Güneş tutulması nadir olur ve insanı hayrete düşürür. Allah’ın aleme koyduğu nizamın bir parçası olan bu olayı astronomi ilmiyle uğraşanlar önceden hesap edip yeryüzünde ne zaman nerelerden ne süreyle görülebileceğini bildirirler. Bu olay haber olur ve dikkat çeker. Güneşin gün içinde ne zaman nerede olacağı, doğuş ve batış saatleri de yine ilim ehli tarafından hesaplanabilmektedir. Ancak bu olaylar güneş tutulması gibi konuşulmaz. Güneşin doğuşuna öylesine alışılmıştır ki insanların dikkatinden kaçıyor.
İnsanın gündelik yaşamında ise güneş tutulması gibi hayata arada dahil olan nimetler vardır. Bir öğrenci sınavdan yüksek not alınca, bir kimse evlat sahibi olunca veya bir hasta şifa bulunca şükreder. Ancak insan her gün güneşin doğuşu gibi alıştığı, her gün içinde bulunduğu nimetlerin nimet olduğunu bazen fark edemiyor.
Buz gibi olmuş yarım litre şişe suyuyla abdest alınca musluktan akan sıcak ve temiz suyun nasıl bir nimet olduğunu anlayabiliyor insan. Beton üstüne battaniye serip uyumak, yatakta yatmanın nimet olduğunu düşündürüyor. Kullanılan ısıtma cihazı yetersiz kalınca anlaşılıyor ısınabilmenin ne büyük nimet olduğu.
Karnını doyurabilmek de bir nimettir. Bu her gün aklımıza geliyor olabilir sonuçta insan acıkınca sofraya besmeleyle oturup hamd ederek kalkıyor. Ancak ne yiyeceğini seçebilmenin bir nimet olduğunu, ne zaman yemek yiyeceğini seçebilmenin bir nimet olduğunu ancak bu seçimi yapamadığında veya yapamayanları görünce anlıyorsun.
Şöyle sırayla söyleyince bunların nimet olduğunu nasıl fark etmemişim veya unutmuşum diyor insan: Çadırda değil bir evde yaşıyor olmak, elektriğe ulaşabilmek, elektrikle çalışan bir şeylere sahip olmak, kıyafet değiştirebilmek, değiştirecek kıyafete sahip olmak, şahsi tuvalet ve banyoya sahip olmak, marketlerin açık olması veya içinde satın alınabilecek ürün olması, sokak lambalarının çalışıyor olması, çöplerin çöp kutusuna atılıp belediyelerce toplanıyor olması…
Bu örneklerin sonu gelmez çünkü Allah’ın nimetlerini saymaya çalışsak sayamayız. Bir nebze olsun idrak edebilmek ise depremzedelere hizmet fırsatını bulduğumuz anlarda nasip oldu. Dört beş gün kalıp görevi bir sonraki ekibe teslim edip döndüğümüz deprem bölgesinde kalan depremzedeler ise hala bizim nimet olduğunu fark edip şükretmeyi unuttuklarımızdan ya kısmen ya tamamen yoksun hayatlarına devam ediyorlar.
Depremden etkilenen insanlar için yapabileceğimiz onların tekrar bu nimetlere kavuşmasında çorbada tuz olabilmek, bu yüke bir omuz destek olabilmek. Gücümüzün yettiği kadarını yaptıktan sonra ise duayla desteğe devam etmek.
Kendimizle baş başa kaldığımız bir anda da tefekkür edip bir şükür namazı kılmak. Sıcak evimizde sıcak suyla aldığımız abdest ile, onlarcası içinden seçip giydiğimiz temiz kıyafetlerimizle.