Biz önemli bir meseleyi bile illa bugün yapacağız diyen İktidar partisi ile bunu fırsat bilip Atatürkçülük ortamı içinde sertleşmeler ile kendilerine “acaba bu yolda lehimize oy getirimi (rant) sağlayabilir miyiz” işlemi hiçte yeni değil.
Sadece Cumhuriyet kuruluşundan itibaren başlayan “Cumhursuz iktidar” günleri olan 1950’lere kadarki günlerde bu günün TBMM salonlarında ibretle seyrettiğimiz olmaması gerekenler asla yoktu ama…
Zaten o günlerde haklıda olsa muhalefet yapa(bile)n çık(a)mazdı. Çünkü zamanın hâkim üst’leri fazla işlem yaptırmaz gereğini tamamlayıverirlerdi.
Örneğin; Yek(!) parti ve aynı parti üyesi olan Milletvekili Rahmetli Menderes ve dokuz arkadaşının “Toprak reformu” kanunu taslağına yaptıkları muhalefetlikleri ile ihraç edilivermişlerdi.
Başbakan değil Cumhurbaşkanı Merhum İsmet İnönü tarafından!.
Acaba bugünün Cumhurbaşkanı bunu yapabilir mi? Sözde o zaman da Cumhurbaşkanı tarafsızdı diyeceksiniz ama değiiil..
Değiş(e)mez parti genel başkanlığı kanun, hatta anayasa olarak bile kabul edilmiş yürütülmüştü.
Yürütülmüştü ama. Ah şu o günden bu günlere kadar önce Osmanlıyı sonra da Türkleri kaldırmaya çalışanların zorlaması ile.
Çoklu parti şekline dönüştürülünce düşünceler rüya oluvermişti.
Onlar aslında kötülük yapacağız derken bize birazcık olsun demokrasiyi tattırmaya sebep olmuşlardı ama.
Birbirimizle, tabiri caizse ve affedersiniz dalaştırarak parçala(t)ma hatta yok etme hayallerini tatbik etmelerine kolaylık getirmiş oldular.
***
Ne olmuştu ki? Açılım 10 Kasım günü konuşulsa dünyamı kararır, yoksa o gün bilgilendirilmez daha sonra müzakere edilse geç kalınıp Türkiye’mi yok olurdu?
Daha sonrada demokrasilerde hitabet sırasında dinleyip karşıt vermek için söz alıp cevap verme yerine, daha hatip konuşurken gürültü şamata çıkarmak ilk defa Türkiye icadı olarak girecek TBMM’de bizzat vekillerin uygunsuz pankart işlemi ve dışarıdan getirilenlerle anarşi teşebbüsleri!
Keza hazırladıkları açılımı anlatacak yerde muhalefete yüklenip onları tahrik etme, onların da yakışmaz sözlerine sebep olmak neyin nesi?
Ta Meşrutiyetin kuruluşundan beri gelen bu yakışıksız tutumlar ne fayda getirdi ve getirmekte. Neyi sonuçlandırır bu…
***
Hiç biri değil.
Birde Atatürkçülük yaparken onun “Muasır (çağdaş-ileri) medeniyete ulaşmalıyız” sözünü “batılılaşmayız” manasına çevirerek…
Âşık’ı oldukları batının, Meclis demokrasisini bile benimsemeyip yaptıkları…
Kemiklerini sızlatabilecek asıl hareketler diyemez miyiz?
Fani olup vakti geldiğinde merhum ve toprak olacağını bizzat belirten Atatürk’ün kabrine hem de ilim, hukuk otoriterlerinin topluca giderek şikâyet etmeleri ile…
O, Ne kalkıp “susun yoksa gereğini yaparım ha” diyebilir…
Ne de karşıtlarının yaptığı yanlış olabilen işlemler için kemiklerin de sızlama duyabilir.
Bunları yapmanın, günün ilim ve yaşamında, çocukların bile düşünemeyeceği işlemlere tevessül edip ortalıkta kargaşa çıkarmaktan öte ne getirir ki?
Getirse idi o zaman merhum olan babamız ve annemizin kabri başına gidip olumsuz ve haksız iş yapan kardeşler veya yakınlarımızı şikâyet eder isteğimizi almış olurduk(!).
Anlaşılır gibi değil?
Bakıyorsunuz sadece partiler değil, malum medya bile bu ortamlara var güçleri ile çanak tutmakta, kışkırtabilmek için çeşitli sorularına aldıkları cevabı eklenti ve yorumlar ile karşıtların afakalanması için uğraş yapmaktalar.
Hele oturum yapan ve belirli ideolojilerinin savunucusu olanlar.
