Tunus'ta bir şeyler oldu, hem de çok çok önemli bir şey.
Dünya da daha önce benzeri çok az görülen şeylerden bir şey.
Daha önce de Sovyetler’de olmuştu.
Asya da ve Avrupa’da da olmuştu.
Değişim Avrupa kıtasında Romanya’da kanlı bir şekilde gerçekleşirken, Çekoslovakya’da kan dökülmeden olmuştu. İran da, Rusya da, Ukrayna da da durum aynıydı. Sırbistan’da olanlar ise çok daha ilginçti. Tunus, Cezayir, Fas, Lübnan, Yemen, Sudan ve Mısırdakiler de oldukça ilginç olacağa benzer.
Bizim adı sözde demokrat olan siyasetçilerimiz ve son yıllarda şehirlerin öne çıktığından bahseden yöneticilerimiz Tunus için, Mısır için hiç bir şey yapmadılar.
Çok korktukları Sovyetler yıkılırken ve doğu Avrupa’da ki değişim gerçekleşirken de hiçbir şey yapmamışlardı.
Galiba bu kez de pek bir şey yapacağa benzemiyorlar.
Olanlar hakkında hiçbir şey yapmamaları bir yana, zalim Arap diktatörleri ile İsrail yönetiminin yaptığı gibi, nerede ise Tunus ve Mısır’daki statükoyu korumaya yönelik kurulu zulüm düzenlerine desteklerini beyan edecekler.
Wikileaks belgelerinin ortaya saçılmasının şaşkınlığı henüz atlatılamamışken ve Ergenokon davası ile ilgili askeriyenin belgeleri döşemelerin altından çıkarken, bir taraftan da gözlerimiz Tunus'a dikilmişken, El Cezire kanalı hepimizin başını döndüren bombasını patlattı ve Filistin ile ilgili belgeler ortaya saçıldı ve Filistin-İsrail müzakere oturumları tutanakları ortaya saçıldı.
Arap-İsrail müzakereleriyle ilgili bu miktarda belge (1.600 Adet) ilk defa sızdırılıyordu dünya kamuoyuna.
Bu durum, bizlere kapalı odalarda neler yaşandığını öğrenme imkânı vermesi bir tarafa, son haftalarda gelişen olayların daha da hızlanacağının işaret fişekleri idi aslında.
Görülmüştür ki; Adı demokratik olup yönetim şekli demokratik olmayan kapalı toplumlarda ve demokratik seçimle gelmesine rağmen kapalı toplum özlemi içinde olan yöneticilerin yönettikleri merkezi ve yerel yapılarda eninde sonunda değişim gerçekleşecektir.
Bu değişim iki şekilde gerçekleşecektir.
Ya her türlü yolsuzluk ve ahlaksızlığın işlendiği kapalı toplum olmaktan vazgeçmek isteyen vatandaşlar ve hemşeriler tarafından gerçekleştirilecek bir toplu hareketle, ya da kapalı toplumları dizayn etmeye dönük bir tavırla kapalı toplumlarda vatandaşın bilgisinden saklanan bilgi ve belgelerin bu bilgi ve belgeleri istifleyen stratejik ortak ülkeler tarafından zamanı gelince ortaya konulması ile gerçekleşecektir.
Konuyu biraz daha yerele taşırsak basın yayın organlarında çıkan bunca haber ve bilgi talebine karşın yönettikleri devlet daireleri, şirketler, belediyeler ile bu belediyeler tarafından kurulmuş bulunan şirket ve kooperatiflerin hangi amaçlarla kurulduğunu, halka kapatılan bu kurum ve kuruluşların hangi ihtiyaca binaen kurulduğunu ve bu kurulan şirket ve kooperatiflerin hissedarları, kurucuları ve idarecilerinin kimler oldukları, hangi faaliyetler içinde bulundukları, ne kadar süreyle ve ne kadar miktarda ücret ve huzur hakkı ödemesi yapıldığı, kimleri hangi dönemlerde hangi adlarla istihdam ettikleri, kazançları veya zararlarının ne kadar olduğu, kar dağıtıp dağıtmadıkları veya kar dağıtımının hangi esaslara göre yapıldığı vb konularda bilgi vermekten kaçınan kamu yöneticileri, şirket idarecileri ve belediye başkanları eninde sonunda bu hesabı vermek ya da bulundukları makamları hoş olmayan bir şekilde terk etmek zorunda kalacaklardır.
