Ülkemiz deprem kuşağı üzerinde bulunmakla birlikte son yüzyılda onlarca büyük deprem yaşadık. Osmanlı döneminde de yıkıcı depremler olmuştur. Yirmi bir yıl öncesi yaşadığımız Marmara (Gölcük) depremi ve Düzce depremlerinin yanı sıra pek çok küçük çapta depremler oldu. 24 Ocak akşamı yaşanan Elazığ depremi, deprem gerçeğini bir kez daha çıkarttı karşımıza.
Deprem uzmanlarınca sık sık tekrar edilen ''Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz'' söylemi bizleri bu günlere kadar getirdi...
Depremle yaşamayı öğrenip öğrenemediğimiz ise meçhul...
Son yirmi yıldır olası İstanbul depremi üzerine nice varsayımlar geliştirildi, konuşuldu. Fakat kayda değer adımlar atıldı mı dersiniz?
Elazığ ve Malatya civarını etkileyen depremde 76 binanın çöktüğü söyleniyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum depremde Elazığ'da 50, Malatya'da 155 yıkık bina olduğunu açıkladı. Bununla birlikte Depremde 41 vatandaşımızı yitirirken yüzlerce vatandaşımız yaralandı. Dile kolay 41 can kaybettik. Allah rahmet eylesin, ailelerine, yakınlarına sabır versin.
Ölümlerine üzülüp ağladığımız nice canlar gibi, 41 vatandaşımızı da bir süre sonra unutup gideceğiz. Ölen bu insanlarımız bundan sonra yalnızca depremlerde yitirilen insan sayısı olarak hatırlanacaklar ne yazık ki!Allah korusun ta ki başka depremlerde kaybedeceğimiz canlar veya bizlerin başımıza gelene dek!
Deprem sonrası sosyal medyada birçok şey yazıldı.
Kimi insanları kışkırtmaya kalktı kimiyse depremle dalga geçti. Bu duyarsızlık bir yana, 20 yıldır toplanan deprem paralarının nereye harcandığını soran insanlarsa beri taraftan ''Kötü'' ve ''Hain'' ilan edildi. İnsanların vergi verdiği paralarının nereye harcandığını sormaya hakları olmayacak mı? Oysa şeffaflık insanların içindeki şüpheleri gidermez mi?
Neticede ''Gerekli yerlere kullanıldı'' diye açıklamalar gelse de açıklanan bu ''Gerekleri yerlerin'' nereler olduğu hâlâ anlaşılabilmiş değil. Mesela Kızılay tarafından Ensar Vakfına 8 milyon dolar transfer edildiği söyleniyor. Ensar Vakfı'ndan da başka yerlere gittiği gibi birçok iddia ortalıkta dolaşıyor...
Elazığ depremi nedeniyle toplanan yardımlar 87 milyonu aşmış bulunmakta.(Şu an ne kadar oldu bilemiyoruz) İnsanların aklında ise bu paraların hakîkaten deprem bölgesindekilere ve depremde zarar görenlere harcanıp harcanmayacağı.
Acun Ilıcalı canlı yayında 42 milyondan fazla para topluyor ve toplanan bu paraları ''Paralar yerine ulaştırılsın'' gibi cümleler eşliğinde uyarıda bulunarak veriyor bakana. Paraları teslim ederken devletin bakanına bu şekilde ifade edilmesi halkta devlet kademelerine karşı bir güvensizliğin oluştuğu anlamı çıkmıyor mu?
Hassaten inandığımız Peygamberin ''El emin'' olduğunu düşünürsek...sahi biraz tuhaf olmuyor mu bu durum?
İdari makamdaki kişilerin her şeyden önce topluma güven vermesi gerekmez mi?
Deprem kuşağı üzerinde olduğumuz daima tekrar edilirken yirmi yıldır deprem için ne gibi tedbirler aldık peki?
Mesela Allah korusun olası İstanbul depreminde yeterince toplanma alanları var mı?
Toplanma alanlarının AVM'lere verildiği söyleniyor. Kendi bulunduğumuz ilçede buna şahid olmakla birlikte iki tane bank olan çocuk parklarının ''Toplanma alanı'' olarak gösterilmesi ümidimizi kırıyor maalesef! diğer ilçelerde de durumun pek parlak olduğunu sanmıyoruz.
Yine deprem sonrası barınma, yemek, su, lavabo ihtiyacı, ibadet imkanı, psikolojik destek vb. ihtiyaçlar karşılanabilecek mi? Olası trafik kitlenmesi, yangın vb. sorunlara zamanında müdahaleler edilebilecek mi?
Gelen yardımların koordinasyonu sağlıklı bir şekilde sağlanılabilecek mi?
Yağma, hırsızlık vb. fahiş kira istekleri karşısında vatandaşın hakkını koruyacak ekipler var mı?
Ve benzer açıklık getirilmesi gereken birçok konu var.
Şu da bir gerçek Elazığ ve Malatya'da meydana gelen bu depremde enkaz altından insanlar ancak üç gün sonra çıkartılabildi. Bu depremde tüm yurttan gelen ekiplerle bu çalışmalar üç gün sürebiliyorsa İstanbul'da yaşanacakları düşünmek dahi istemiyoruz!
Kim bilir belki de düşünmek istemediğimizden dolayı bugün bunca sıkıntıyı yaşıyoruz.
Selam ve dua ile...