Okullar yarıyıl tâtiline girdi. Çocuklarımız evde. Bitesiye ders çalışma maratonu yine eksik tamamlama yönüyle devam edecek. Ancak onların evde olması fırsat olarak değerlendirilmeli. Sonsuz sabır, sevgi ve hoşgörüyle ebeveynler çocuklarına ölmemesi gereken değerlerimizi yerleştirme adına ciddi faaliyetler yapmalılar. Bugün Cuma olması hasebiyle haftaya Cuma da olmak üzere sizlere biliyorsunuzdur ama bir hatırlatma olması kabilinden bu hafta ‘Câmi Âdâbı’ inşaallah gelecek haftaya da ‘Cuma Âdâbı’ ile ilgili bilgiler vermek arzusundayız. Faydalı olması temennisiyle…
Mümin anne ve babalar, çocuğun aklı ermeye başladığı andan îtibâren onları ibâdet mekânları olan câmilerle tanıştırmalı ve onlara câmi âdâbını öğretmelidir. Çocuklara daha küçük yaşlardan îtibâren, câmiye niçin gidildiği, nasıl gidileceği, orada ne yapıldığı anlatılmalı; câmiler sevdirilmelidir. Câmilere abdest alarak, temiz elbiselerle ve güzel kokular sürünerek gitmek gerektiği vurgulanmalı, pis kıyafet ve çoraplarla gidilmesinin doğru olmadığı anlatılmalıdır. Câmi içerisinde cemaatin huzurunu bozacak her türlü hareketten kaçınmak gerektiği, bu meyanda soğan, sarımsak gibi ağız kokusu veren şeyleri yiyerek câmiye gelmenin ve başkalarını rahatsız etmenin yanlış bir davranış olduğu öğretilmelidir.
Câmilerin âdeta Allâh’ın evi olduğu, buraların temizliğine itina gösterip, kirletmekten sakınılmasını; sağ ayakla huzur içinde Cenâb-ı Hakkı zikrederek girip, ayakkabısını sol eline alarak yerine koymasını özellikle babalar çocuklarını câmiye bizzat götürerek göstermelidirler.
Babalar, yedi yaşına gelen erkek çocuklarına yavaş yavaş câmiye ve cemaate devam etme bilincini kazandırmaları gerekir. Zira Allah Resûlü aleyhisselâtü vesselâm: “Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (1) buyurmaktadır. İşte bu çok sevaplı olan ibâdetin ihyâsına özellikle babalar, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına alıştırmaya özen göstermelidir. Her iş annelere havâle edilmemelidir. Çocuklarına, günde beş defa câmiye devam eden bir kimsenin, ulvi bir gâye için Allahu Teâlâ’nın huzurunda bulunduğunu, diğer din kardeşleriyle karşılaşarak aralarındaki kardeşlik bağlarının kuvvetlendiğini, bunun da dostluk duygularının gelişmesine ve yardımlaşma şuurunun yerleşmesine vesile olduğu bilinci, çocuklara babalar tarafından verilmesi daha etkili olur.
Câmilere girildiğinde, bizi yaratan Cenâb-ı Mevlâ’nın huzurunda olduğumuzu hatırdan çıkarmayıp edep ve huşu içerisinde oturup tespih, zikir, salavât-ı şerife ile meşgul olmalı, namaz kılmalı ya da Kur’ân okumalıdır. Mümkünse iki rekat mescit namazı (tahiyyetü’l-mescid) kılınmalı, kalbe gelen vesveseleri atarak kimin huzurunda ibâdete geldiğimizin bilincinde olarak büyük bir ihlâs ve samimiyetle Rabb’imize yönelmeli ve ibâdetlerimizi yapmalıyız. Vaktinden erken câmilere gidip, safları sık ve düz tutarak oturmalı, ön safları ihtiyarlara ya da ilim sahiplerine bırakmalı, namaz bitiminde câmiden sükûnetle, güler yüzlü bir şekilde, sol ayağı ile ve Allahu Teâlâ’nın fazlu keremini isteyerek çıkmalıdır. Bütün bu âdâplar bizzat baba tarafından çocuğa öğretilmelidir.
