Müslümanlarının vatanlarını savunmaları imanları gereğidir.
Filistin, Kudüs ve Gazze gündeme geldiğinde Müslümanların bu coğrafyayı da savunmaları imanları gereğidir.
Tıpkı Mekke ve Medine’nin savunmasının da imanları gereği olduğu kadar.
Ama son iki yüzyılı aşkın zamandır hem Müslümanlar çok değişti, hem de Müslümanların vatanımız diye sahiplendikleri topraklar.
Öylesine farklı şeyler yaşandı ki; Kim dost, kim düşman belli değil.
Tıpkı hangi toprakların vatan, hangi toprakların yurt dışı sayıldığı gibi.
Hem insanlar hem de tarih belki de bu zamana kadar hiç yaşanmamış şeylere şahit oldular.
Yaşanmışlıklara bakınca ortaya şöyle bir durumun çıktığı görülüyor.
Dünya’da artık adına İslam coğrafyası denilen bir yer yok artık.
Emperyalist işgalciler tarafından cetvelle çizilmiş sınırlar var İslam coğrafyasında.
Hal böyle olunca da hilafeti yok edilmiş, yani başı koparılmış tavuk gibi çırpınan bir insan coğrafyası var.
Bu coğrafya yeryüzündeki tüm insanlığın bir avuç çete tarafından ezildiği, sömürüldüğü, açlığa ve yokluğa mahkûm edildiği, insanlık onurlarının çiğnediği, haklarını yediği, en önemlisi de insanca yaşamasına asla müsaade edilmediği bir coğrafya var önümüzde.
Ve bu coğrafyada yine aynı şekilde oluşturulan insanlık düşmanı bir avuç çete tarafından dayatılan ekonomik ve siyasi baskı altına alındığının bile farkında olmayan ve sadece günü kurtarmak adına geçim çabası içinde olan Müslüman kitle.
Din diye önüne konulan ders kitaplarındaki saçmalıklara bile inanan, gerçek İslam dininin ne olduğunu öğrenmek gibi bir çabası olmayan Müslümanlar var bu coğrafyada.
İtikatları yanında ibadet diye kendilerine öğretilen, aralarında birlik, beraberlik sağlamayan ve fuhşiyata engel olmayan yatıp kalkmaktan ve aç kalmaktan başka bir şey bilmeyen Müslümanlarımız oldu bu coğrafyada.
İbadet olduğunu kabul etmesine rağmen okuduğu Kuran ayetlerinin anlamını bilmek, öğrenmeye çalışmak bir yana, Namaz ibadetindeki tesbihatların bile anlamını öğrenmek ihtiyacı hissetmeyen bir Müslüman topluluğumuz var bu vatanda.
Bir de adı, sanı, kavmi, ırkı ve milliyetinin ne olduğuna bakılmadan bu çetenin kulu ve kölesi olarak verilen bir genel vali sıfatı karşılığında bu lanetli çete ile işbirliği yapan mutlu azınlık var diğer tarafta.
Her şeye rağmen yüz yıl kadar önce silen bu coğrafyada geçmişlerini Müslümanların içinde bulundukları yanlışlarını silip Allah’ın (CC) ve Resulünün (SAV) hatırını yücelterek tekrar doğrulabileceklerine inanıyoruz.
Bu sebeple Müslümanlar olarak içinde yaşadığımız vatan coğrafyasını savunduğumuz kadar Filistin, Kudüs ve Gazze’nin savunulması gerektiğine inanıyoruz.
Yüzyıl kadar önce Mekke ve Medine’nin sonuna kadar savunulmasının imanları gereği yapıldığı gibi.
Geçmişte savunulan coğrafyanın ve o coğrafyayı savunan yiğitlerin ayrıştığı gibi şimdilerde de savunulacak coğrafya ve o coğrafyayı savunacakların da ayrıştıkları görülüyor.
Biz yine de soralım:
Kuran’da anlatılan yahudiler ile onları destekleyen kâfirler olan abd, ingiltere, fransa ve onlar tarafından atanmış, zulmü kınamaktan başka bir şey yapmayan organizasyonlar ve o organizasyonların münafık Müslüman kralcıklarını her yerde görüyoruz da.
ALLAH (CC) İÇİN HAK VE HAKİKATI DOĞRU BİR ŞEKİLDE İFADE EDECEK ŞAHİTLER OLMAYI AHİRETE BIRAKMAYACAK OLAN MÜSLÜMANLAR NEREDELER?
FARKINDA MIYIZ?
Gazze’de ölen çocukların sayısı 4000’e, kadınların sayısı ise 2000’e ulaştı.
Hala bize Filistin’i ve Gazze’yi neden savunuyorsunuz diyenlere gelince;
Bu coğrafyayı savunmamızı istemiyorsanız, siyonist işgalcilerden olduğunuzu söyleyin, derdinizin ne olduğunu bilelim.
Hatta Müslüman değilseniz onu da söyleyin, onu bilerek davranalım.
Ama siz kimsiniz ve Gazze neden sizi ilgilendiriyor diye sormayın.
Çünkü Müslümanları olduğu kadar, Müslüman olmayan insanları ve bu coğrafyayı savunmak Müslümanların imanlarının gereğidir.