Sevgili çocuklar,
Çevrenizde arkadaşlarına, öğretmenlerine, mahallenin kasabına - bakkalına atıp – tutan onların arkasından kötü sözler söyleyen kimseler var mıdır?
Vardır, vardır… Maalesef (üzülerek söylüyorum ki) böyle insanlar da vardır.
Adam birkaç kişinin yanına gelince “Ahmet böyle, Hasan şöyle… Nemin şöyle, Şermin böyle…” atıp tutar.
Bunlar henüz huylarını, ahlaklarını güzelleştirememiş insanlardır.
Çünkü yaptıkları işin adına gıybet (dedikodu) denir ve çok çirkin bir iştir.
Peygamberimiz gıybet ve gıybet yapan için; “Gıybet yapan, ölmüş bir kardeşinin etini yemiş gibi olur” buyurmuştur.
Dedikodu, insanların arasını açar, iki dostu birbirine düşman yapar.
İnsanlar düşmanlıktan bir şey kazanmadıkları gibi çok şey de kaybederler.
Bir toplumda birbirlerine seven, birbirleriyle yardımlaşan, biri birlerine iyilik yapan insanlar kaybolur, yerine bir birlerine düşmanlık yapan, bir birlerinin kuyusunu kazan insanlar çoğalır. Bu durum, o toplumda yaşayan insanların huzur ve mutluluğu kaybolur.
Yaptığımız konuşmanın gıybet olup olmadığını anlamanın en kısa yolu;
“Arkasından konuştuğum kimse, bu konuşmamı duysa memnun olur muydu?” sorusunu kendimize sormaktır.
Onun memnun kalacağı bir konuşma, onu methetmek (övmek) olacağından o konuşmayı yapabiliriz.
Onun memnun kalmayacağı konuşma yapılıyorsa, o konuşmayı kesmek ve hakkında konuştuğunuz kimseye giderek ondan özür dilemek ve onunla helalleşmek olmalıdır.
Bazıları dedikodu yaparlarken; “Ama biz doğruyu yani olanı söylüyoruz” derler.
Sevgili çocuklar,
Doğru olanı söylemenin adı dedikodudur.
Yalan olanı söylemek ise o kardeşiniz hakkın “iftira (yalan sözler söyleme)” dır ki o çok daha kötü bir harekettir.
Ölçümüzü yukarıda belirttim. “…O kardeşim memnun olur muydu?”
PADİŞAHIN İMTİHANI (SINAVI)
Bu yazımda ben yine Mesnevi’den (Mevlana hazretlerinin eserinden) size bu konuda güzel bir kıssa (hikâye) anlatacağım.
Eskiden ülkeyi Padişah (sultan) idare ederdi.
Sarayda çalıştırılacak işçiler ise “köle pazarından” satın alınarak yapılırdı.
Bir padişah iki köle satın aldı ve bunların ahlaklarını öğrenebilmek için de onları bir sınava almak istedi. Çünkü Padişah, insanın karakterinin (o insanın iyi olup olmadığı) onun dilinin altında saklı olduğunu biliyordu.
Padişah konuştuğu ilk köleyi zeki ve tatlı dilli buldu. Diğer köleyi yanına çağırınca, dişlerinin kapkara, ağzının da koktuğunu fark etti. Konuşması da pek düzgün değildi.
Padişah güzel yüzlü köleyi, yıkanması için hamama gönderdi.
İlk sınavı dişleri çürük, ağzı kokan kölenin, anlayış ve ahlâkını öğrenmek için yaptı;
''Ben seni beğendim ama diğer arkadaşın senin için iyi şeyler söylemedi. Kötü arkadaşlarla düşüp kalktığını, hatta hırsız olduğunu söyledi'' dedi. Çirkin köle, bir insanın arkasından konuşmanın gıybet olduğunu bildiği için;
''Arkadaşım ne söylediyse doğrudur. Sözlerinden dolayı onu ayıplamam. Kusuru kendimde ararım'' dedi.