Çocuklara câmiye gitme ve câmide bulunma âdap ve erkânı şüphesiz ana-babası tarafından verilir. Fakat toplumda genelde babalar gündüz işlerinde olduğundan çocuğun özellikle de erkek çocuğun câmiye ve cemaate devamını sağlama görevi anneye düşmektedir. Hep belirttiğimiz gibi anneler, dînî ve millî prensiplerimizin çocuğa yerleştirilmesinde en aktif rolü üstlenirler. Bu konuda ihmalkarlık etmeleri onların en büyük ayıpları olur. Ağaç yaşken eğilir. Çocuğa da bu kalıcı bilgiler erken yaşta verilir. Aksi takdirde, çocukluk çağında ibâdetlere alıştırılmayan kişilere, ileri yaşlarda (genç olunca) ibâdet yapmak zor ve yorucu gelecektir. Bu sebeple en büyük öğretmen sevgili Peygamber aleyhisselâtü vesselâm, çocukların yedi yaşından itibaren namaza başlamasını, câmiye götürülmesini istemektedir. Kendisi namaz kılarken yanında eğilip kalkan bazen sırtına çıkan torunlarına hep müsamaha gösterip onları minberde yanı başına oturtmuştur. (2)
O halde anneler ve babalar, çocuklarının maddî gıdalarına gösterdikleri özen kadar onların mânevî beslenmelerine de gerekli özeni göstermelidirler. ‘Olmuyor’, ‘başaramıyorum’, ‘bilgim yetersiz’ gibi mazeretlerin arkasına sığınılmamalıdır. Bunlar aldatmacadır, şeytanın oyunundan başka bir şey değildir. Ebeveyn nerede eksiği varsa derhal gidermeli ve gerekeni zamanında yerine getirmelidir. Böyle söylemek işin kolayıdır ve mazeret değildir. Şikâyetlendiğimiz çocuklarımız bizim eserimizdir.
Ancak, câmilere gelen çocukların ve gençlerin câmideki cemaat ve görevliler tarafından son derece mütebessim, sevecen bir yüzle, içten bir muhabbetle karşılanmasını istiyoruz. Âdeta tâbiri câizse sanki câmiye başbakan gelmiş gibi izzet ve ikramla karşılanmalı çocuklar ve gençler. Şimdi diyeceksiniz ki câmide izzet ve ikram mı olurmuş? Abartmayın lütfen demeyin. Câmiye gelen internet cafeye gitmeyen o gençlere lütfen biraz özel ilgi gösterin, iltifat edin, sevdirin. ‘Siz memleketimizin geleceğisiniz, sizlerle gurur duyuyoruz.’ deyin. Onlara pâyeler yükleyin. Hatta pastaneye götürüp bir tatlı yedirin. Rabbim de size ahirette daha hiç tatmadığınız ve lezzetine doyamayacağınız cennet tatlısı yedirir. Fakat maalesef câmiye gelen bu çocuk ve gençlerin câmide yaptığı bazı yanlışları gören büyüklerin de kendilerinden beklenmedik ne kadar kaba davranış varsa sergilediklerini üzüntüyle öğreniyoruz. Ne yazık ki câmilerimiz bomboş, hem erkekler kendileri cemaate devam gayretini yitirmişler hem de câmileri dolduran geleceğin büyükleri bu yavrularımıza ağza alınmayacak derecede kaba, basit ve çirkin kelamları sarf etmekten hayâ etmeyecek kadar densizler. Büyüklük bu mudur? Oysa gönül istiyor ki onlara, güzel sözler söylenmeli, davranışlarını takdir edilmeli ve hattâ mükâfatlandırılmalıdır. Böyleleri de var ama parmakla gösterilecek kadar az. O zaman büyükler hoşgörülü, sabırlı ve lütufkâr olmalı, anneler de bu hasletleri diriltmede, yaşatmada en büyük teşvikçi.
