Türkiye Çukurca’da hâin PKK’nın saldırısıyla 24 vatan evlâdımızın şehit edilmesinin acısını yaşarken üç beş gün sonra vuku bulan Van-Erciş ve civârında meydana gelen deprem hâdisesiyle bir kez daha yıkıldı. Bu felâket tablosunun üst üste gelmesi hepimizi yasa boğdu. Daha birinin acısını tam içimize sindirememişken yüzlerce kişinin ölmesi, binlerce kişinin yaralanması üzüntümüzü derinleştirdi. Korkunç depremde binlerce kişi ailesinden, evinden, arabasından, işyerlerinden, hayvanlarından, mallarından oldu. Müthiş bir insan kaybı ve müthiş maddi kayıp var.
Bu kayıpların her birerlerinin içlerini açtığımızda da ayrı dramlar mevcut. Bu dramların içerisinde bize göre en dokunaklısı nice gelecek hayalleriyle memleketine hizmet etme aşkıyla görev yerlerinde canla başla çalışan genç öğretmenlerimizi kaybetmemiz oldu. Bu güzel insanlar memleketin değişik yörelerinden Aydın’dan, Manisa’dan, Balıkesir’den, Kütahya’dan, Ordu’dan, Konya’dan veya memleketin daha farklı bölgelerinden kalkmış vatanlarına hizmet etme inancıyla yol uzun sıla uzak dememiş gelmişlerdi. Bulundukları okullarda canla başla Doğu’nun genç çocuklarını eğitmek için çalışıyorlardı. Hem de gâyet mütevâzice hiçbir kibirlilik emâresi göstermeden onları küçümsemeden vatan evlatlarına bilgilerini sunuyorlardı. Hatta zaman zaman maaşlarını hiç tereddütsüz onlara harcamaktan çekinmiyorlardı. Bu cefâkar öğretmenler öğrencileri kadar halka da tepeden bakmadan onları müşfik ve fedâkarca kucaklıyorlardı. İşte depremde onlarca böylesi güzel öğretmenimizi yitirdik. Yüreğimiz burkuldu, içimiz acıyla doldu. Onları rahmetle anıyoruz. Ailelerine engin sabırlar diliyoruz.
Ne yürekler yandı biliyoruz. Acılar hepimizin. Ancak acılar gidenleri geri getirmese de paylaşınca azalıyor. İşte tüm Türkiye tek yürek şimdi! Eski tâbirle sağcısıyla solcusuyla yeni tâbiriyle Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, lazıyla, alevisiyle herkes ama herkes Van-Erciş’teki depremzede kardeşleri için çırpındı. Ülkemizin her yerinden yardımlar âdeta yağmur gibi yağdı. Şehir belediyeleri, Vâlilikler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, barolar, bankalar, işadamları, medya kuruluşları sayılamayacak çok kuruluş yardım için seferber oldular. Hatta tüm dünya ayni hasâsiyetle Türkiye’nin yardımına koştu. Bu muhteşem güzellikleri bizlere yaşatanları kutluyoruz emekleri Rabb katında ziyan olmasın, olmaz da.
Depremin hemen ardından yazdığımız yazıda ‘Her kötü gibi görünen hâdisede nice ibretler, hikmetler vardır.’ Demiştik. Biraz geriye gittiğimizde Türkiye o sıra 24 şehidi için ağlıyordu. O vakitler memlekette tek yumruk olunmuştu. Canı yanan insanlar bir şekilde tepkilerini belirtmek istiyorlardı. Fakat o zamanlar belki de acımızı çeşitli demokratik vesilelerle ortaya koyarken bizi bekleyen daha farklı tuzaklara düşebilirdik. Vatan toprağının her bir yerinden yükselen protesto sesleri STK’larla birleşince bunların sunumunda provakatörlerin ortalığı farklı mecrâlara sürüklemesi an meselesiydi. Sağduyu çağrısı yapılıyordu ama her şey o aşamada istismar edilebilirdi. Tam da bu vakitte vuku bulan depremle insanlar bu sefer Kürt kardeşleri için hiçbir etnik ayrım yapmadan yardım seferberliğine giriştiler. Şimdi kardeşlik zamânı dediler. Evet doğru. Şimdi kardeşlik zamânıydı. Düşene yardım etmek bizim vicdânımızın temel öğesidir. Tam da hatâya düşebilecekken Mevla kulağımız çekti âdeta; ‘ Dur öfkelenme, şu işle meşgul ol.’ Dedi ve olası bir taşkınlığı bu deprem felâketle önledi diye düşünüyoruz. Ve ne güzel kardeşlik örnekleri sergilendi! En ilginci de ‘Van için rock’ idi. Sağ olasın Türkiye’m!
Ancak bâzı gerçekleri vurgulamak istiyoruz:
Bilim ve teknoloji son iki asırda hızla ilerledi. Tabiat hâdiselerini açıklamada, zorluklarıyla mücâdelede, doğanın gücünden faydalanmada inanılmaz ölçüde mesâfeler kat edildi. İnsanlar eskiye göre çok daha iyi beslenme ve yaşama imkanlarına sâhip. Refah seviyesi son üç asırdır devamlı yükseliyor. Tıp sahası altın devrini yaşıyor. Ulaşım ve iletişim imkanları öyle hızlı ilerledi ki dünyânın en uzak köşesine en kısa zamanda gidebileceğiniz gibi oralardaki uluslar arası bilgiye de bir tıkla beş kuruş harcamadan ayağınıza getirebiliyorsunuz.
Doğal âfetlerin oluşturduğu zararları önlemede eskiye oranla kıyaslanmayacak derecede tedârikli ve hazırlıklı durumdayız. Eskiden devamlı ağlayarak âcizlik edebiyâtı yapan devlet görevlileri şimdi yok artık. Son derece kararlı, dinâmik, her şeyin üstesinden gelebilecek özgüvene sâhip kadrolarla fedâkarca çalışan kamu görevlileri var bugün. Yine ayni özgüven ve dinamizmle çalışan STK’lar ve özel donanımlı görevliler cefâkarca iş başındalar. Bunlar gurur verici ama bütün bunlara rağmen insanlar tabi âfetler karşısında yine de âcizler, şaşkınlar ve böylesi âni durumlarda ister istemez paniğe girebiliyorlar. Elbette bizi aşan doğal âfetler karşısında insanoğlu âciz kalabiliyor. Yakın zamanda tabi âfetlere karşı en dayanıklı binâlarıyla ünlü Japonya’da bile insanlar deprem ve tsunami karşısında âciz kaldılar. Hayâtın bazı anlarında insanı aşan durumlar olabiliyor. Ölüm bir kısmımız için kaçınılmaz son olabiliyor. Depreme dayanıklı olarak dikilen binâlar son model makinelerde bazen olması gerekenleri engellemeye yetemiyor. O saatte o vakitte mutlak olması gereken doğa hâdiselerine insanın önlemesi mümkün olmuyor. Fay hattının kırılmasını önlemekte insan yetersiz ve âciz kalıyor. İşte o zaman insan doğaüstü güçlerin varlığının bulunduğunu daha iyi anlıyor.
Önlenemeyen yalnızca tedbir alınabilen doğal âfetlere insanların kendi elleriyle ürettikleri yapay âfetleri de ekleyebiliriz. İnsan kıyımına sebep olan kitle imha silahlarını üreten insanlar, sözüm ona (!) barışa hizmet adına depremlerde yok olan insan sayısından çok insanı katletmediler mi? Yine insanlar tarafından üretilen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlara ne demeli? Geliştirilen virüslerle insanın kimyasını, GDO’lu ürünlerle insanın genetiğini bozarak toplu ölümlere sebep olma hâdiselerini de bunları sayarken unutmamak gerekiyor.
Bütün bunların olmaması için insanlar olarak temel insâni değerlere ve toplumsal barışa çok önem vermemiz gerekiyor.