Padişah ne yaptıysa o köleye, arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi. Çirkin köle arkadaşının bütün iyiliklerini sayıp döktü. Ona toz kondurmadı.
Padişah çirkin köleyi ikaz etti ve ''Arkadaşını övmede fazla ileri gitme. Onu da imtihan ederim. Neticede sen de utanırsın'' dedi.
O sırada güzel köle hamamdan geldi. Padişah diğer köleyi hamama gönderdi. Bu kere de güzel köleye, arkadaşının kendisi için kötü sözler söylediğini söyledi.
''Sıhhatler olsun. Hiç eksilmeyecek nimetlere erişesin. Çok zarif ve güzel görünüyorsun. Keşke diğer kölenin söylediği kötü huylar, sende olmasaydı. O zaman, seninle daha iyi dost olurduk'' diyerek onu da diğer köle gibi denemek istedi.
Güzel kölenin tavrı (yüzünün şekli)bir anda değişti. Yapılan konuşmanın o arkadaşı hakkında bir gıybet olacağını anlamadı:
''Padişahım! O dinsizin, benim hakkımda söylediklerini lütfen bana da söyler misiniz?''
Padişah, ''Senin ikiyüzlü olduğunu, güzel görünüşüne aldanmamak gerektiğini ve içinin fesatlığını (kötü şeyler düşündüğünü)'' anlattı, dedi.
Köle, arkadaşının kendisi hakkındaki kötü sözleri duyunca iyice öfkelendi. Ağzı köpürdü, yüzü kızardı. Hiddet içerisinde onunla eskiden beri arkadaş olduğunu, kötü huyları yüzünden arkadaşlığı bıraktığını söyledi. Arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başlayınca, padişah onu susturdu:
''Yeter artık. Bu denemeyle, her ikinizin aslını öğrenmiş oldum” dedi.
Onun ağzı kokuyor ama senin için çürümüş, ruhun kokuyor” dedi.
Bundan sonra sen, o güzel huylu, doğru sözlü arkadaşının emrinde çalışacaksın”
Çevrenizde arkadaşlarına, öğretmenlerine, mahallenin kasabına - bakkalına atıp – tutan onların arkasından kötü sözler söyleyen kimseler var mıdır?
Vardır, vardır… Maalesef (üzülerek söylüyorum ki) böyle insanlar da vardır.
Adam birkaç kişinin yanına gelince “Ahmet böyle, Hasan şöyle… Nemin şöyle, Şermin böyle…” atıp tutar.
Bunlar henüz huylarını, ahlaklarını güzelleştirememiş insanlardır.
Çünkü yaptıkları işin adına gıybet (dedikodu) denir ve çok çirkin bir iştir.
Peygamberimiz gıybet ve gıybet yapan için; “Gıybet yapan, ölmüş bir kardeşinin etini yemiş gibi olur” buyurmuştur.
Dedikodu, insanların arasını açar, iki dostu birbirine düşman yapar.
İnsanlar düşmanlıktan bir şey kazanmadıkları gibi çok şey de kaybederler.
Bir toplumda birbirlerine seven, birbirleriyle yardımlaşan, biri birlerine iyilik yapan insanlar kaybolur, yerine bir birlerine düşmanlık yapan, bir birlerinin kuyusunu kazan insanlar çoğalır. Bu durum, o toplumda yaşayan insanların huzur ve mutluluğu kaybolur.
Yaptığımız konuşmanın gıybet olup olmadığını anlamanın en kısa yolu;
“Arkasından konuştuğum kimse, bu konuşmamı duysa memnun olur muydu?” sorusunu kendimize sormaktır.
Onun memnun kalacağı bir konuşma, onu methetmek (övmek) olacağından o konuşmayı yapabiliriz.
Onun memnun kalmayacağı konuşma yapılıyorsa, o konuşmayı kesmek ve hakkında konuştuğunuz kimseye giderek ondan özür dilemek ve onunla helalleşmek olmalıdır.
Bazıları dedikodu yaparlarken; “Ama biz doğruyu yani olanı söylüyoruz” derler.
