Bir ses duyuldu; kulakları sağır eden bir ses. O korkunç, karanlık ses, okuldaki bütün sesleri bastırdı. Çocukların neşe içinde şakıyan seslerinin üzerini kapladı, boğdu ve susturdu.
***
Bahçedeki çam ağacına konmuş üç güvercin ürkerek uçtular. Karıncalar yuvasına kaçtı. Çiçekler soldu, güneş utandı ve bulutların arkasına saklandı.
***
Hababam Sınıfı’nın kimyacısı Şevket Hoca’nın deney tüpünü patlatınca çıkardığı sese benzemiyordu; ya da bugüne kadar okullarda duymuş oldukları hiçbir sese.
***
Karaydı sesin rengi. Kötü bir kokusu vardı. Genizleri yakan, yürekleri dağlayan kötü bir kokusu.
***
Bir “ahh!” sesi duyuldu. Yorgun, yılgın ve dingin bir ah sesi. Ardından bir sessizlik; koyu, kesif, deli bir sessizlik. Ve bir gövdeyle birlikte yere düşen insanlığın sesinin sessizliği. Sessizlik kapladı her yeri, uğultuya dönüştü.
***
Beyaz önlük kızıla boyandı. Kızıllıklar gül şeklini aldı. Büyüdü, büyüdü; her yeri kapladı. Gülün gözyaşları okulun soğuk zeminine döküldü. Koyu kızıllık tertemiz bir deftere bulaştı. Şekilsiz, çirkin bir hâl aldı.
***
Bir tebeşir parça parça oldu ve yere düştü. Bir kalem tam ortadan ikiye bölündü. Defterler, kitaplar ve kağıtlar, rüzgârsız bir havada uçuştular. Hepsinin sessiz çığlığı, okulun duvarlarında yankılandı.
***
Çocuklar suskundu. Öğretmenler suskundu. Bu uğursuz kavramı önce de duymuşlardı ama bir okula yakıştıramıyorlardı. Bu çirkin sesi, eğitilmek için geldikleri yuvaya sığdıramıyorlardı.
***
Çocuklar boynunu büktü. Çiçekler boynunu büktü. Birbirlerine bakamıyorlardı. Birbirlerine bakarlarsa gözyaşlarına hakim olamayacaklarını biliyorlardı. İçlerine attılar bütün ağılarını. Yürekleri yana yana, kanaya kanaya sustular.
***
Öğretmen susmasın. Öğretmen çocukların, dolayısıyla toplumun ruhudur, güneşidir, suyudur, havasıdır.
***
Öğretmen susarsa çocuklar susuz, havasız, ruhsuz kalır. Toplum ışıksız kalır. Rehbersiz kalır. Karanlıklar içinde yolunu bulamayan körlere dönerler.
***
Öğretmenlere değer vermeyin. Öğretmenlere değerini verin