Referandum sürecinden sonraki günlerde sürekli gündemde bulunan üniversitede okuyan kızlarımızın yıllardır bir türlü çözülemeyen başörtü konusu çözüme kavuşsa diyoruz. Bu hususta mecliste bir milli mutâbakat sağlansa istiyoruz. Mecliste gurubu bulunan her parti bu konuda artık bir uzlaşma hoşgörüsünü göstersin diye arzu ediyoruz.
Yeni muhalefet partisi lideri eskiye göre daha anlayışlı görünüyor. Hiç olmazsa meseleyi anayasa mahkemesine götürmüyor. Fakat o da güyâ konuyu bildiğini zannediyor. Türban ile başörtü farkını belirtmeye kalkarken gaf üstüne gaf yapıyor. Aklı sıra türban siyâsi simge olarak kullanılıyor diyor başörtüsünün ise mahalli bir şey olduğunu iddia ediyor. Halbuki türban Fransa’da kullanılan şapka türü saçların içine konduğu baş giysisidir. Bizim başörtümüzle uzaktan yakından alâkası yoktur. Daha önce bunu açıklayıcı bir yazı yazmıştık hatırlarsınız. Başörtülü bayanlar olarak biz böylesi bir kelimeyi dahi kendimize yakıştıramadığımız belirtmek isteriz. Mahalli başörtüsü meselesine gelince bizim annelerimiz, ninelerimiz saçının bir perçemini değil bir telini dahi yabancıya göstermeyen örtüsüne ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı kişilerdir. Bunu ülkeyi yönetme görevine tâlip olanlar iyi bilmeliler. Daha kendi halkını tanımayan devlet büyüğü meselelerimizi nasıl çözer?
Ayrıca muhalefetin konunun çözümü için sunduğu örnekler ise kabul edilir şekil ve biçimde değil. Bu işin nasıl olması gerektiğine dâir etrafındaki kendisini bilgilendirme heyetleri ya İslâm’ın özünü bilmiyorlar ya da başörtülü kesimin (zâten kalmayan) içini boşaltmak için yanlış gayretlerin peşindeler. Rabbim böylesi yanlı ve yanlış kararların alınmasını muvaffak kılmasın inşallah. Bu konuda fikir beyan edecek yetkili ve etkili mercî Diyânettir. Diğer ülkelerden örnekler almaya ne hâcet? Din adına kendi ülkemizin bilim adamlarını atlayıp başka ülkelerden taşımalı başörtü şekillerini ülkemize getirme fikrinde ve gayretinde olmak ne uçuk, kaçık bir anlayış!
Gelelim bizim başörtüsü örten kız öğrencilerimizle ilgili yılların bizde oluşturduğu fikirlere. Siz ne düşünürsünüz bilemem ama ben yıllardır öğrencilerimden dolayı hep onların içinde oldum ve onların dertleriyle dertlenen birisi olarak şunları düşünüyorum. (Farklı fikirleri olanlardan yorumda beklerim.) 1999 larda örtü yasağı uygulandığından bu yana çok güzel tesettürleri olan bu işi ciddiyetle yapan kardeşlerimiz zaman içinde git gide gevşediler ve çığırdan çıktılar desek abartmış olmayız. Ağlama törenleri yaparak toplu halde başörtülerini açanları konuşmak dahi istemiyorum. Büyük bir çoğunluk, ‘Aman büyük başörtü ve bol pardösülerle dikkat çekmeyelim’ diye önce pardösüleri kısalttılar, eşarplarını küçülttüler. Sonra, Müslüman hanımefendilerin dış giysisi olan pardösüler tamâmen terk edildi. Yerini tayyör, kap ve bugün ne yazık ki çok yaygın hâle gelen pantolonlar aldı. Hatta eşarplar neredeyse mendil kadar kaldı. Onlarda da süs, caf caf, renkli, allı-güllü, morlu-yeşilli, boyalı-yaldızlı daha nasıl sayayım