyaşları bu tespitimizi haklı çıkarmaktadır. Refahyol Dönemi’nde Başbakan Erbakan’ın halkı selamladığı otobüse çıktığı için 28 Şubatçıların ‘intikam alırcasına’ 27 Temmuz 1997’de, haksız bir şekilde görevden aldığı Akbulut, 2 dönemdir başında bulunduğu TBMM İçişleri Komisyonu’nda son derece kritik ve önemli işlere imza atıyor. Kamu Güvenliği Müsteşarlığına ilişkin yasa tasarısı görüşmelerinin yoğunluğu arasında Meclis Kulisi’nde görüştüğümüz Akbulut, Konya hatıralarını duygulanarak anlattı, Komisyon’da yürüttükleri önemli çalışmalar hakkında da bilgi verdi… (Ç.O.)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT KİMDİR?
Tevfik Ziyaeddin Akbulut, 12 Nisan 1949'da Bulgaristan Kırcali'de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Ulus, Cihanbeyli, Atabey, Şavşat, Çivril, Elmalı Kaymakamı olarak görev yaptı. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi ve Bakan Danışmanı oldu. İçişleri Bakanlığı Bakanlık Genel Sekreterliği görevinde bulundu. Şanlıurfa, Konya ve Merkez Valiliği yaptı. 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde AK Parti Tekirdağ Milletvekili olarak Meclis’e girdi. 23. Dönem’de de tekrar milletvekili seçilen Akbulut, iki dönemdir TBMM İçişleri Komisyonu Başkanlığını da yürütüyor. İngilizce bilen Akbulut, evli ve 3 çocuk babası.
‘KONYA’ DENİLİNCE İÇİMDE BİR ŞEYLER KIPIRDIYOR
* 1996–1997 döneminde 1,5 yıl Konya Valiliği yaptınız. 28 Şubat Süreci’nin mağduru olarak görevden alındınız. Daha sonra milletvekili oldunuz, 2 dönemdir de TBMM’de Tekirdağ Milletvekili ve İçişleri Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyorsunuz. Geriye dönüp baktığınızda Konya’daki günlerinizi nasıl hatırlıyorsunuz, Konya sizin için ne ifade ediyor?
— Öncelikle gelip beni burada bularak bir vefa borcunu ifa etmenizden dolayı çok mutluyum. Biz idareciler genelde hatırlanmadığımızdan dolayı bazen sitem ederiz ama siz yıllar sonra gelip beni Meclis çatısı altında bularak Konyalıların bir vefa örneğini gösterdiniz. Konya denilince gerçekten benim içimde bir şeyler kıpırdıyor. Ben 93-96 yıllarında, 6 yıl Şanlıurfa’da valilik yaptıktan sonra Konya’ya atamam gerçekleştiğinde, şöyle bir ifade kullanmıştım; ‘enbiyalar şehrinden evliyalar şehrine gidiyorum.’ Konya denilince ben gerçekten de kendimden bir parça, bir maneviyat şehri, bir kültür şehri, başta Hazreti Mevlana olmak üzere birçok büyüğümüzün yaşadığı bir şehri hatırlıyor ve çok farklı duygularla doluyorum. Ama her şeyden önce Konya benim gönlümde Şanlıurfa’dan sonra çok farklı bir yer teşkil etti. Bu nedenle ömür boyunca unutmam mümkün değil. Ve Konya’yı hatırladığımda izahı yapılamayan, ancak tadılabilen anlatılması zor bir duygu seli içerisinde oluyorum.
HALKIN YÖNETİCİSİ HALKIN ARASINDA OLMALI
* 1,5 yıl görev yapmanıza rağmen Konya’da iz bırakmayı, insanların gönlüne girmeyi başardınız. Sizi tanıyanlar halen sevgiyle anıyor. Sizi uğurlayan insanların özellikle de yaşlıların gözyaşları ve sevgi gösterilerini iyi hatırlıyorum. Bir mülki amir olarak bunu nasıl başarmıştınız, bunun sırrı nedir? Halkın içinde olmanız mı, yoksa güler yüzünüz mü?