Câmilere gelen çocuk ve gençlerin sayısını artırmaya çalışan, teşvik eden her ebeveynden Rabbim razı olsun. Sizlere hayırlı günler ve hayırlı cumalar diliyorum efendim.
------------------
1- Buhârî, Ezân: 30
2- Buhârî, Salât: 106, Edeb: 18
Mümin anne ve babalar, çocuğun aklı ermeye başladığı andan îtibâren onları ibâdet mekânları olan câmilerle tanıştırmalı ve onlara câmi âdâbını öğretmelidir. Çocuklara daha küçük yaşlardan îtibâren, câmiye niçin gidildiği, nasıl gidileceği, orada ne yapıldığı anlatılmalı; câmiler sevdirilmelidir. Câmilere abdest alarak, temiz elbiselerle ve güzel kokular sürünerek gitmek gerektiği vurgulanmalı, pis kıyafet ve çoraplarla gidilmesinin doğru olmadığı anlatılmalıdır. Câmi içerisinde cemaatin huzurunu bozacak her türlü hareketten kaçınmak gerektiği, bu meyanda soğan, sarımsak gibi ağız kokusu veren şeyleri yiyerek câmiye gelmenin ve başkalarını rahatsız etmenin yanlış bir davranış olduğu öğretilmelidir.
Câmilerin âdeta Allâh’ın evi olduğu, buraların temizliğine itina gösterip, kirletmekten sakınılmasını; sağ ayakla huzur içinde Cenâb-ı Hakkı zikrederek girip, ayakkabısını sol eline alarak yerine koymasını özellikle babalar çocuklarını câmiye bizzat götürerek göstermelidirler.
Babalar, yedi yaşına gelen erkek çocuklarına yavaş yavaş câmiye ve cemaate devam etme bilincini kazandırmaları gerekir. Zira Allah Resûlü aleyhisselâtü vesselâm: “Cemaatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (1) buyurmaktadır. İşte bu çok sevaplı olan ibâdetin ihyâsına özellikle babalar, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına alıştırmaya özen göstermelidir. Her iş annelere havâle edilmemelidir. Çocuklarına, günde beş defa câmiye devam eden bir kimsenin, ulvi bir gâye için Allahu Teâlâ’nın huzurunda bulunduğunu, diğer din kardeşleriyle karşılaşarak aralarındaki kardeşlik bağlarının kuvvetlendiğini, bunun da dostluk duygularının gelişmesine ve yardımlaşma şuurunun yerleşmesine vesile olduğu bilinci, çocuklara babalar tarafından verilmesi daha etkili olur.
Câmilere girildiğinde, bizi yaratan Cenâb-ı Mevlâ’nın huzurunda olduğumuzu hatırdan çıkarmayıp edep ve huşu içerisinde oturup tespih, zikir, salavât-ı şerife ile meşgul olmalı, namaz kılmalı ya da Kur’ân okumalıdır. Mümkünse iki rekat mescit namazı (tahiyyetü’l-mescid) kılınmalı, kalbe gelen vesveseleri atarak kimin huzurunda ibâdete geldiğimizin bilincinde olarak büyük bir ihlâs ve samimiyetle Rabb’imize yönelmeli ve ibâdetlerimizi yapmalıyız. Vaktinden erken câmilere gidip, safları sık ve düz tutarak oturmalı, ön safları ihtiyarlara ya da ilim sahiplerine bırakmalı, namaz bitiminde câmiden sükûnetle, güler yüzlü bir şekilde, sol ayağı ile ve Allahu Teâlâ’nın fazlu keremini isteyerek çıkmalıdır. Bütün bu âdâplar bizzat baba tarafından çocuğa öğretilmelidir.
