Atiker Konyaspor'un hem “akıllı bir başkan”a, hem de “ortak bir akıl”a ihtiyacı vardı...
Hilmi Kulluk ve ekibi ile bu yakalandı...
Artık yeşil-beyazlı kulübün, yani Atiker Konyaspor'un bayrağı emin ellerde...
Dolayısıyla da, şehri yönetenler ile şehrin ekonomisini ayakta tutanlar aynı yerden bakıyorlar...
Örneğin; Atiker Konyaspor'a küçümsenmeyecek katkıları olan Büyükşehir Belediyesi ve yeni Başkanı Uğur İbrahim Altay'ın da, Konya'nın önemli işadamlarından birisi olan Ömer Atiker'in de bakışı farklı değil...
Tabi ki, diğer destek verenlerin de...
Sizin gibi, bizim gibi düşünüyor, bizim gibi bakıyorlar...
Bu şehrin kulübü umurlarında...
Aynen Hilmi Kulluk'un umurunda olduğu gibi.
xxx
Başkan olduğu günden beri güzel işler yapıyor...
Yönetiminde olan, ya da yol arkadaşı olan bir kişi olarak değil, 45 yıllık bir spor gazetecisi olarak gözlemliyorum...
Bugüne kadar çok başkanla çalıştım...
Eğre oturup, doğru konuşmak gerekirse, iki başkan ben de derin izler bıraktı...
Birincisi Mehmet Oktut, ikincisi Mehmet Köseoğlu...
Dertleri koltuk olmayıp, Konyaspor olan...
Onun içindir ki, bugün bile yaptıkları güzel işlerle anılıyorlar...
Hilmi Kulluk'ta onların yolunda...
Şehrin verdiği sorumluluğu omuzlarında hisseden bir insan...
Yönetimdeki arkadaşları ile Atiker Konyaspor'u çok daha modern, çok daha kurumsal, çok daha vizyonlu ve itibarlı bir kulüp haline getirebilmek için, tüm bilgi ve birikimini bu doğrultuda harcayacağından kimsenin kuşkusu olmasın...
Benim zerre kuşkum yok...
Çünkü, çok farklı bir başkan profili çiziyor...
Allah'ın her insana verip de zayi etmek istemediği özelliklere ve donanıma sahip...
Parayı iyi yönetiyor...
Eyvallah...
Ancak, sadece parayı değil, sporu ve futbolu bilenleri de işin başına getirerek, sportif başarının nasıl yakalanacağını da biliyor...
Dedim ya, farklı bir başkan profili çiziyor.
xxx
Genel kurul sonrası verdiği birliktelik ve uzlaşmacı görüntüsü, ya da alçakgönüllülüğü sakın ola ki kimseyi aldatmasın...
Farklı farklı yönlere çekilmesin...
Yumuşak başlı, ama nereye sürerseniz, oraya giden birisi değil...
Yeri gelir eline mendili alır “halay başı” olur, yeri gelir smokinini giyer, “baloda vals” eder...
İkisi de onun bünyesinde sırıtmaz...
Yeri gelir salon beyefendisi Ediz Hun, yeri gelir Tatar Ramazan, yani Kadir İnanır olur...
Hiç kimse, adı ve ünvanı ne olursa olsun, Hilmi Kulluk'u etkisi altına alamaz, Hilmi Kulluk'ta onların menziline girmez...
Adı ister Ali olsun, ister Veli olsun...
İsterse takımın teknik direktörü Rıza Çalımbay olsun, farketmez...
Kulübün çıkarları için minik de olsa taviz verebilir mi?
Bilemem...
Ama taşıdığı ve ailenin referansı olan “Kulluk” ünvanı buna asla ve kat'a müsaade etmez...
Bunu da kimse ıskalamasın...
Anlayacağınız; davul da Hilmi Kulluk'un boynunda, tokmak da Hilmi Kulluk'un elinde...
Herkes rahat olsun.
xxx
Evet...
Hiç kimse, özellikle taraftarlar merak etmesin...
Ülkenin, hatta Avrupa başta olmak üzere, dünyanın dört bir tarafından yeşil beyazlı renklere gönül verenler şuna inanmalılar ki, Atiker Konyaspor bayrağı emin ellerde...
Kulluk'un tek arzusu başarıya giden yolda şehir ile birlikte yürümek...
“Ben” değil, “biz” diyebilecek kadar da, sıfır kompleksli bir adam...
Kulübe ekstra kaynak bulma noktasında ciddi adımlar atıyor...
Kaynakları iyi kullanma konusunda ise alabildiğince hassas...
Kendisine sabır gösterilir, destek verilir ise Atiker Konyaspor kulübünün geleceğini garanti altına almak için yakalanan tarihi bir fırsatın adıdır Hilmi Kulluk...
Hz. Ömer ne güzel söylemiş: “Dört şey asla geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat ve kaçırılmış fırsat” diye...
İnşallah Atiker Konyaspor camiası bu fırsatı iyi değerlendirir...
Nokta.
xxx
BİRAZ DA BEN
Yaklaşık 45 yıldır bu mesleğin içerisindeyim...
Dün gibi...
Ama değil...
Yeni Meram'dan içeri adımımı attığım günü unutamıyorum...
Yıl 1973...
Yıl 2018...
Koca bir 45 yıl olmuş...
Neler gördük, nelere şahit olduk, nelerle karşı karşıya kaldık...
1974 Kıbrıs çıkarmasını da gördük, 12 Eylül ihtilalini de...
Büyük ustalara çıraklık ettik...
Allah'ın çift yürek verdiklerine...
Anlayacağınız; çelik gibi, dik duran adamlarla da çalıştım, alimünyum gibi, yumuşak, eğilip bükülenlerle de...
Kalemini satanlarla da, kalemini satmayıp kıranlarla da...
Feneri gözümüze tutup yolumuzu kapatanlarla da, feneri önümüze tutup yolumuzu açanlarla da...
Sonuç itibarıyla bugünlere geldik...
Ama kolay gelmedik...
Bazen dövüşerek, bazen gülüşerek...
Bu 45 yılda dost biriktirip, düşman tükettiğimiz de oldu, düşman biriktirip dost tükettiğimiz de!
Özellikle spor camiasında...
Çok güzel insanlar tanıdım...
Çirkinleri de tanıdım elbette...
Kısmen de olsa hayatımızın bir yerinde oldular...
İşimizin bir parçası olarak, bu insanlarla da bir arada olduk...
Belki de mecburiyetten...
Belki de değil, mecburiyetten...
Sonra mı?
Köylü köyüne, yolcu yoluna...
Ben mi?
Yazıp çizdiğime göre, hâlâ burdayım...
Şükür...
Kendimi niye mi yazdım?
Bazı şam şeytanları, bulunduğum yerlere zembille indiğimi filan sanıyorlar...
Kendi fesbuk, tivitir, insigram hesaplarından yeşillenmeye çalışıyorlar...
Yaptığınız işi, yazdığınız yazıyı ya da bir haberi beğenmeyebilir, sizi buralardan eleştirebilir...
Eyvallah...
Buna cevap verirsiniz ya da katlanırsınız...
Ama...
Belaltı vurursa, işte o zaman takkaları değişiriz...
Neyse...
Bu kısa hatırlatmayı “kıçından” uydurup, uzanamadığı ve hiçbir zaman da uzanamayacağı ciğere “mundar” diyenler için yaptım...
Anlayan anlamıştır...
Kafaları basmayanlar da anlasınlar diye “Türkçe” yazdım.