— Halkın yöneticisi olan bir idareci, halktan birisi olmalı, millet için çalışmalı, milletin duygularına tercüman olmalı. Ben bunu yaptım. Ben Konya’da halkımızın mağduriyetini gördüm; idareci açısından bazı duvarların örüldüğünü görmüştüm. İdareci-vali ile basın, halk ve sivil toplum kuruluşları arasında duvarlar vardı. Ben bu duvarları yıktım. Halkın içerisinden birisi oldum. Ben Konya’da kaldırımlarda yürürken, ‘Sayın Valim, kaldırımlarda yürüyorsunuz, bizimle birliktesiniz, ne güzel’ ifadesini çok defa duydum. Arabamla kırmızı ışıkta durduğum zaman, ‘biz ömrümüzde ilk defa bir valinin kırmızı ışıkta durduğunu görüyoruz, bütün kurallara uyuyorsunuz’ takdirleriyle karşılaştım. Konya’da halktan birisi olarak yaşadım. Zaten benim bütün idarecilik hayatım böyle geçti. 26 yıl mülki idarede kaymakamlık, valilik, mülkiye müfettişliği, bakan danışmanlığı görevlerinde bulunduğumda hep halktan birisi olmaya özen gösterdim. Çünkü ben halktan kopamazdım. Er geç bu resmi görevler sona erdiğinde yine halkın arasında; kahvehanede, sokakta yaşamaya devam edecektim. Bu işin sırrı; halkla beraber ama halkımızın hissiyatının tercümanı olarak devletin kurallarını, devleti de halka sevdirmektir, bu yoğurdu ben böyle yedim! Elbette herkese göre değişik tarz olabilir ama ben doğal yaşadım, bir sırça köşkte oturmadım. Meram’da bir vali konağında oturdum ama gönlümle, duygularımla her gün halktan birisinde olmaya özen gösterdim. Mesleğimin başından bu yana ‘halka hizmet eden halkın efendisidir’ anlayışını çok önemsedim. Mesleğimin başından bu yana düsturum olmuştur. Halka hizmet etmek benim için en anlamlı, en hayırlı iştir. Bu duygularla yaşadım. Sanırım vatandaşımız da bu duygularla dolu olduğu için beni kendisinden birisi olarak sevdi, ben de onları sevdim. Şimdi Konya, Konyalılar deyince içimdeki sevgi yumağı çok farklı bir şekilde canlanıyor.
DEVLET HALKTAN KORKMAZ
* Bu değerlendirmelerinizle aslında, ‘bir vali nasıl olmalı’nın da cevabını da veriyorsunuz. Valilerle halkın arasındaki duvarların tam anlamıyla kaldırılamaması öteden beri mülki idare açısından önemli bir sorun değil mi?
— Evet, size hak veriyorum. Bu konu zaman zaman bizim idareci yetiştirme konusunda kendimizi devlet olarak, kurumlar olarak kontrol etmemiz gerektiren bir sorundur. İdareci kolay yetişmiyor, idareci eğitimini yıllarca alıyoruz. Ama işin bu tarafına, yani halkla ilişkiler tarafına halkın duygularına tercüman olma, halkla yaşantıda beraber olma, halka hizmet etmenin idarecinin çok önemli bir vasfı olacağı konusunda sanırım bazı eksiklikler oldu. Ki zaman zaman bu konuda devletle halk arasında kopmalar olduysa, devlet-halk ilişkilerinde bazı sevimsiz olaylar cereyan ettiyse bence devleti temsil eden, devleti halka daha olumlu göstermek isteyen idarecilerin hatasından kaynaklanmıştır. Çünkü biz idareciler halkı maalesef bazen öyle bir yapıda gördük ki; halktan korktuk. Devlet halktan korkmaz, devlet halk için var. Halktan neden korkayım, halkı neden karşıma alayım? Ben insan olarak ailemle halktan birisiyim. Maalesef bu konuda Türkiye’de çok güzel örnekler var ama yanlış uygulamalar oldu. İdareci yetiştirilirken halkla ilişkilerde gerektiği manada özen göstermeyişimizden kaynaklanan sıkıntılar yaşandı. Diliyoruz ki bundan sonra olmayacak, bu konuda son yıllarda uygulamalarda daha farklı bir özen gösteriliyor.
“GECE YARISI GÖREVDEN ALINDIM”
* Konya’da görevden haksız bir şekilde alındığınız, kamuoyunun vicdanınca da çok iyi biliniyor. O döneme ilişkin bir şeyler söylemek ister misiniz?