Temel görevi kamu yöneticileri, şirket ve kooperatif idarecileri ve belediye başkanlarını denetlemek olan kamu kurum ve kuruluşların bu günkü yöneticileri ile il genel meclis ve belediye meclis üyeleri ile oda borsaların yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum örgütleri de bu tür bir sorumluluk altındadırlar.
Özellikle 6 yılı aşkın bir süredir biraz da tek parti iktidarının verdiği umursamazlıkla, şirketleri, kooperatifleri ve belediyeleri halktan uzak bir aymazlıkla ve kapalı kapılar ardında yönetebileceklerini zannedenlere umarız bu son olaylar iyi bir ders olmuştur.
Özellikle de şehirlerin imarının bir başıboşluk içinde “keyfe ma yeşa” değiştirilebileceğini ve imar değişiklikleri ile ortaya çıkan şehir rantının hesabının sorulmayacağını zannedenler için bir ders olmuştur.
“Yes we can - Evet başarabiliriz” sözünü sadece ABD Başkanı Obama söylediğinde işitmedi bu dünya.
Avrupa’dan Afrika’ya milyonlar bu söz veya buna benzer ifadelerle kapalı yapılanmaları bu güne kadar hep darmadağın ettiler, yine edecekler.
İnsanlar gerçekten ne kadar ve ne şekilde değişir? Sorusunun cevabını görmek isteyenler, değişmemeye direnen despot zalimlere ve bütün bu olanlara karşın değişmemekte direnen yerel/genel idareler ile bu idarelerin başındakilerin ekibim diye sahip çıktığı kişilere bakabilirler.
Dünyadaki değişimler, Kur’an-ı Kerim’de Kıyamet ve ölümün ansızın geleceğinin bildirildiği ayetlere uygun olarak, değişime direnen diktatörler için ansızın gelmektedir artık.
Söylenebilecek son hüküm şudur:
“Kendi kendini değiştiremeyen kimseleri Allah’ın(cc) kanunları değiştirecektir. Allah’ın(cc) sünnetinden gafil olanlara, Allah’ın(cc) sünneti gafil değildir.”
Dünya da daha önce benzeri çok az görülen şeylerden bir şey.
Daha önce de Sovyetler’de olmuştu.
Asya da ve Avrupa’da da olmuştu.
Değişim Avrupa kıtasında Romanya’da kanlı bir şekilde gerçekleşirken, Çekoslovakya’da kan dökülmeden olmuştu. İran da, Rusya da, Ukrayna da da durum aynıydı. Sırbistan’da olanlar ise çok daha ilginçti. Tunus, Cezayir, Fas, Lübnan, Yemen, Sudan ve Mısırdakiler de oldukça ilginç olacağa benzer.
Bizim adı sözde demokrat olan siyasetçilerimiz ve son yıllarda şehirlerin öne çıktığından bahseden yöneticilerimiz Tunus için, Mısır için hiç bir şey yapmadılar.
Çok korktukları Sovyetler yıkılırken ve doğu Avrupa’da ki değişim gerçekleşirken de hiçbir şey yapmamışlardı.
Galiba bu kez de pek bir şey yapacağa benzemiyorlar.
Olanlar hakkında hiçbir şey yapmamaları bir yana, zalim Arap diktatörleri ile İsrail yönetiminin yaptığı gibi, nerede ise Tunus ve Mısır’daki statükoyu korumaya yönelik kurulu zulüm düzenlerine desteklerini beyan edecekler.
Wikileaks belgelerinin ortaya saçılmasının şaşkınlığı henüz atlatılamamışken ve Ergenokon davası ile ilgili askeriyenin belgeleri döşemelerin altından çıkarken, bir taraftan da gözlerimiz Tunus'a dikilmişken, El Cezire kanalı hepimizin başını döndüren bombasını patlattı ve Filistin ile ilgili belgeler ortaya saçıldı ve Filistin-İsrail müzakere oturumları tutanakları ortaya saçıldı.
Arap-İsrail müzakereleriyle ilgili bu miktarda belge (1.600 Adet) ilk defa sızdırılıyordu dünya kamuoyuna.
Bu durum, bizlere kapalı odalarda neler yaşandığını öğrenme imkânı vermesi bir tarafa, son haftalarda gelişen olayların daha da hızlanacağının işaret fişekleri idi aslında.
Görülmüştür ki; Adı demokratik olup yönetim şekli demokratik olmayan kapalı toplumlarda ve demokratik seçimle gelmesine rağmen kapalı toplum özlemi içinde olan yöneticilerin yönettikleri merkezi ve yerel yapılarda eninde sonunda değişim gerçekleşecektir.
Bu değişim iki şekilde gerçekleşecektir.
Ya her türlü yolsuzluk ve ahlaksızlığın işlendiği kapalı toplum olmaktan vazgeçmek isteyen vatandaşlar ve hemşeriler tarafından gerçekleştirilecek bir toplu hareketle, ya da kapalı toplumları dizayn etmeye dönük bir tavırla kapalı toplumlarda vatandaşın bilgisinden saklanan bilgi ve belgelerin bu bilgi ve belgeleri istifleyen stratejik ortak ülkeler tarafından zamanı gelince ortaya konulması ile gerçekleşecektir.
Konuyu biraz daha yerele taşırsak basın yayın organlarında çıkan bunca haber ve bilgi talebine karşın yönettikleri devlet daireleri, şirketler, belediyeler ile bu belediyeler tarafından kurulmuş bulunan şirket ve kooperatiflerin hangi amaçlarla kurulduğunu, halka kapatılan bu kurum ve kuruluşların hangi ihtiyaca binaen kurulduğunu ve bu kurulan şirket ve kooperatiflerin hissedarları, kurucuları ve idarecilerinin kimler oldukları, hangi faaliyetler içinde bulundukları, ne kadar süreyle ve ne kadar miktarda ücret ve huzur hakkı ödemesi yapıldığı, kimleri hangi dönemlerde hangi adlarla istihdam ettikleri, kazançları veya zararlarının ne kadar olduğu, kar dağıtıp dağıtmadıkları veya kar dağıtımının hangi esaslara göre yapıldığı vb konularda bilgi vermekten kaçınan kamu yöneticileri, şirket idarecileri ve belediye başkanları eninde sonunda bu hesabı vermek ya da bulundukları makamları hoş olmayan bir şekilde terk etmek zorunda kalacaklardır.
Temel görevi kamu yöneticileri, şirket ve kooperatif idarecileri ve belediye başkanlarını denetlemek olan kamu kurum ve kuruluşların bu günkü yöneticileri ile il genel meclis ve belediye meclis üyeleri ile oda borsaların yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum örgütleri de bu tür bir sorumluluk altındadırlar.
Özellikle 6 yılı aşkın bir süredir biraz da tek parti iktidarının verdiği umursamazlıkla, şirketleri, kooperatifleri ve belediyeleri halktan uzak bir aymazlıkla ve kapalı kapılar ardında yönetebileceklerini zannedenlere umarız bu son olaylar iyi bir ders olmuştur.
Özellikle de şehirlerin imarının bir başıboşluk içinde “keyfe ma yeşa” değiştirilebileceğini ve imar değişiklikleri ile ortaya çıkan şehir rantının hesabının sorulmayacağını zannedenler için bir ders olmuştur.
“Yes we can - Evet başarabiliriz” sözünü sadece ABD Başkanı Obama söylediğinde işitmedi bu dünya.
Avrupa’dan Afrika’ya milyonlar bu söz veya buna benzer ifadelerle kapalı yapılanmaları bu güne kadar hep darmadağın ettiler, yine edecekler.
İnsanlar gerçekten ne kadar ve ne şekilde değişir? Sorusunun cevabını görmek isteyenler, değişmemeye direnen despot zalimlere ve bütün bu olanlara karşın değişmemekte direnen yerel/genel idareler ile bu idarelerin başındakilerin ekibim diye sahip çıktığı kişilere bakabilirler.
Dünyadaki değişimler, Kur’an-ı Kerim’de Kıyamet ve ölümün ansızın geleceğinin bildirildiği ayetlere uygun olarak, değişime direnen diktatörler için ansızın gelmektedir artık.
Söylenebilecek son hüküm şudur:
“Kendi kendini değiştiremeyen kimseleri Allah’ın(cc) kanunları değiştirecektir. Allah’ın(cc) sünnetinden gafil olanlara, Allah’ın(cc) sünneti gafil değildir.”