Sevgili çocuklar,
Doğru olanı söylemenin adı dedikodudur.
Yalan olanı söylemek ise o kardeşiniz hakkın “iftira (yalan sözler söyleme)” dır ki o çok daha kötü bir harekettir.
Ölçümüzü yukarıda belirttim. “…O kardeşim memnun olur muydu?”
PADİŞAHIN İMTİHANI (SINAVI)
Bu yazımda ben yine Mesnevi’den (Mevlana hazretlerinin eserinden) size bu konuda güzel bir kıssa (hikâye) anlatacağım.
Eskiden ülkeyi Padişah (sultan) idare ederdi.
Sarayda çalıştırılacak işçiler ise “köle pazarından” satın alınarak yapılırdı.
Bir padişah iki köle satın aldı ve bunların ahlaklarını öğrenebilmek için de onları bir sınava almak istedi. Çünkü Padişah, insanın karakterinin (o insanın iyi olup olmadığı) onun dilinin altında saklı olduğunu biliyordu.
Padişah konuştuğu ilk köleyi zeki ve tatlı dilli buldu. Diğer köleyi yanına çağırınca, dişlerinin kapkara, ağzının da koktuğunu fark etti. Konuşması da pek düzgün değildi.
Padişah güzel yüzlü köleyi, yıkanması için hamama gönderdi.
İlk sınavı dişleri çürük, ağzı kokan kölenin, anlayış ve ahlâkını öğrenmek için yaptı;
''Ben seni beğendim ama diğer arkadaşın senin için iyi şeyler söylemedi. Kötü arkadaşlarla düşüp kalktığını, hatta hırsız olduğunu söyledi'' dedi. Çirkin köle, bir insanın arkasından konuşmanın gıybet olduğunu bildiği için;
''Arkadaşım ne söylediyse doğrudur. Sözlerinden dolayı onu ayıplamam. Kusuru kendimde ararım'' dedi.
Padişah ne yaptıysa o köleye, arkadaşı hakkında kötü bir söz söyletemedi. Çirkin köle arkadaşının bütün iyiliklerini sayıp döktü. Ona toz kondurmadı.
Padişah çirkin köleyi ikaz etti ve ''Arkadaşını övmede fazla ileri gitme. Onu da imtihan ederim. Neticede sen de utanırsın'' dedi.
O sırada güzel köle hamamdan geldi. Padişah diğer köleyi hamama gönderdi. Bu kere de güzel köleye, arkadaşının kendisi için kötü sözler söylediğini söyledi.
''Sıhhatler olsun. Hiç eksilmeyecek nimetlere erişesin. Çok zarif ve güzel görünüyorsun. Keşke diğer kölenin söylediği kötü huylar, sende olmasaydı. O zaman, seninle daha iyi dost olurduk'' diyerek onu da diğer köle gibi denemek istedi.
Güzel kölenin tavrı (yüzünün şekli)bir anda değişti. Yapılan konuşmanın o arkadaşı hakkında bir gıybet olacağını anlamadı:
''Padişahım! O dinsizin, benim hakkımda söylediklerini lütfen bana da söyler misiniz?''
Padişah, ''Senin ikiyüzlü olduğunu, güzel görünüşüne aldanmamak gerektiğini ve içinin fesatlığını (kötü şeyler düşündüğünü)'' anlattı, dedi.
Köle, arkadaşının kendisi hakkındaki kötü sözleri duyunca iyice öfkelendi. Ağzı köpürdü, yüzü kızardı. Hiddet içerisinde onunla eskiden beri arkadaş olduğunu, kötü huyları yüzünden arkadaşlığı bıraktığını söyledi. Arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başlayınca, padişah onu susturdu:
''Yeter artık. Bu denemeyle, her ikinizin aslını öğrenmiş oldum” dedi.
Onun ağzı kokuyor ama senin için çürümüş, ruhun kokuyor” dedi.
Bundan sonra sen, o güzel huylu, doğru sözlü arkadaşının emrinde çalışacaksın”