— Ben gerçekten halkla ilişkilere, vatandaşla münasebete sizin belirttiğiniz gibi meslek hayatım boyunca yaradılışım, aldığım terbiye, eğitim gereği çok önem veren bir insan olarak Konya’da valilik yaptım. O dönemin Başbakan’ı Sayın Necmettin Erbakan Konya’ya geldiğinde hiçbir şekilde bir protokol hatası yapmadan, diğer başbakanlara bütün 26 yıllık meslek hayatım, Şanlıurfa’daki 6 yıl ve Konya’daki valiliğim boyunca nasıl bir protokol uyguladıysam öyle yaptım. Nitekim o gün Sayın Başbakan bana, “Sayın Valimiz akşam halka hitap edeceğim, sizinle beraber olmak istiyorum” dediğinde hayır diyemezdim. Bir Başbakan gayet tabi böyle bir talepte bulunabilir. Nitekim bu, bir siyasi parti mitingi değildi. Üzerinde bulunduğumuz platform, üzeri tamamen kapatılmış ve bir Başbakan’ın çıktığı bir platformdu. Aynı yerde belediye başkanı, ben, o günkü koalisyonun il başkanları da bulunuyordu. Ama maalesef ertesi gün Hürriyet gazetesinde, Konya’dan bir arkadaşımızın yaptığı, “Vali’ye bak Vali’ye” başlıklı haberden sonra olay çok yanlış bir şekilde kamuoyuna yansıtıldı. Olayın ardından İçişleri Bakanımız Meral Akşener de bu konuda beni çağırıp ifade almış, basınla ilgili açıklamalar yapmıştı. Ben de aynı şekilde basına açıklamalar yapmıştım. O dönemde 28 Şubat’ın eseri uygulamalarla Hükümet değişir değişmez gece yarısı ben görevden alındım. Tamamen haksız, sırf 28 Şubat sürecinin inançlı insanlara, devlet bürokrasisine yaptığı baskıların sonucuydu. Bu baskılar, Türkiye’de benim gibi binlerce insanın mağduriyetine yol açmıştır. Ama artık 28 Şubat’lar geride kaldı, darbeler dönemi kapandı. Önemli olan bizlerin öyle veya böyle olması değil, bundan sonra Türkiye’nin bu darbelere kapılarını kapatması ve tam demokrasinin, hukukun üstünlüğünün hakim olmasıdır. İnşallah bunu yaşacağız; Ak Parti olarak 8 yıldır yaptığımız mücadelenin temelinde de bu var.
KOMİSYONDA YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMALAR, ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜNÜ AÇTI
* ‘Darbeler dönemi’nin kapanması, Türkiye’de demokratik yapının tam anlamıyla yerine oturması için de sizin başında bulunduğunuz İçişleri Komisyonu ile yasal altyapıya yönelik önemli çalışmalarınız var. ‘Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nın kurulması da bunlardan birisi. Komisyon olarak yaptığınız çalışmalar belki de kamuoyuna yeterince yansımıyor, daha çok genel kurul boyutu konuşuyor. Yaptığınız önemli çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
—Siz aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin mutfağı olan, asıl yemeklerin hazırlandığı mekanizma ile ilgili konuya parmak bastınız. Komisyonlar, TBMM’de çıkacak bütün yasaların mutfağıdır. Olay orada pişiriliyor, hazırlanıyor, sonra yemesi, seçimi genel kurulda çok ayrıntıya girilmeden, komisyonlardan gelen tasarı ve teklifler oylanıyor ve kabul ediliyor. Onun için biz çok fazla ön plana çıkmıyoruz. Ama Türkiye’nin kaderini, hukukunu, gelecek yıllarını etkileyecek önemli reformlara imza attık. Bunların başında Mahalli İdareler Reformu var. İl Özel İdaresi Kanunu’nu değiştirdik, arkasından Mahalli İdareler Birlikleri adı altında çıkardığımız kanunla yerelin güçlenmesini sağladık. Dernekler Kanunu’nu çıkardık. Türkiye’de dernek kurmak daha önce büyük bir sorundu, halkın örgütlenme özgürlüğünü engelleyen bir durum vardı. Dernek kurmayı kolaylaştırarak insanların bir araya gelip örgütlenip bir dernek kurmalarını, seslerini duyurabilecek bir yapının oluşmasını sağladık. Bir başka konu; Türkiye’de polisin çok fazla yükü vardı. Polis, dükkân-açmaya kapanmaya, alkollü yerlerle ilgili ruhsat verilmeye varıncaya kadar çok ayrıntılı işlerle uğraşıyordu. Biz polisin yükünü azalttık, polis asıl meşgul olması gereken işlerle, asayişle meşgul olsun düşüncesiyle, dükkân kapatma, alkollü yerlere ruhsat verme ve buna benzer birçok angarya işleri polisin üzerinden aldık ve polisi asli görevine yönlendirme yönünde önemli adımlar attık.
Diğer konu da Türkiye’de özel güvenlik teşkilatıyla ilgili sorunlar vardı, bu alanda doğru dürüst yasa yoktu. 2005 yılı sonunda 2006 yılında Özel Güvenlik Teşkilatı Kanunu’nu çıkartarak şu anda çalışan sayısı 200 bini bulan ve polisin çok önemli yükünü üzerinden alan, bütün binalarda, resmi kurumlarda, her türlü işyerlerinde özel güvenlik adıyla bir birimin hayata geçmesini sağladık. Bugün o insanlar şimdi bize dua ediyor. Özel güvenlik görevlilerinin durumuyla ilgili bugünlerde yeni bir değişiklik yapacağız.