Ancak bizim memleketimiz bir tabi âfetler toprağı. Deprem de bu tabi âfetlerden biri ve en önemlisi. Van-Erciş ve bölgesinde yaşanan deprem ne ilk ne de son deprem olacaktır. Ülkemiz de her an farklı bölgelerde depremler yaşanabilir. Bu sebeple her zaman deprem olabilir fikriyle yaşamak durumundayız. Geçtiğimiz senelerde İstanbul’da depremden kaçıp deprem olmuyor diye bilinen Konya’ya gelip yerleşenler Konya’da da depreme yakalanmadılar mı? Ne yazık ki depremlerle hayâta devam etmek zorundayız. Şurası da bir gerçek ki müstakbel âkibet neyse, nereye kaçarsan kaç seni kaçtığın yerde yine bulacaktır.
Fakat bizim de insan olarak yapmamız gerekenler var. Deprem veya sel felâketi her ne olursa olsun böylesi doğa faciaları vuku bulduğu anda, öncesinde ve sonrasında yapılması gereken şeyler ve alınması gereken önlemler vardır. Olay ânında bölgede bulunanlar kamu görevlileri de dâhil panik ve şaşkınlık içersinde bulunabileceklerinden genellikle dışarıdan temin edilecek görevlileri bölgeye sevk ederek gereken organize sağlanmalıdır. Bölgeye gelen kamuya bağlı ekipler ve arama kurtarma görevlileri düzenli ve sistematik bir şekilde önceden tespit edilmiş hizmetleri verebilmeli. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri de bu çalışmaya yapı, eğitim ve mevzuat bakımından yapıcı ve ciddi destek sağlamalıdır. Kaynakların en etkili bir şekilde kullanılması için dinamik ve bilinçli bir ekiple bu işler yürütülmelidir. İnsanlar da devamlı yakınarak her şeyi devletten beklememeli kendi de üzerine düşenleri yapmalıdır. Devamlı eksik görmeye kendimiz odaklamayalım. Yapılan onca emeğin kıymetini bilelim. Bugün devlet hiç olmadığı kadar bölge halkının yanındadır. Elindeki tüm imkanları millet çapında seferber ediyoruz. Ancak bizi üzen böylesi bir acılı haldeyken bile PKK’nın saldırılarının devam etmesi. İnsanların yaslarını tutmalarına dahi izin yok. Yazık böylesi güzel insanları olan ve böylesi güzel bir vatana hâinlik edenlere!
Acılarla da girsek içinde bulunduğumuz günler mübârek günler. Hacılarımız bir bir kutsal yerleri ziyâret ediyorlar. Şimdiden hem cumânızı ve yaklaşan Kurban Bayramınız tebrikler ediyorum efendim. Esen kalın.
Bu kayıpların her birerlerinin içlerini açtığımızda da ayrı dramlar mevcut. Bu dramların içerisinde bize göre en dokunaklısı nice gelecek hayalleriyle memleketine hizmet etme aşkıyla görev yerlerinde canla başla çalışan genç öğretmenlerimizi kaybetmemiz oldu. Bu güzel insanlar memleketin değişik yörelerinden Aydın’dan, Manisa’dan, Balıkesir’den, Kütahya’dan, Ordu’dan, Konya’dan veya memleketin daha farklı bölgelerinden kalkmış vatanlarına hizmet etme inancıyla yol uzun sıla uzak dememiş gelmişlerdi. Bulundukları okullarda canla başla Doğu’nun genç çocuklarını eğitmek için çalışıyorlardı. Hem de gâyet mütevâzice hiçbir kibirlilik emâresi göstermeden onları küçümsemeden vatan evlatlarına bilgilerini sunuyorlardı. Hatta zaman zaman maaşlarını hiç tereddütsüz onlara harcamaktan çekinmiyorlardı. Bu cefâkar öğretmenler öğrencileri kadar halka da tepeden bakmadan onları müşfik ve fedâkarca kucaklıyorlardı. İşte depremde onlarca böylesi güzel öğretmenimizi yitirdik. Yüreğimiz burkuldu, içimiz acıyla doldu. Onları rahmetle anıyoruz. Ailelerine engin sabırlar diliyoruz.
