İnsanlar değişir mi? Elbette değişirler.
Örneklerini fazlasıyla gördük.
İnsanlar değişince toplumlar değişir mi? Elbette değiştiler.
Bununda örnekleri fazlasıyla görüldü.
Toplumlar değişince yöreler ve memleketler de değişir mi?
Değişir ve şehirler kentler oluverir.
***
İnsanlar değişince meydana gelen değişime paralel olarak çok fazla şey değişim geçirir.
Hani değişmeyen tek şey değişim derler ya o bile değişiverir.
İnsanları değiştiren değişimin şekli ve gücü ile bu değişime etki eden faktörlerin paralel veya aksi istikamette olması bile değişimleri değiştirir.
Sonuçta kazançların ve kayıpların birlikte ve aynı anda karşımızda bulduğumuz bir değişimle karşılaşırız.
Elbette bu değişim yaşandığında gelişmeler veya gerilemeler de yaşanmış olur.
Biz fert ve toplum olarak burada sayılan ve sayılmayan tüm değişimleri çok kısa zaman aralıklarında yaşamış bir milletiz.
***
Değişimlerde yaşanan birikimle rejimlerin ve siyasal sistemlerimizin bile değiştiğini gördük.
Değişimlerimizle odak noktamız veya eksenlerimiz olan kabullerimizin de değiştiğini gördük.
Millet olarak siyasal, kültürel düşünce şekillerimiz, ekonomik ve toplumsal olarak yaşantımız, tarihsel mirasımız olan şehirlerimiz ise yapısal ve mekânsal boyutlarıyla toptan değişimlere uğradı.
Diğerleri bir tarafa bu yazıda eksen ve odak noktası dediğimiz kabullerimiz olan dini inanç ve düşüncedeki değişimlerin diğer bütün değişimlerin başlangıç noktası olduğunu kabul ediyoruz.
***
“Bir insan ne zaman değişir? Dahası nasıl değişir ve hangi özellikleri değişir?”
“Ya da değişen bir insandaki değişimlerin ayak izlerini hangi kanallardan sürebiliriz?” derseniz buyurun birlikte bakalım.
***
Son günlerde İslam Dinine ve İslam Peygamberine(sav) ve övülmüş sahabelerine(ra) karşı söylenen hadsizliklere ses çıkar(a)mayıp Son zamanlarda adına Hoca denilen insanların bile çocuğunuzu göndermeyin diyecek kadar karşı oldukları İmam Hatip okullarından mezun olanlar için söylenen hadsiz bir söz üzerine savcılıklara koşanlardan başlayabilirsiniz.
Veya biraz geriye dönerek Kuran Ayetlerin işine gelen kısmını cımbızlama alarak Ayeti kerimeyi gerçek mana ve maksadından çarpıtıp saptırarak kendi bozuk itikat ve fikirlerinin doğru olduğuna delil olarak kullanmak istemesine karşılık verdiğimiz tepkinin yok derecede olduğundan da başlayabiliriz.
***
Ya da pek çok diğer konuda yapılan ahlaksız beyanlara sessiz kalmayı yeğlerken en kendi siyasi görüşümüze aykırı olarak söylenen sözlere verdiğimiz tepkinin neden yüksek olduğunu sorgulayarak da başlamak mümkün iz sürmeye.
***
Bir toplumu değiştirip, dönüştürmenin yolunun bilim, teknoloji, kültür ve sanat olduğunu, saldırgan küresel sermayeyi elinde tutanlara karşı bunlarla yola çıkmak gerektiğini düşünmeden elindeki maddi sermayeyle müteahhit olup bina, apartman inşaat yapma, derdinde olan muhafazakar kesimin dönüşmesinden de başlayabiliriz.
***
Lafa söze geldiğinde İslam’ın dünya ve insanlık için bir kurtuluş yolu, İslam hükümlerinin ise bir medeniyet sisteminin olmazsa olmazları olduğunu savunan insanların İslam medeniyetini yıkmanın yolunun da “Şayet bir medeniyeti yok etmek istersen, bunun üç aşaması vardır: Aileyi yıkmak! Eğitimi yıkmak! Örnek olanı değersizleştirmek” olduğunu iddia ettikten sonra ailenin ve eğitimin kötü olduğunu konuşanlardan da başlayabiliriz.
***
Hacısından hocasına, akademisyeninden öğrencisine, esnafından sanayicisine kadar herkesin şikayet ettiği konularda söyleyecek bir sözünün olduğundan bahisle ortaya çıkıp eleştirilerini de övgülerini de peş peşe sıraladıktan sonra eleştirilen işlere sebep olanların açıklanmasına sıra gelince “bizim mahallenin hırsızına sahip çıkmak gerek” anlayışlıyla sessizliğe sığınanlardan da başlayabiliriz.
Daha bu konuda pek çok şey sıralamak mümkündür.
Ama kimin umurunda diye bir bakmak gerekiyor.
FARKINDA MIYIZ?
Daha düne kadar “Susma sustukça sıra sana gelecek” diyenler şimdilerde “Sustum, sustukça başarma ve kazanma sırası bana da gelecek” diye insana yakışmayan bir tavır içine girmiş bulunuyorlar.