Gençlik inceleme yazı serisi
İnsan tek başına yaşayamayacak kadar sosyal, sosyal hayatta kendi kabuğuna sığamayacak kadar aktif bir varlıktır. En güzel bir mekân da bile olsa insan, bu güzellikleri kendisiyle paylaşabilecek yanında arkadaşları ve sevdikleri olsun ister. Ev sahibi ise misafirlerine ikram etmeyi, misafir gidiyorsa gittiği yere hiç olmazsa elindeki bir gülü hediye olarak götürmeyi yeğler.
İnsanın anne ve babası, kardeşleri, akrabaları, komşuları, okul ve askerlik arkadaşları, birlikte seyahat ettikleri, bir iş yerinde çalıştıkları veya az bir zaman da olsa bir yerde birlikte kaldıkları arkadaşları şu veya bu şekilde kurulan yakın ilişkiler bir ömür sürerler.
Ancak insanı insan yapan bir takım değerlerdir veya insanı sırtlan yapan bir takım değersizlikler vardır. Eğer insanı insan yapan değerler çocuklara verilebilmişse onlar bu değerlerle hayatları boyunca etle tırnak gibi iç içe olacaklarından, bu değerleri taşıyan insanların başta kendileri, yakınları ve halka halka bütün çevresi yararlanacak, bu insanın merkezinde bulunduğu topluluk huzur içerisinde, mutlu bir hayat sürecektir.
Eğer bu insanı kendini sırtlan yapan değersizliklere sahipse, başta kendinden başlamak üzere halka halka çevresindekiler rahatsızlık duyacak, kendilerini bu insandan ve taşıdığı değersizliğin kendilerine zarar vermesinden korunmaya çalışacaklardır.
MİLLET DEĞERLERİ İLE VARDIR
Demek ki insanın veya toplumun mutlu ya da mutsuz olması o toplumu oluşturan insanları taşıdıkları değerlerle çok yakından ilgilidir. Bunu toplum açısından ifade edersek; “yaşadığımız ortamı Cennet’e de çevirmek mümkündür, Cehennem’e de…” Bu bizim evlatlarımıza vereceğimiz manevi değerlerle yakından ilgilidir. Sözümüzü fert açısından ifade edersek; “evlatlarımızı evliya gibi yetiştirmek de eşkiya gibi yetiştirmek de elimiz dedir”
Bir topluluğun, bir takım insanî değerlerden uzak yetiştirilmiş insanlardan meydana geldiğini var sayarsak, o topluluğa “sadece yiyen, içen, cinsel içgüdü ile hareket insanlar olarak bakarsanız” ve adına kalabalık veya “halk” diyebilirsiniz. Ama insanları birbirlerinin hak ve hukukuna hürmet eden, başkasına faydalı olmayı ibadet sayan, iyilik ve kardeşlik yarışmalarının yapıldığı bir toplum olarak görürseniz, o zaman bu topluluk halk olmaktan, kalabalık olmaktan çıkar ve o zaman adına “millet” denir.
“Millet, insanı insan yapan manevi değerlere sahip insanlardan oluşan bir topluluktur” da diyebiliriz. Toplumu yücelten ve onu millet seviyesine getiren en önemli husus o toplumun taşıdığı manevi değerleridir. Biz buna “millî değerler” diyoruz. Milli değerlerin en üstün değerler olduğuna inanarak bu değerleri öne çıkaran görüşe de “milli görüş” denmektedir.
MİLLİ DEĞERLERİMİZ
Bizim de kendimize ait değerlerimiz vardır. Hem de binlerce yıl bütün insanlığa en güzel örnek olmuş değerlerimiz. İstanbul’un fethi esnasında Bizans’ın Rumlarının; “Biz Kardinal şapkası görmektense, Müslüman sarığı görmeye razıyız” dedirten değerlerimiz.
Kendi millî değerlerimize ait birkaç örnek verelim. “Büyüğe saygı, küçüğe sevgi, rızkın helal yollardan (başkasının hakkına tecavüz etmeden) kazanılması, herkese iyilik yapma isteği, düşkünlerin elinden tutma arzusu, yetimi ve öksüzü koruma gayreti, ırz ve namusunun (kendinin ve başkalarının) korunmak. Misafire ikram, yolda kalmışa yardım, ilim içinde olmak, âlime (ilim adamına) saygı göstermek, cihat’a çağrılınca (yeryüzünde ezilen ve hakkı yenen olmasın diye) koşmak, savaşta ölürse şehit kalırsa gazi olacağını bilmek. Yalan söylememek, emanete hıyanet etmemek, verilen sözde durmak…” Bu ve benzeri değerler, milletimizin çağlar boyunca iftiharla taşıdığı, bu günde taşıyabilmek için gayret içerisinde olduğu en üstün değerlerdir.
Denilebilir ki bu üstün değerlere sahibiz de 21. asra girdiğimiz bu yıllarda her sahada niçin geri kalmış milletlerin seviyesindeyiz? Elbette bunun cevabı, ülkemizde yıllarca idareden uzak tutulan milli değerlerimize sahip insanlardan değil, idareyi ve yetkiyi uzun yıllar ellerinde tutan Batı hayranı, Batıcı yöneticilerden sormak lazımdır.
DEĞERLERİMİZİN KAYNAĞI
Milli değerlerimiz; “her ne şekilde olursa olsun Hakk’ı üstün tutmakta, haklı olan zayıfın hakkı, haksız olan kuvvetliden alınıncaya kadar bütün kuvvetin bu işe tahsis edilmesindedir” diye tarif edebiliriz.
Şurası unutulmamalıdır ki milli değerlerimiz, topluma ait ahlaki, hukuki, ilmi, siyasi, mali bütün sahalarda ölçüler koymuş, her sahada görüş belirtmiştir. Eğer bir konuda eksiklik olsaydı, bu eksiklik, milli değerlerimizin tam ve mükemmel olmamasını ve yaşandığı toplumda eksik kalan sahalarda başka değerlere gidilmesini temin ederdi ki bu bir tenakuz (çelişki) olurdu. Böyle bir halin olmadığı uzun yıllar yaşanılan ve kendi değerlerimizle yaşadığımız dönemlerde kurduğumuz medeniyetlerle ve mutluluğumuzla sabittir.