Ne yürekler yandı biliyoruz. Acılar hepimizin. Ancak acılar gidenleri geri getirmese de paylaşınca azalıyor. İşte tüm Türkiye tek yürek şimdi! Eski tâbirle sağcısıyla solcusuyla yeni tâbiriyle Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, lazıyla, alevisiyle herkes ama herkes Van-Erciş’teki depremzede kardeşleri için çırpındı. Ülkemizin her yerinden yardımlar âdeta yağmur gibi yağdı. Şehir belediyeleri, Vâlilikler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, barolar, bankalar, işadamları, medya kuruluşları sayılamayacak çok kuruluş yardım için seferber oldular. Hatta tüm dünya ayni hasâsiyetle Türkiye’nin yardımına koştu. Bu muhteşem güzellikleri bizlere yaşatanları kutluyoruz emekleri Rabb katında ziyan olmasın, olmaz da.
Depremin hemen ardından yazdığımız yazıda ‘Her kötü gibi görünen hâdisede nice ibretler, hikmetler vardır.’ Demiştik. Biraz geriye gittiğimizde Türkiye o sıra 24 şehidi için ağlıyordu. O vakitler memlekette tek yumruk olunmuştu. Canı yanan insanlar bir şekilde tepkilerini belirtmek istiyorlardı. Fakat o zamanlar belki de acımızı çeşitli demokratik vesilelerle ortaya koyarken bizi bekleyen daha farklı tuzaklara düşebilirdik. Vatan toprağının her bir yerinden yükselen protesto sesleri STK’larla birleşince bunların sunumunda provakatörlerin ortalığı farklı mecrâlara sürüklemesi an meselesiydi. Sağduyu çağrısı yapılıyordu ama her şey o aşamada istismar edilebilirdi. Tam da bu vakitte vuku bulan depremle insanlar bu sefer Kürt kardeşleri için hiçbir etnik ayrım yapmadan yardım seferberliğine giriştiler. Şimdi kardeşlik zamânı dediler. Evet doğru. Şimdi kardeşlik zamânıydı. Düşene yardım etmek bizim vicdânımızın temel öğesidir. Tam da hatâya düşebilecekken Mevla kulağımız çekti âdeta; ‘ Dur öfkelenme, şu işle meşgul ol.’ Dedi ve olası bir taşkınlığı bu deprem felâketle önledi diye düşünüyoruz. Ve ne güzel kardeşlik örnekleri sergilendi! En ilginci de ‘Van için rock’ idi. Sağ olasın Türkiye’m!
Ancak bâzı gerçekleri vurgulamak istiyoruz:
Bilim ve teknoloji son iki asırda hızla ilerledi. Tabiat hâdiselerini açıklamada, zorluklarıyla mücâdelede, doğanın gücünden faydalanmada inanılmaz ölçüde mesâfeler kat edildi. İnsanlar eskiye göre çok daha iyi beslenme ve yaşama imkanlarına sâhip. Refah seviyesi son üç asırdır devamlı yükseliyor. Tıp sahası altın devrini yaşıyor. Ulaşım ve iletişim imkanları öyle hızlı ilerledi ki dünyânın en uzak köşesine en kısa zamanda gidebileceğiniz gibi oralardaki uluslar arası bilgiye de bir tıkla beş kuruş harcamadan ayağınıza getirebiliyorsunuz.
Doğal âfetlerin oluşturduğu zararları önlemede eskiye oranla kıyaslanmayacak derecede tedârikli ve hazırlıklı durumdayız. Eskiden devamlı ağlayarak âcizlik edebiyâtı yapan devlet görevlileri şimdi yok artık. Son derece kararlı, dinâmik, her şeyin üstesinden gelebilecek özgüvene sâhip kadrolarla fedâkarca çalışan kamu görevlileri var bugün. Yine ayni özgüven ve dinamizmle çalışan STK’lar ve özel donanımlı görevliler cefâkarca iş başındalar. Bunlar gurur verici ama bütün bunlara rağmen insanlar tabi âfetler karşısında yine de âcizler, şaşkınlar ve böylesi âni durumlarda ister istemez paniğe girebiliyorlar. Elbette bizi aşan doğal âfetler karşısında insanoğlu âciz kalabiliyor. Yakın zamanda tabi âfetlere karşı en dayanıklı binâlarıyla ünlü Japonya’da bile insanlar deprem ve tsunami karşısında âciz kaldılar. Hayâtın bazı anlarında insanı aşan durumlar olabiliyor. Ölüm bir kısmımız için kaçınılmaz son olabiliyor. Depreme dayanıklı olarak dikilen binâlar son model makinelerde bazen olması gerekenleri engellemeye yetemiyor. O saatte o vakitte mutlak olması gereken doğa hâdiselerine insanın önlemesi mümkün olmuyor. Fay hattının kırılmasını önlemekte insan yetersiz ve âciz kalıyor. İşte o zaman insan doğaüstü güçlerin varlığının bulunduğunu daha iyi anlıyor.