bilmem tercih edilir oldu. Başlarda fakülteye girerken ağlayarak, utanarak başörtüsünü açan kızlar şimdi artık buna da alıştılar. Aslında şimdiye kadar bu başörtüsü açma meselesinden sonra kızlarımızla öyle oynadılar ki tesettür kıyâfetlerini bitirdiler zâten de artık o güzelim iffetli yavrularımızın ahlaklarıyla oynamaya başladılar maalesef bunu da başardılar ve bugün ahlakta gitti. Önemli olan buydu. Başörtülülerin de erkek arkadaşları, flörtleri, chat arkadaşlıkları var. Rahatlıkla dışarılarda sigara içebildikleri gibi nargile salonlarına hatta cafelere de gidebiliyorlar. Bunların yanı sıra özellikle büyük şehirlerde okuyan kızlarımız gece geç saatlere kadar dışarılarda en olmaması gereken yerlerde bulunabiliyorlar ve bunu fütursuzca söyleyebiliyorlar. İşte bir zamanlar iffet ve namus timsâli fakülteli kızlarımızın hâli perişânı… Bu kadar olumsuz bir tablo çizmek istemezdim. Aralarında ciddi olanları neredeyse kalmadı desek bilmem yanlış mı düşünmüş oluruz. Keşke biz yanılsakta tesettürünü ve imânî hakikatleri ciddiye alan kızlarımızın sayısı çoğalsa. Başörtü sorunu çözülse bile onları eski ciddiyetli hallerine döndürmek gâyet zor? Yapacaklarını yaptılar. Onları da diğerlerine benzettiler. Bunlar oyunlarını çok kurnazca oynuyorlar. Tezgahlarını tilkice kuruyorlar.
Oysa benim başörtüsüyle fakültede okuyan kızlarım melekler kadar asil, nurlu, onurlu ve edepliydi. Ona kendi memleketinin büyükleri tarafından âdeta bir tokat atıldı. Ve şöyle dendi sanki ‘Sen şöyle hayâtın kıyısında dur hele, bu hâlinle bizim yanımıza yanaşma, bize karışma’ dendi. Güya pozitivist çağdaş ve modern olduğunu iddia eden yargıcı zihinsel yapı; ‘Bizim içimizde olmak istiyorsan bu şekilde olamazsın. Başörtünü, kılık kıyâfetini aç, saç. Bize benze. Bizim gibi ol.’ Dedi âdeta. Kızlarımızda başörtülü olarak modernleşme adına şu an çok eleştirilecek komik şekillere girdiler. Ama yine de belli kesime yaranamadılar.
Ayşe SEVİM’in şu iki satırlık şiiri bizim melek gibi gördüğümüz iffetiyle ilim tahsili yapan kızlarımıza atfedildiğini düşünerek okursak bize kim bilir neler çağrıştıracak, bakın ne güzel yazılmış;
“Kuşlar gökyüzü size bir tokat atsa ne yapardınız?
Başınızı kaldırmanız yasaklansa”
kendi ülkelerinde inançlarını yaşama özgürlüğüne sâhip olamayan devamlı horlanan kız öğrencilerimizin hallerini bu şiir ne safça ifâde etmiş. Bu kızların babaları, amcaları, dedeleri yâni büyükleri, onları öz yurtlarında kimsesiz ve garip bırakmışlar hatta aleviler gibi azınlık bir grubun haklarını onların haklarıyla eşdeğer görmüşler. Yıllardır arap saçına dönen kendi ülkesinin dîni emirlerin gereği olan başörtüsü örterek okumak isteyen kız öğrencilerinin bu en temel hak ve özgürlüğünü çözemeyen bir ülke ayıplar ülkesidir.
Buna karşılık her türlü güçlüğe, zorluğa rağmen büyük özveri içinde gözü pek, imânı kavî kardeşlerimizin çabası ve îmânı bütün büyüklerin duâsıyla bu mesele çözülecek inşallah. Çok geç kalındı ama hayır olsun diyoruz. Bu hafta diğer yazımızda konuya devam etmek istiyoruz efendim.
