Güzel hasletlerinden (özellikleri) birisi, içerisinde ne olduğu bilinmeyen gazoz ve meşrubat gibi şeyleri içmek yerine, şifalı ve besleyici olduğunu bildikleri süt, ayran ve meyvelerden yapılan şerbetler, kompostolar içmektir.
Dudakların sıcaktan kuruduğu, gözlerin ferinin çekildiği, insanın takat ve gücünün azaldığı sıcak bir yaz günü, serin bir ayranın veya bir meyve şerbetinin insanda oluşturduğu o güzel hâli düşünebilir misiniz?
Şimdi bu gibi güzel alışkanlıklarımızın yerini yabancı kolalar ve gazozlar almış bulunmaktadır. İçildiği esnada geçici bir damak soğukluğu veren ancak hemen arkasından vücutta bir hararetin basmasını sağlayarak tekrar içilmek istenen kola cinsi içecekler.
Ayrıca bu kola ve gazozlar içene bağımlılık yapmakta, uzun dönemde insan üzerinde olumsuz tesirleri olmakta ve ödenen paralar da yabancılara gitmektedir.
Size güzel bir hikâye anlatmaya çalışacağım.
SARI İNEK HİKÂYESİ
Ahmet ağa, ülkemizin şirin bir kasabasında çiftçilik yapmakta, bu arada küçük çaplı da olsa bazı ev hayvanları beslemektedir.
Bunlardan birisi de, sütünden faydalandığı ve gözü gibi sevdiği sarı ineğidir.
Onu çok seven Ahmet ağa, her sabah güneş doğmadan yatağından kalkarak önce Allah’a kulluk borcu olan sabah namazını kılar. Hemen arkasından ahıra giderek orada bağlı bulunan sevgili ineğinin bakım ve tımarını yapar, yemini ve suyunu tazeler, sütünü sağar ve daha sonra tarlasına giderek oradaki işlerini koyulurdu.
Ahmet ağa bir akşam yemekten sonra hanımı Saadet hanımla baş başa konuşurlarken, hanımı ona;
“- Bey. Sen de biliyorsun ki, oğlumuz Şükrü askerden geldi. Onu daha fazla geciktiremeyiz. Evlendirmemiz gerek. Ne yapalım, nasıl evlendirelim?” diye sordu. Ahmet ağa, derin bir iç geçirerek;
“- Haklısın hanımım. Ancak elimizde avucumuzda fazla bir para yok. Hâlbuki düğüne kalkılınca biraz masraf yapmak lazımdır” dedi.
Bu konuşma sonunda Ahmet ağa, Şükrü’nün evlenmesi ve biraz paraya sahip olabilmek için çok sevdiği sarı ineğin satmaya karar verdi. Ertesi günü sarı ineği arkasına alarak kasabanın pazarına gitti.
Büyükbaş hayvan satın almak için pazara gelen alıcılardan birisi olan Hasan ağa, Ahmet ağanın sarı ineğini beğendi, el sıkışarak pazarlıklarını yaptılar.
Hasan ağa ineğin fiyatı olan 150 akçeyi Ahmet ağa’ya ödedi. Ahmet ağa parayı alınca, Hasan ağaya dönerek;
“- Al kardeşim hayrını gör, Allah kesene bereket versin” diyerek mukabelede bulundu (cevap verdi). Hasan ağa da;
“- Sen de paranın hayrını gör, teşekkür ederim” diyerek helalleştiler.
YA SARI İNEK ÖLÜRSE
Sarı inek, belki sahibinin, belki de ahırının değişmesine üzüldüğünden olacak gece yeni ahırında yerlerde yuvarlanmaya, debelenmeye ve acı acı böğürmeye başladı.
İneğin yeni sahibi Hasan ağa bütün gece ne yapmış, ne uygulamışsa ineğini teskin edemedi. Sabahleyin ilk işi Ahmet ağaya giderek;
“- Ahmet ağa, senin ineğin hasta imiş, bana hasta ineği satmışsın. İneğini al, benim paramı geri ver” diyerek serzenişte bulundu.
Ahmet ağa, bu işe şaştı kaldı. Çünkü ineği pazara götürürken inek sağlamdı. Ve o da sattığı ineğin sağlam olduğuna inanmaktaydı.
Bir önemli konu ise, ineğin satışından eline geçen paranın bir kısmını oğlu Şükrü’nün düğün masrafları için harcamıştı ve artık elinde iade edebileceği (geri vereceği) kadar para da bulunmamaktaydı. Bu iki sebeple Hasan ağaya;
“- Ben sana ineği sattığım zaman inek sağlam ve sıhhatliydi. Sen de almadan önce gerekli muayeneyi yaptın, bilenlere sordun, sonra da ineği satın aldın” dedi.
Çocuklar gelecek yazımda bu karışıklık nasıl çözülmüş onu öğrenelim.
Olur mu?