Dün ‘ak’ derken bu gün ‘kara’ dediklerini duydukça gayri ihtiyari dudak bükerek, “Çevir imam kaz yanmasın” örneğine raptedebileceğimiz zihniyetleri karşısında..
“Yazık, çok yazık” demekten kendini alamıyor insan.
***
Dikkat edelim.
Olumsuzluk için mücadele zaten olmalı ama.
Olumlu da olsa mutlaka ‘kara’ demekle ortalığı velveleye çevirmek. Böylece parçalama isteyenlere de bir nevi yardımcı olmak işlemi…
Bırakın biz için, kendilerine bile fayda getirmediği ortada iken, hâlâ bu yönde yürümek neyin nesi ki?
Bu çanaklıklarla yurdumuzda çıkarılacağı etnik bölüşümler neticesi birleşme olabilecek mi?
Bu gün her biri ayrı ayrı Kürt, Alevi, Sünnî, Karadenizli, Akdenizli, Dinci, Dinsiz, Ülkücü, Atatürkçü, Solcu ve Sağcı gibi ayırım yaparak…
Bunların, kendilerini destekledikleri kanısında olanlara âcizane derim ki;
Aslında hepimiz kardeşiz. Fikir ve işlemlerimiz düşüncelerimiz ayrı olabilir ama önce insanız.
Birbirimizin düşüncesini kavga ve hakaretle karşıtlama yerine.
Hürmet içinde herkesi kendine bırakmalıyız.
Ve bilhassa siyasilere âcizane teklif olarak derim ki;
Esas faydalı sebebe dayan(a)mayan işlemlerde…
Sokak nutukları, medya çığırtkanlarına sermaye vererek konuşmalar ve bundan getirim sağlama düşüncesi yerine..
Sakinlik ve kardeşlik içinde “Ben şunu yapmak istiyorum” diye(bile)n iktidar veya hükümetle..
Teklif veya taslaklar da hakikaten yanlışlık, olumsuzluk millete, devlete zararı olabilen varsa…
Karşılıklı oturma içinde konuşup, müzakere edip doğruları teklif etseler.
Karşıt olanlarında hakikaten belirtilenlerin olumluluğunu gördükleri halde “Biz istediğimizi yaparız, oy çoğunluğu bizde(!)…” mülahazası içinde “Dediğim dedik çaldığım düdük” demeyip inat ve ısrar etmeden anlaşım içinde olumlu bir sonuçlara varsalar..
“Demokratik açılım” düşüncemizin mesnede dayanması asıl buradan başlayamaz mı?
Önce İnsanız ve hepimiz kardeşiz.
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…
Sadece Cumhuriyet kuruluşundan itibaren başlayan “Cumhursuz iktidar” günleri olan 1950’lere kadarki günlerde bu günün TBMM salonlarında ibretle seyrettiğimiz olmaması gerekenler asla yoktu ama…
Zaten o günlerde haklıda olsa muhalefet yapa(bile)n çık(a)mazdı. Çünkü zamanın hâkim üst’leri fazla işlem yaptırmaz gereğini tamamlayıverirlerdi.
Örneğin; Yek(!) parti ve aynı parti üyesi olan Milletvekili Rahmetli Menderes ve dokuz arkadaşının “Toprak reformu” kanunu taslağına yaptıkları muhalefetlikleri ile ihraç edilivermişlerdi.
Başbakan değil Cumhurbaşkanı Merhum İsmet İnönü tarafından!.
Acaba bugünün Cumhurbaşkanı bunu yapabilir mi? Sözde o zaman da Cumhurbaşkanı tarafsızdı diyeceksiniz ama değiiil..
Değiş(e)mez parti genel başkanlığı kanun, hatta anayasa olarak bile kabul edilmiş yürütülmüştü.
Yürütülmüştü ama. Ah şu o günden bu günlere kadar önce Osmanlıyı sonra da Türkleri kaldırmaya çalışanların zorlaması ile.
Çoklu parti şekline dönüştürülünce düşünceler rüya oluvermişti.
Onlar aslında kötülük yapacağız derken bize birazcık olsun demokrasiyi tattırmaya sebep olmuşlardı ama.
Birbirimizle, tabiri caizse ve affedersiniz dalaştırarak parçala(t)ma hatta yok etme hayallerini tatbik etmelerine kolaylık getirmiş oldular.
***
Ne olmuştu ki? Açılım 10 Kasım günü konuşulsa dünyamı kararır, yoksa o gün bilgilendirilmez daha sonra müzakere edilse geç kalınıp Türkiye’mi yok olurdu?
Daha sonrada demokrasilerde hitabet sırasında dinleyip karşıt vermek için söz alıp cevap verme yerine, daha hatip konuşurken gürültü şamata çıkarmak ilk defa Türkiye icadı olarak girecek TBMM’de bizzat vekillerin uygunsuz pankart işlemi ve dışarıdan getirilenlerle anarşi teşebbüsleri!
Keza hazırladıkları açılımı anlatacak yerde muhalefete yüklenip onları tahrik etme, onların da yakışmaz sözlerine sebep olmak neyin nesi?
Ta Meşrutiyetin kuruluşundan beri gelen bu yakışıksız tutumlar ne fayda getirdi ve getirmekte. Neyi sonuçlandırır bu…
***
Hiç biri değil.
Birde Atatürkçülük yaparken onun “Muasır (çağdaş-ileri) medeniyete ulaşmalıyız” sözünü “batılılaşmayız” manasına çevirerek…
Âşık’ı oldukları batının, Meclis demokrasisini bile benimsemeyip yaptıkları…
Kemiklerini sızlatabilecek asıl hareketler diyemez miyiz?
Fani olup vakti geldiğinde merhum ve toprak olacağını bizzat belirten Atatürk’ün kabrine hem de ilim, hukuk otoriterlerinin topluca giderek şikâyet etmeleri ile…
O, Ne kalkıp “susun yoksa gereğini yaparım ha” diyebilir…
Ne de karşıtlarının yaptığı yanlış olabilen işlemler için kemiklerin de sızlama duyabilir.
Bunları yapmanın, günün ilim ve yaşamında, çocukların bile düşünemeyeceği işlemlere tevessül edip ortalıkta kargaşa çıkarmaktan öte ne getirir ki?
Getirse idi o zaman merhum olan babamız ve annemizin kabri başına gidip olumsuz ve haksız iş yapan kardeşler veya yakınlarımızı şikâyet eder isteğimizi almış olurduk(!).
Anlaşılır gibi değil?
Bakıyorsunuz sadece partiler değil, malum medya bile bu ortamlara var güçleri ile çanak tutmakta, kışkırtabilmek için çeşitli sorularına aldıkları cevabı eklenti ve yorumlar ile karşıtların afakalanması için uğraş yapmaktalar.
Hele oturum yapan ve belirli ideolojilerinin savunucusu olanlar.
Dün ‘ak’ derken bu gün ‘kara’ dediklerini duydukça gayri ihtiyari dudak bükerek, “Çevir imam kaz yanmasın” örneğine raptedebileceğimiz zihniyetleri karşısında..
“Yazık, çok yazık” demekten kendini alamıyor insan.
***
Dikkat edelim.
Olumsuzluk için mücadele zaten olmalı ama.
Olumlu da olsa mutlaka ‘kara’ demekle ortalığı velveleye çevirmek. Böylece parçalama isteyenlere de bir nevi yardımcı olmak işlemi…
Bırakın biz için, kendilerine bile fayda getirmediği ortada iken, hâlâ bu yönde yürümek neyin nesi ki?
Bu çanaklıklarla yurdumuzda çıkarılacağı etnik bölüşümler neticesi birleşme olabilecek mi?
Bu gün her biri ayrı ayrı Kürt, Alevi, Sünnî, Karadenizli, Akdenizli, Dinci, Dinsiz, Ülkücü, Atatürkçü, Solcu ve Sağcı gibi ayırım yaparak…
Bunların, kendilerini destekledikleri kanısında olanlara âcizane derim ki;
Aslında hepimiz kardeşiz. Fikir ve işlemlerimiz düşüncelerimiz ayrı olabilir ama önce insanız.
Birbirimizin düşüncesini kavga ve hakaretle karşıtlama yerine.
Hürmet içinde herkesi kendine bırakmalıyız.
Ve bilhassa siyasilere âcizane teklif olarak derim ki;
Esas faydalı sebebe dayan(a)mayan işlemlerde…
Sokak nutukları, medya çığırtkanlarına sermaye vererek konuşmalar ve bundan getirim sağlama düşüncesi yerine..
Sakinlik ve kardeşlik içinde “Ben şunu yapmak istiyorum” diye(bile)n iktidar veya hükümetle..
Teklif veya taslaklar da hakikaten yanlışlık, olumsuzluk millete, devlete zararı olabilen varsa…
Karşılıklı oturma içinde konuşup, müzakere edip doğruları teklif etseler.
Karşıt olanlarında hakikaten belirtilenlerin olumluluğunu gördükleri halde “Biz istediğimizi yaparız, oy çoğunluğu bizde(!)…” mülahazası içinde “Dediğim dedik çaldığım düdük” demeyip inat ve ısrar etmeden anlaşım içinde olumlu bir sonuçlara varsalar..
“Demokratik açılım” düşüncemizin mesnede dayanması asıl buradan başlayamaz mı?
Önce İnsanız ve hepimiz kardeşiz.
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…