İnsanların tarih boyunca inançları davranışlarına yansımış ve kendilerine teklif edilen iyilik ve güzellikler üzerine kitlesel halde inanç değişiklikleri yaşamışlardır.
Bunu sürekli hatırda tutmak için Hz. Peygamberimizin(sav) “Sizin davranışlarınıza bakıp ta, Müslümanlığa özenen insanlar yoksa İmanınızı gözden geçirin” anlamındaki sözünü hayatımızın önemli bir düsturu haline getirmek gerekmektedir.
Benim inancım hak, istikametim doğru, cemaatim kurtulmuştur demek bir önem taşımaz.
Çünkü insanların bu tür sözleri sadece bir iddiadan ibarettir.
Kişiler ve topluluklar kendileri hakkında hatta başkaları hakkındaki söyledikleri sözlerle mütenasip bir hayatı yaşıyorlarsa, ancak sözleri bir değer ifade eder ve o sözlere itibar edilir.
Aksi durumda söyledikleri farklı, yaşadıkları hayat daha farklı olduğunda, o kişilere ve topluluklara itibar edilmez, hatta yerine göre dışlanırlar.
Sözleri ile davranışları mütenasip olan insanlar örnek gösterilmek istendiğinde hatırımıza bir derviş gelir:
Dervişin biri bir ırmak kenarında abdest alırken suyun içinde çok değerli bir taş görür.
Taşı alıp çantasına koyar ve yoluna devam eder.
Akşamüstü bir yerde dinlenmek için oturur. Bu arada çıkınını açar ve ekmek peynirinden yemeye başlar.
O sırada yakından geçen bir dilenciyi de sofraya davet eder ve ikramda bulunur.
Bir ara dilencinin gözü çantadaki taşa takılır.
Dervişe, “Allah(cc) rızası için bu taşı bana verir misin?” der.
Derviş taşı çıkarır ve dilenciye verir.
Dilenci gider ama ertesi sabah tekrar geri gelir ve dervişe sorar;
“Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyor muydun?”
Derviş, “Evet” der.
Dilenci tekrar sorar; “Yani bunu satınca ömrün boyunca zengin bir hayat süreceğini biliyor muydun?”
Derviş aynı cevabı verir; “Evet”
Bunun üzerine dilenci, “Peki bu taşı nasıl kolay bir şekilde bana verdin?”
Derviş, “Allah(cc) rızası için demiştin.”
Dilenci sonunda der ki, “Bu taşı sana bugün geri getirdim. Bunun yerine daha değerli bir şey ver.”
Derviş hayretle sorar, “Bunun yerine ne istiyorsun?”
Dilenci şunu söyler, “Bu hale nasıl geldin? Bana bunu öğret!”
Bu davranış şekli, denk geldiğinde bir kitapta veya bir gazetede sadece okunup geçilecek bir olay değildir.
İnsanlara yapılacak davetin sadece dil ile olmayacağını, hatta dil ile yapılan ve hal ile desteklenmeyen davetin tüm çabayı etkisiz kılabileceğini asla unutmamak gerekir.
Günümüz Müslümanları olarak hayatımızı yerine göre bencillikle cehenneme çeviren “topluluk zihni” denilen zihni şartlanmışlıklardan kurtulup, durumlarını inançları doğrultusunda yeniden düzenlemek zorundadırlar.
Aksi durumda içine düşürüldüğümüz kısır döngüden çıkmak ve kendini ve toplumunu geliştirmek yerine, etliye sütlüye karışmadan gelip geçmek için içine saklanabileceği bir grup aramakla ömrünü tamamlayacaktır.
İnsanlar kendi davranışlarına bakıp düzeltmekle görevli oldukları kadar, kendilerini yönetmeye talip olanların da sözleri ile hayat tarzlarına bakmak mecburiyetindedirler.
Yönetenlerin de Hz. Peygamber(sav)'in ve seçilmiş sahabelerinin(ra) hayatını anlatan siyasetçiler olmaları yerine, Hz. Peygamber(sav)'in ve seçilmiş sahabelerinin(ra) yaşantılarını fert ve toplum hayatına uygulayan idareciler olmalarına dikkat etmelidirler.
Davet dili denilince direkt olarak toplumu oluşturan kişileri eğiten hoca unvanlı kişilerin de sözlerine dikkat edildiği kadar, hayat tarzlarına ve öncelikli olarak da siyasetçiler ile olan ilişkilerine dikkat edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Aksi durumda oluşturdukları toplulukla kendilerine büyülü bir alan oluşturduğuna inanan, yöneticileri desteklemekle de var olacaklarına inanan hoca unvanlı kişilerin bireylerin zihni durumlarını anonimleştirerek kontrol edilmelerini kolaylaştırmaları toplumdaki olumsuzlukların en başta gelen nedeni olmaktadır.
Tarih göstermiştir ki vatan, millet ve din düşmanları direkt olarak yapamadıkları zulümleri, görünüşte vatanı, milleti ve dinî savunuyor görünenlerin elleriyle yapmışlardır
FARKINDA MIYIZ?
Toplum içinde hiçbir değerleri olmadığı halde, arkasından iteleyenlerin desteğiyle diplomasını göstererek kendisinin zeki olduğunu ve eline tutuşturulan kaynağı belli olmayan paralarla kendini adam zannedenlerle doldu memleketimiz.
Toplumda standarda bağlanmış davranış biçimlerini dini vecibe veya hukuki kural ya da toplumsal ahlak olarak tanımlayarak, “Benim davranışlarım topluma karşı sorumluluğumdur” anlayışını hâkim kılmadıkça, bu zulüm devam edecektir.