Önlenemeyen yalnızca tedbir alınabilen doğal âfetlere insanların kendi elleriyle ürettikleri yapay âfetleri de ekleyebiliriz. İnsan kıyımına sebep olan kitle imha silahlarını üreten insanlar, sözüm ona (!) barışa hizmet adına depremlerde yok olan insan sayısından çok insanı katletmediler mi? Yine insanlar tarafından üretilen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlara ne demeli? Geliştirilen virüslerle insanın kimyasını, GDO’lu ürünlerle insanın genetiğini bozarak toplu ölümlere sebep olma hâdiselerini de bunları sayarken unutmamak gerekiyor.
Bütün bunların olmaması için insanlar olarak temel insâni değerlere ve toplumsal barışa çok önem vermemiz gerekiyor.
Ancak bizim memleketimiz bir tabi âfetler toprağı. Deprem de bu tabi âfetlerden biri ve en önemlisi. Van-Erciş ve bölgesinde yaşanan deprem ne ilk ne de son deprem olacaktır. Ülkemiz de her an farklı bölgelerde depremler yaşanabilir. Bu sebeple her zaman deprem olabilir fikriyle yaşamak durumundayız. Geçtiğimiz senelerde İstanbul’da depremden kaçıp deprem olmuyor diye bilinen Konya’ya gelip yerleşenler Konya’da da depreme yakalanmadılar mı? Ne yazık ki depremlerle hayâta devam etmek zorundayız. Şurası da bir gerçek ki müstakbel âkibet neyse, nereye kaçarsan kaç seni kaçtığın yerde yine bulacaktır.
Fakat bizim de insan olarak yapmamız gerekenler var. Deprem veya sel felâketi her ne olursa olsun böylesi doğa faciaları vuku bulduğu anda, öncesinde ve sonrasında yapılması gereken şeyler ve alınması gereken önlemler vardır. Olay ânında bölgede bulunanlar kamu görevlileri de dâhil panik ve şaşkınlık içersinde bulunabileceklerinden genellikle dışarıdan temin edilecek görevlileri bölgeye sevk ederek gereken organize sağlanmalıdır. Bölgeye gelen kamuya bağlı ekipler ve arama kurtarma görevlileri düzenli ve sistematik bir şekilde önceden tespit edilmiş hizmetleri verebilmeli. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri de bu çalışmaya yapı, eğitim ve mevzuat bakımından yapıcı ve ciddi destek sağlamalıdır. Kaynakların en etkili bir şekilde kullanılması için dinamik ve bilinçli bir ekiple bu işler yürütülmelidir. İnsanlar da devamlı yakınarak her şeyi devletten beklememeli kendi de üzerine düşenleri yapmalıdır. Devamlı eksik görmeye kendimiz odaklamayalım. Yapılan onca emeğin kıymetini bilelim. Bugün devlet hiç olmadığı kadar bölge halkının yanındadır. Elindeki tüm imkanları millet çapında seferber ediyoruz. Ancak bizi üzen böylesi bir acılı haldeyken bile PKK’nın saldırılarının devam etmesi. İnsanların yaslarını tutmalarına dahi izin yok. Yazık böylesi güzel insanları olan ve böylesi güzel bir vatana hâinlik edenlere!
Acılarla da girsek içinde bulunduğumuz günler mübârek günler. Hacılarımız bir bir kutsal yerleri ziyâret ediyorlar. Şimdiden hem cumânızı ve yaklaşan Kurban Bayramınız tebrikler ediyorum efendim. Esen kalın.