İyilik ve güzellikle kalın. Hürmetle…
Yeni muhalefet partisi lideri eskiye göre daha anlayışlı görünüyor. Hiç olmazsa meseleyi anayasa mahkemesine götürmüyor. Fakat o da güyâ konuyu bildiğini zannediyor. Türban ile başörtü farkını belirtmeye kalkarken gaf üstüne gaf yapıyor. Aklı sıra türban siyâsi simge olarak kullanılıyor diyor başörtüsünün ise mahalli bir şey olduğunu iddia ediyor. Halbuki türban Fransa’da kullanılan şapka türü saçların içine konduğu baş giysisidir. Bizim başörtümüzle uzaktan yakından alâkası yoktur. Daha önce bunu açıklayıcı bir yazı yazmıştık hatırlarsınız. Başörtülü bayanlar olarak biz böylesi bir kelimeyi dahi kendimize yakıştıramadığımız belirtmek isteriz. Mahalli başörtüsü meselesine gelince bizim annelerimiz, ninelerimiz saçının bir perçemini değil bir telini dahi yabancıya göstermeyen örtüsüne ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı kişilerdir. Bunu ülkeyi yönetme görevine tâlip olanlar iyi bilmeliler. Daha kendi halkını tanımayan devlet büyüğü meselelerimizi nasıl çözer?
Ayrıca muhalefetin konunun çözümü için sunduğu örnekler ise kabul edilir şekil ve biçimde değil. Bu işin nasıl olması gerektiğine dâir etrafındaki kendisini bilgilendirme heyetleri ya İslâm’ın özünü bilmiyorlar ya da başörtülü kesimin (zâten kalmayan) içini boşaltmak için yanlış gayretlerin peşindeler. Rabbim böylesi yanlı ve yanlış kararların alınmasını muvaffak kılmasın inşallah. Bu konuda fikir beyan edecek yetkili ve etkili mercî Diyânettir. Diğer ülkelerden örnekler almaya ne hâcet? Din adına kendi ülkemizin bilim adamlarını atlayıp başka ülkelerden taşımalı başörtü şekillerini ülkemize getirme fikrinde ve gayretinde olmak ne uçuk, kaçık bir anlayış!
Gelelim bizim başörtüsü örten kız öğrencilerimizle ilgili yılların bizde oluşturduğu fikirlere. Siz ne düşünürsünüz bilemem ama ben yıllardır öğrencilerimden dolayı hep onların içinde oldum ve onların dertleriyle dertlenen birisi olarak şunları düşünüyorum. (Farklı fikirleri olanlardan yorumda beklerim.) 1999 larda örtü yasağı uygulandığından bu yana çok güzel tesettürleri olan bu işi ciddiyetle yapan kardeşlerimiz zaman içinde git gide gevşediler ve çığırdan çıktılar desek abartmış olmayız. Ağlama törenleri yaparak toplu halde başörtülerini açanları konuşmak dahi istemiyorum. Büyük bir çoğunluk, ‘Aman büyük başörtü ve bol pardösülerle dikkat çekmeyelim’ diye önce pardösüleri kısalttılar, eşarplarını küçülttüler. Sonra, Müslüman hanımefendilerin dış giysisi olan pardösüler tamâmen terk edildi. Yerini tayyör, kap ve bugün ne yazık ki çok yaygın hâle gelen pantolonlar aldı. Hatta eşarplar neredeyse mendil kadar kaldı. Onlarda da süs, caf caf, renkli, allı-güllü, morlu-yeşilli, boyalı-yaldızlı daha nasıl sayayım bilmem tercih edilir oldu. Başlarda fakülteye girerken ağlayarak, utanarak başörtüsünü açan kızlar şimdi artık buna da alıştılar. Aslında şimdiye kadar bu başörtüsü