Çocuklara câmiye gitme ve câmide bulunma âdap ve erkânı şüphesiz ana-babası tarafından verilir. Fakat toplumda genelde babalar gündüz işlerinde olduğundan çocuğun özellikle de erkek çocuğun câmiye ve cemaate devamını sağlama görevi anneye düşmektedir. Hep belirttiğimiz gibi anneler, dînî ve millî prensiplerimizin çocuğa yerleştirilmesinde en aktif rolü üstlenirler. Bu konuda ihmalkarlık etmeleri onların en büyük ayıpları olur. Ağaç yaşken eğilir. Çocuğa da bu kalıcı bilgiler erken yaşta verilir. Aksi takdirde, çocukluk çağında ibâdetlere alıştırılmayan kişilere, ileri yaşlarda (genç olunca) ibâdet yapmak zor ve yorucu gelecektir. Bu sebeple en büyük öğretmen sevgili Peygamber aleyhisselâtü vesselâm, çocukların yedi yaşından itibaren namaza başlamasını, câmiye götürülmesini istemektedir. Kendisi namaz kılarken yanında eğilip kalkan bazen sırtına çıkan torunlarına hep müsamaha gösterip onları minberde yanı başına oturtmuştur. (2)
O halde anneler ve babalar, çocuklarının maddî gıdalarına gösterdikleri özen kadar onların mânevî beslenmelerine de gerekli özeni göstermelidirler. ‘Olmuyor’, ‘başaramıyorum’, ‘bilgim yetersiz’ gibi mazeretlerin arkasına sığınılmamalıdır. Bunlar aldatmacadır, şeytanın oyunundan başka bir şey değildir. Ebeveyn nerede eksiği varsa derhal gidermeli ve gerekeni zamanında yerine getirmelidir. Böyle söylemek işin kolayıdır ve mazeret değildir. Şikâyetlendiğimiz çocuklarımız bizim eserimizdir.
Ancak, câmilere gelen çocukların ve gençlerin câmideki cemaat ve görevliler tarafından son derece mütebessim, sevecen bir yüzle, içten bir muhabbetle karşılanmasını istiyoruz. Âdeta tâbiri câizse sanki câmiye başbakan gelmiş gibi izzet ve ikramla karşılanmalı çocuklar ve gençler. Şimdi diyeceksiniz ki câmide izzet ve ikram mı olurmuş? Abartmayın lütfen demeyin. Câmiye gelen internet cafeye gitmeyen o gençlere lütfen biraz özel ilgi gösterin, iltifat edin, sevdirin. ‘Siz memleketimizin geleceğisiniz, sizlerle gurur duyuyoruz.’ deyin. Onlara pâyeler yükleyin. Hatta pastaneye götürüp bir tatlı yedirin. Rabbim de size ahirette daha hiç tatmadığınız ve lezzetine doyamayacağınız cennet tatlısı yedirir. Fakat maalesef câmiye gelen bu çocuk ve gençlerin câmide yaptığı bazı yanlışları gören büyüklerin de kendilerinden beklenmedik ne kadar kaba davranış varsa sergilediklerini üzüntüyle öğreniyoruz. Ne yazık ki câmilerimiz bomboş, hem erkekler kendileri cemaate devam gayretini yitirmişler hem de câmileri dolduran geleceğin büyükleri bu yavrularımıza ağza alınmayacak derecede kaba, basit ve çirkin kelamları sarf etmekten hayâ etmeyecek kadar densizler. Büyüklük bu mudur? Oysa gönül istiyor ki onlara, güzel sözler söylenmeli, davranışlarını takdir edilmeli ve hattâ mükâfatlandırılmalıdır. Böyleleri de var ama parmakla gösterilecek kadar az. O zaman büyükler hoşgörülü, sabırlı ve lütufkâr olmalı, anneler de bu hasletleri diriltmede, yaşatmada en büyük teşvikçi.
Câmilere gelen çocuk ve gençlerin sayısını artırmaya çalışan, teşvik eden her ebeveynden Rabbim razı olsun. Sizlere hayırlı günler ve hayırlı cumalar diliyorum efendim.
------------------
1- Buhârî, Ezân: 30
2- Buhârî, Salât: 106, Edeb: 18