İyi ki derin dondurucular icat edilmiş. Cehennem çukuru gayya kadar derin, nefret ve kin kadar soğuk dondurucular… Sayelerinde aylar hatta yıllar boyu neleri saklamıyoruz ki?
Vakti zamanı gelince oradan dışarıya çıkartılıp ‘ısıtılacak’ ve muhatabın önüne konulup ‘yedirilecek’ nice yemeği başka nasıl muhafaza edebilirdik ki, eğer onlar olmasalardı? Eh, her yemek piştiği anda sıcağı sıcağına yedirilemiyor ki! O ‘talihli’ kişi, karşımızda her an hazır beklemiyor, öyle değil mi? Beklemek; o yemekleri bekletmek lazım. Bunun için de, o derin dondurucuları kullanmak lazım.
Hem, “intikam, soğuk yenen bir yemektir.” O soğuk yemeği, vaktini kollayıp ve pusuda bekleyip yedirmeye ise ‘ısıtmak’ deniyor, o başka. ‘ısıtmak’ lafın gelişi, yani. Yoksa, yemeğin gerçekten de ısıtılmasından ve sıcaklığından söz edilmiyor, yani. Aksine, soğuk yenen bir yiyecekten bahsediyoruz. Aslolan, uygun zamanda masanın ortasına koyuvermek işte. neyi? Eski davaları, pardon soğuk yemekleri… koyuvermek derken? O eski davaları, pardon, soğuk yemekleri, hiç beklenilmeyen bir zamanda gündeme getirip; muhatabı gafil avlamak. Tabi asıl konum deyimler değil, derin dondurucuyu icat eden insanın şeytani zekasına karşı duyduğum hayret. Hayret ve belki biraz da hayranlık? Hayranlık? O kısmı bana kalsın. Neyse…
Dedik ya, o intikam denen soğuk yemeği muhataba yedirmeye de her zaman fırsat bulunamıyor. Fırsat bulunamadığında, ahlar vahlar edilip, yalnızca Yaratan’ın işitebileceği nidalar, feryatlar ve figanlar ediliyor. Bu yüzden, semanın çeşitli katlarında asılı duran ve ‘bekleyen’ nice dava var, şimdi. Günü gelince çalışacak olan, yüce bir mahkeme var. O gün geldiğinde bütün davaların biir bir görüleceği fikri ve gerçeği, yanan bağıra şimdilik bir nebze su serpiyor serpmesine ama yangın tamamen de sönmüyor, elbet. Ahlar, vahlar… Felekler yakılıp yandırılıyor! Şimdilik elden başka şey gelemiyor ki!
Gerçi bir de hoş görmek, affetmek falan diye şeyler var ama bunlar eskidenmiş; çok eskiden. Bunlar, derin dondurucuların henüz icat edilmediği zamanlardaymış. Sineye çekmek, şimdi yapılacak iş değil. İnsanlardan bunu beklemek zaten, işten bile değil. şimdi ne yapılabilir; ne de yapılması beklenebilir şeylerdendir, bunlar. Eh, egoların bu kadar yüksek; canların bu kadar tatlı olduğu zamanda, eteğe toz konması bile başta bahsedilen o derin dondurucuya konulup saklanılacak işlerdendir. İntikam bir şekilde ama muhakkak alınacak; o soğuk yemek ‘ısıtılacak’ ve bir güzel ‘yedirilecektir’. Hesap sorulacaktır. Gafiller cezalarını çekmelilerdir. Soğuk dondurucular kullanılmalıdır. Zaten onlar iyi ki icat edilmişlerdir!
Affetmek, hoş görmek, sineye çekmek falan demiştik ya… Bunları neden yapalım ki, derin dondurucular icat edilmişken? Affetmek hafifletiyormuş gerçi ama biz üzerimize ağırlıklar takmaya razıyız. Yeter ki yemekler saklanılsın, vakti gelince ısıtılsın ve muhataba afiyetle; bir güzel yedirilsin. Onlar doydukça biz doyuyoruz. Şeytanımızı doyurup besliyor ve büyütüyoruz.
Derin dondurucular, gün gelip çözüldüğünde, oradaki yemekler bozulup ekşidiğinde, zehirlenenler yine bizler olacağız, gerçi. Affetsek ve hiçbir yemeği dondurup saklamasak, yedirmesek falan, daha mı iyi olurdu sanki? Hoş görmek ya da sineye çekmek, en basitinden ‘Allah’a havale edip geçivermek’ daha mı kolaydı acaba? Bilemedim.