açma meselesinden sonra kızlarımızla öyle oynadılar ki tesettür kıyâfetlerini bitirdiler zâten de artık o güzelim iffetli yavrularımızın ahlaklarıyla oynamaya başladılar maalesef bunu da başardılar ve bugün ahlakta gitti. Önemli olan buydu. Başörtülülerin de erkek arkadaşları, flörtleri, chat arkadaşlıkları var. Rahatlıkla dışarılarda sigara içebildikleri gibi nargile salonlarına hatta cafelere de gidebiliyorlar. Bunların yanı sıra özellikle büyük şehirlerde okuyan kızlarımız gece geç saatlere kadar dışarılarda en olmaması gereken yerlerde bulunabiliyorlar ve bunu fütursuzca söyleyebiliyorlar. İşte bir zamanlar iffet ve namus timsâli fakülteli kızlarımızın hâli perişânı… Bu kadar olumsuz bir tablo çizmek istemezdim. Aralarında ciddi olanları neredeyse kalmadı desek bilmem yanlış mı düşünmüş oluruz. Keşke biz yanılsakta tesettürünü ve imânî hakikatleri ciddiye alan kızlarımızın sayısı çoğalsa. Başörtü sorunu çözülse bile onları eski ciddiyetli hallerine döndürmek gâyet zor? Yapacaklarını yaptılar. Onları da diğerlerine benzettiler. Bunlar oyunlarını çok kurnazca oynuyorlar. Tezgahlarını tilkice kuruyorlar.
Oysa benim başörtüsüyle fakültede okuyan kızlarım melekler kadar asil, nurlu, onurlu ve edepliydi. Ona kendi memleketinin büyükleri tarafından âdeta bir tokat atıldı. Ve şöyle dendi sanki ‘Sen şöyle hayâtın kıyısında dur hele, bu hâlinle bizim yanımıza yanaşma, bize karışma’ dendi. Güya pozitivist çağdaş ve modern olduğunu iddia eden yargıcı zihinsel yapı; ‘Bizim içimizde olmak istiyorsan bu şekilde olamazsın. Başörtünü, kılık kıyâfetini aç, saç. Bize benze. Bizim gibi ol.’ Dedi âdeta. Kızlarımızda başörtülü olarak modernleşme adına şu an çok eleştirilecek komik şekillere girdiler. Ama yine de belli kesime yaranamadılar.
Ayşe SEVİM’in şu iki satırlık şiiri bizim melek gibi gördüğümüz iffetiyle ilim tahsili yapan kızlarımıza atfedildiğini düşünerek okursak bize kim bilir neler çağrıştıracak, bakın ne güzel yazılmış;
“Kuşlar gökyüzü size bir tokat atsa ne yapardınız?
Başınızı kaldırmanız yasaklansa”
kendi ülkelerinde inançlarını yaşama özgürlüğüne sâhip olamayan devamlı horlanan kız öğrencilerimizin hallerini bu şiir ne safça ifâde etmiş. Bu kızların babaları, amcaları, dedeleri yâni büyükleri, onları öz yurtlarında kimsesiz ve garip bırakmışlar hatta aleviler gibi azınlık bir grubun haklarını onların haklarıyla eşdeğer görmüşler. Yıllardır arap saçına dönen kendi ülkesinin dîni emirlerin gereği olan başörtüsü örterek okumak isteyen kız öğrencilerinin bu en temel hak ve özgürlüğünü çözemeyen bir ülke ayıplar ülkesidir.
Buna karşılık her türlü güçlüğe, zorluğa rağmen büyük özveri içinde gözü pek, imânı kavî kardeşlerimizin çabası ve îmânı bütün büyüklerin duâsıyla bu mesele çözülecek inşallah. Çok geç kalındı ama hayır olsun diyoruz. Bu hafta diğer yazımızda konuya devam etmek istiyoruz efendim.
İyilik ve güzellikle kalın. Hürmetle…