Üzerinde çalışarak, yasal değişikliklerini hazırladığımız bir başka konu kamuoyunda çok tartışılan telefon dinleme meselesiyle ilgiliydi. Daha önce mevzuat yeterli olmadığı için önüne gelen telefon dinleme konusunda devreye giriyordu. Telefon dinleme mevzuatında bir karmaşa olduğu için polis ayrı, jandarma ayrı, MİT ayrı dinliyordu. Bu nedenle bir çok şikâyet söz konusuydu. Şimdi kamuoyunda telefon dinlemelerle ilgili bazı söylentiler var; çok nadir de olsa bunlara cevap veriyorum. Oysa biz 2006 yılında çıkardığımız yasayla telefon dinleme konularını tamamen çok düzenli, hukuka uygun hale getirdik. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı adıyla bir birim oluşturduk. Artık Emniyet, Jandarma, MİT dinleme konusunda aldığı kararı yasaya göre, hukuka uygun bir şekilde yerine getirmek zorunda. Bu kurumların üzerinden töhmet kalktı. Kurumlar da yanlış, hatalı yorumlardan kurtulmuş oldu. Bunun yerine tamamen çağdaş ülkelerde olduğu şekliyle, gerek duyulduğunda Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı aracılığıyla dinlemelere müsaade ediliyor.
Bunun yanı sıra Vatandaşlık Kanunu’nu değiştirdik, yurtdışında çifte vatandaşlık hakkını getirdik. Nüfus Kanunu’nda değişiklikler yaptık, bugün de yine o konu gündemde; ‘isteyen nüfus cüzdanına din hanesini yazdırmayabilir’ dedik. Bu konuyu isteğe bağladık. Yeniden bu konu üzerinde tartışmalar yapılıyor, tekrar görüşülüp gerekirse uygulamalar gözden geçirilecek.
KAMU GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI SİVİL ANLAYIŞIN ÜRÜNÜ
* Bugünlerde Meclis’te görüştüğünüz Kamu Güvenliği Müsteşarlığı Yasa Tasarısı neler getirecek?
— Kamu Güvenliği Müsteşarlığı Yasa Tasarısı, Jandarma, Emniyet, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile ilgili istihbarat toplama ile terörle mücadele konularında, yol haritasını daha akıllı ve çağdaş bir şekilde çizmek amacıyla çok önemli bir çalışma. Bugünlerde inşallah kanunlaşacak, bununla yeni bir birim kuruyoruz. Devletin terörle mücadele politikasını, bu konuda geliştireceği siyaseti, yapmak istediklerini, yurtdışında-yurtiçinde ne gibi engellerle karşılaştığını tamamen hukuki ve de sivil bir anlayışla ele alarak düzenleyecek bir birimi oluşturmayı amaçlıyoruz. Böylece terörle mücadele konusunda daha bilimsel yöntemlerle hareket eden, daha sağlam bir teşkilat oluşacak. Daha irili-ufaklı bir sürü tasarı ve teklifler görüştük ama şu anda kamuoyunu yakından ilgilendiren önemli tasarılar bunlar. Sizin de ifade ettiğiniz gibi ben 2002 yılında kendi ilim Tekirdağ’dan milletvekili seçildikten sonra bu komisyonun başında görev aldım ve halen de bu görevim devam ediyor. Neredeyse 8 yıla yakın bir dönem oldu.
* Rekora doğru gidiyorsunuz…
— Doğru, çok şükür. Bu işin hakkını vermeye, görevimize layık olmaya çalışıyoruz.
* İlave etmek istediğiniz bir şey var mı?
— Merhaba Gazetesi aracılığıyla siz geldiniz, beni burada buldunuz. Bu yoğunluk içerisinde ben yıllar öncesine, 1996-1997 yıllarına gittim. Sanki şu anda kendimi Konya’da hissediyorum. Konya için çok farklı duygularım var. Bu duyguları bana yaşama fırsatı verdiniz. Bunun dediğim gibi izahı zor, kelimelerle anlatmak güç… Ama bu bir duygu, kalpten kalbe yol var. Benim de kalbimden Konyalıların kalplerine yollar var. Konya’ya olan aşkım, sevgim bırakın azalmayı, inanın görev yaptığım yıllardakinden daha fazla gelişmişlerdir. Zaman zaman Konya’dan gelen vatandaşlarımla, hemşerilerimle görüşüyorum. Ben sizin aracılığıyla tüm Konyalılara sevgiler, saygılar sunuyorum. Onları hiçbir dönemde unutmadım. Ailemle birlikte Konya’yı her zaman çok farklı duygularla yaşamaya devam ediyoruz. İnşallah en yakın zaman tekrar bir vesile olur da Konya’ya tekrar gelirim diye ümit ediyorum…
(Cuma: Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak)