Geçen Cumartesi değerli ilim ve Konya sevgisine gark olmuş Profesör Dr. Sâim Sakaoğlu’nun yine Konya’nın değerli kişilerinden Hattat Hafız Mehmet Sakaoğlu ile ilgili hatıratlar konuşuldu.
Konya Milli Kütüphane Salonu’nda yapılan anışları anlatanlar gibi, dinleyenlerden ekseri yaşlılarının bellekleri Konya’nın eski günlerine kayıverdiği anlaşılıyordu.
Girişimi böyle yaparken vefatının 35. yıldönümü dolayısıyla yapılan konferanstan dem vurayım.
***
Telefonda muhterem ve yılların değerli yazarlarından Mehmet İhsan Kayseri “Ağabey bu Cumartesi kitaplıkta Sayın Prof. Dr. Sâim Sakaoğlu’nun hattat babası ile ilgili konferansımıza mutlaka bekleriz” davetini yapıyordu.
Her ne kadar, her zaman Konya belediye otobüs ulaşımlarında ki eksikliğe değindiğim gibi bulunduğum yerden oraya direkt vasıta olmasa da. Seksenlik yaşımla iki vasıta yanında bir de tabanvaya binerek iştirak etme bahtiyarlığına ulaştım.
Girişte Sayın Prof. Dr. Sakaoğlu bir masaya oturmuş, masa hizasında da hepsi yaşlı diyeceğim dostlar sıralanmıştı.
“Ne ola ki” diye düşünürken yüzünde tebessümü hiç bırakmayan profesörümüz kitap imzalayarak hediye ediyordu.
Bendenizde alıp girdim içeriye. Bilhassa yazar ve eserleri olanlar üzerinde sadece yazmakla değil onların vefat yıl dönümlerinde, ya mezarı başında ya da salonlarda anı düzenleyen değerli yazar kardeşimiz M. İhsan Kayseri açtı konferansı ve Sayın Sakaoğlu da aldı sazı eline (söz gelişimi) başladı babasının hayatından önemli noktaları bizlere aktarmaya.
***
Yetmişi aşkın hayat yaşamı içinde nelerle karşılaşmamış neler yapmıştı rahmetli babası? Yıllar evveli yazar dostlarından Konya’nın değerlerinden, yazar ve bir ağız derleyicisi Rahmetli Veli Sabri Uyar ve bilhassa Konya tarihi olayları ile musikî ve şiir derlemeleri yapma yanında Baranası başında çok güzel kanun çalan Rahmetli Selçuk Es’in, babası hakkında yazmakla kalmayıp anlatımlarını da serdetmeye başlamıştı.
O anlatırken bendeniz de dâhil, aynı duygu içinde yıllar evveli Konya yaşamında ki oluşumları derin bir his içinde, oradaki ekseriyeti yaşlı dinleyicilerinde derinlere dalarak gözlerinin parlamasıyla duydukları haz aşikârca görülmekte idi.
Bu gün insanlarının türlü nedenlerle aynı sakinlik, insanlarla kardeşlik ve dostluğu gösteremediği o güzelim günlerdeki yaşamda nakit darlığı bile olsa da.
Nasıl bir esenlik içinde yaşamlarının anışını bilenler, hele yaşayanlar için gözler bile yaşarmaktan geri kalamazdı.
***
Rahmetli Yazar V. Sabri Uyar Konya’mızın akı olan “KONYA” dergisinde “Konya Bilginleri” ve “Hattatlar Armağanı” yazılarını özetle okuyalım.
“Hattat Hafız Mehmet Sakaoğlu 1896’da Konya Fahrünnisa Mahallesi’nde doğmuş. İlk Mektep tahsili sonu Hâfız-ı Kur’an olduktan sonra Mülga Darü’l- Hilafet Medresesi’ne devam etmiş. Bilahare terk-i tahsil ederek (deniliyor ama terk değil son yıllarımızda da görülen bu çeşit öğrenimlere duyulduğu gibi o zamanda resmen kapatıldığı için) ticaret hayatına atılmış. Hattatlığı İlk Mektep de hüsnühat Muallimi (bakın o günlerde neler de öğretilirmiş?) Murat efendi (bu ara efendi hitabına değinmek isterim. O yıllarda soyadı olmadığı için her erkek çocuğun nüfus koçanı adı yanına “efendi” kelimesi ilave edilirdi kulakları çınlasın o yıllarda kendi adı yanına yazılan bu kelimeyi sadece kendine yazılmış bir değer görüp göstermeye çalışan Kendinden başkalarını Cumhuriyet kincisi sayan internet yazıcılarından Sayın Ali Nejat Ölçen’nin mal ettiği gibi olmadığı aşikârdır.) ile Başaralızâde Fevzi Efendi’den öğrenmiştir.
Güzel sülüs, nesih, ta’lik ve rık’a yaza. Eserleri mahalle Mescid-i şerifinde bulunmaktadır…”
Rahmetli Selçuk Es de yukarıdaki bilgileri aynen verirken ilave olarak birçok öğrenciye özel ders vererek hat sanatını öğrettiği imam ve hatiplik yaptığını, çiçek meraklısı olup seyahati sevdiğini belirtmekte.
***
Konuşma sadece oğlu Sayın Pof. Dr. Sakaoğlu ile kalmayıp o günlerde rahmetliyi çocukluklarında komşu ve babalarının arkadaşlığında olanları sıra ile anlatmaya başladılar
Yaşları altmışı geçmiş bu anlatanlar konuşurken bile o günlerin hazzını yarı gülümseme ile gözlerindeki pırıltılar içinde anmakta idiler.
Hele birinin anlattığı çok ilginçti.
“Bizim bahçedeki elmalar üzerinde yeşil renkte Arapça yazı ile “Allah yazısı görünüyordu. Herkes hayret etmiş hatta ağacını sorup öğrenmek isteyenler çoğunluğa kaçmıştı.
Meğer Rahmetli hattatımız elmaların daha yeşillik zamanında üstlerine üstübeçle bu kelimeyi yazmış güneş gören elmaların diğer tarafı kırmızılaşırken üstübeç altı yeşil kalmış olmakta üstübeç kaybolunca meydana yeşil bir yazı görünmekte idi” demesi herkesi neşelendirmişti.
***
İşte değerlerimizin ne güzel yaşamları, yine güzelce bilenlerle anlatılıyordu.
Nedense gençlerimiz bunları göremedikleri için mi, yoksa yaşamın verdiği didişmeden dolayımı öğrenemiyor, bilemiyor, araştırmaya da maalesef giremedikleri gibi.
Anlatanlara bile dudak büküveriyorlar.
Anı konferansı sonunda dostum şöyle diyordu bendenize.
“Bu güzel yaşamlar yanında bilhassa 1939 yılı başlayıp 1945 yılına kadar ki 2. Cihan harbi yıllarında ki yaşadığımız da gelişen olumsuzlukları da anlatmak lazım. Ne dersin? Bir ara yaşamındakileri bile yazsan da genç kuşaklar da öğrenebilse.”
Dostumu kırmayayım ve inşallah Yüce Yaradan ömür verirse. Yaşantımdaki belleğimde kalan hatıratları ileri bir yazımda serdetmeye çalışırım.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Konya Milli Kütüphane Salonu’nda yapılan anışları anlatanlar gibi, dinleyenlerden ekseri yaşlılarının bellekleri Konya’nın eski günlerine kayıverdiği anlaşılıyordu.
Girişimi böyle yaparken vefatının 35. yıldönümü dolayısıyla yapılan konferanstan dem vurayım.
***
Telefonda muhterem ve yılların değerli yazarlarından Mehmet İhsan Kayseri “Ağabey bu Cumartesi kitaplıkta Sayın Prof. Dr. Sâim Sakaoğlu’nun hattat babası ile ilgili konferansımıza mutlaka bekleriz” davetini yapıyordu.
Her ne kadar, her zaman Konya belediye otobüs ulaşımlarında ki eksikliğe değindiğim gibi bulunduğum yerden oraya direkt vasıta olmasa da. Seksenlik yaşımla iki vasıta yanında bir de tabanvaya binerek iştirak etme bahtiyarlığına ulaştım.
Girişte Sayın Prof. Dr. Sakaoğlu bir masaya oturmuş, masa hizasında da hepsi yaşlı diyeceğim dostlar sıralanmıştı.
“Ne ola ki” diye düşünürken yüzünde tebessümü hiç bırakmayan profesörümüz kitap imzalayarak hediye ediyordu.
Bendenizde alıp girdim içeriye. Bilhassa yazar ve eserleri olanlar üzerinde sadece yazmakla değil onların vefat yıl dönümlerinde, ya mezarı başında ya da salonlarda anı düzenleyen değerli yazar kardeşimiz M. İhsan Kayseri açtı konferansı ve Sayın Sakaoğlu da aldı sazı eline (söz gelişimi) başladı babasının hayatından önemli noktaları bizlere aktarmaya.
***
Yetmişi aşkın hayat yaşamı içinde nelerle karşılaşmamış neler yapmıştı rahmetli babası? Yıllar evveli yazar dostlarından Konya’nın değerlerinden, yazar ve bir ağız derleyicisi Rahmetli Veli Sabri Uyar ve bilhassa Konya tarihi olayları ile musikî ve şiir derlemeleri yapma yanında Baranası başında çok güzel kanun çalan Rahmetli Selçuk Es’in, babası hakkında yazmakla kalmayıp anlatımlarını da serdetmeye başlamıştı.
O anlatırken bendeniz de dâhil, aynı duygu içinde yıllar evveli Konya yaşamında ki oluşumları derin bir his içinde, oradaki ekseriyeti yaşlı dinleyicilerinde derinlere dalarak gözlerinin parlamasıyla duydukları haz aşikârca görülmekte idi.
Bu gün insanlarının türlü nedenlerle aynı sakinlik, insanlarla kardeşlik ve dostluğu gösteremediği o güzelim günlerdeki yaşamda nakit darlığı bile olsa da.
Nasıl bir esenlik içinde yaşamlarının anışını bilenler, hele yaşayanlar için gözler bile yaşarmaktan geri kalamazdı.
***
Rahmetli Yazar V. Sabri Uyar Konya’mızın akı olan “KONYA” dergisinde “Konya Bilginleri” ve “Hattatlar Armağanı” yazılarını özetle okuyalım.
“Hattat Hafız Mehmet Sakaoğlu 1896’da Konya Fahrünnisa Mahallesi’nde doğmuş. İlk Mektep tahsili sonu Hâfız-ı Kur’an olduktan sonra Mülga Darü’l- Hilafet Medresesi’ne devam etmiş. Bilahare terk-i tahsil ederek (deniliyor ama terk değil son yıllarımızda da görülen bu çeşit öğrenimlere duyulduğu gibi o zamanda resmen kapatıldığı için) ticaret hayatına atılmış. Hattatlığı İlk Mektep de hüsnühat Muallimi (bakın o günlerde neler de öğretilirmiş?) Murat efendi (bu ara efendi hitabına değinmek isterim. O yıllarda soyadı olmadığı için her erkek çocuğun nüfus koçanı adı yanına “efendi” kelimesi ilave edilirdi kulakları çınlasın o yıllarda kendi adı yanına yazılan bu kelimeyi sadece kendine yazılmış bir değer görüp göstermeye çalışan Kendinden başkalarını Cumhuriyet kincisi sayan internet yazıcılarından Sayın Ali Nejat Ölçen’nin mal ettiği gibi olmadığı aşikârdır.) ile Başaralızâde Fevzi Efendi’den öğrenmiştir.
Güzel sülüs, nesih, ta’lik ve rık’a yaza. Eserleri mahalle Mescid-i şerifinde bulunmaktadır…”
Rahmetli Selçuk Es de yukarıdaki bilgileri aynen verirken ilave olarak birçok öğrenciye özel ders vererek hat sanatını öğrettiği imam ve hatiplik yaptığını, çiçek meraklısı olup seyahati sevdiğini belirtmekte.
***
Konuşma sadece oğlu Sayın Pof. Dr. Sakaoğlu ile kalmayıp o günlerde rahmetliyi çocukluklarında komşu ve babalarının arkadaşlığında olanları sıra ile anlatmaya başladılar
Yaşları altmışı geçmiş bu anlatanlar konuşurken bile o günlerin hazzını yarı gülümseme ile gözlerindeki pırıltılar içinde anmakta idiler.
Hele birinin anlattığı çok ilginçti.
“Bizim bahçedeki elmalar üzerinde yeşil renkte Arapça yazı ile “Allah yazısı görünüyordu. Herkes hayret etmiş hatta ağacını sorup öğrenmek isteyenler çoğunluğa kaçmıştı.
Meğer Rahmetli hattatımız elmaların daha yeşillik zamanında üstlerine üstübeçle bu kelimeyi yazmış güneş gören elmaların diğer tarafı kırmızılaşırken üstübeç altı yeşil kalmış olmakta üstübeç kaybolunca meydana yeşil bir yazı görünmekte idi” demesi herkesi neşelendirmişti.
***
İşte değerlerimizin ne güzel yaşamları, yine güzelce bilenlerle anlatılıyordu.
Nedense gençlerimiz bunları göremedikleri için mi, yoksa yaşamın verdiği didişmeden dolayımı öğrenemiyor, bilemiyor, araştırmaya da maalesef giremedikleri gibi.
Anlatanlara bile dudak büküveriyorlar.
Anı konferansı sonunda dostum şöyle diyordu bendenize.
“Bu güzel yaşamlar yanında bilhassa 1939 yılı başlayıp 1945 yılına kadar ki 2. Cihan harbi yıllarında ki yaşadığımız da gelişen olumsuzlukları da anlatmak lazım. Ne dersin? Bir ara yaşamındakileri bile yazsan da genç kuşaklar da öğrenebilse.”
Dostumu kırmayayım ve inşallah Yüce Yaradan ömür verirse. Yaşantımdaki belleğimde kalan hatıratları ileri bir yazımda serdetmeye çalışırım.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle