Mazideki uygulamalardan biri de, Ramazan’ı sevdirmek, yaşatmak hedefi olan, çocuk iftarlarıydı. Bu Osmanlı geleneği, günümüzde de bazı kuruluşlar ve belediyelerce, kısmen hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Türk düşünce hayatının ve edebiyatının önemli simalarından Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin(1905-1993) öncülüğünde de, nice çocuk iftarları düzenlenmişti.
“Kendisini tanıdığım günden itibaren otuz altı yıl Sâmiha Ayverdi Hocamın hizmetinde bulundum” diyen Aysel Yüksel; hoca-talebe münasebetini anlattığı, “Sır Kâtibi” isimli hatırat kitabında, İstanbul Fetih Cemiyetinde yapılan çocuk iftarlarına değiniyor.
Şimdi bu tarih yapraklarını çevirelim:
“1957 yılında yapılan çocuk iftarlarına âile yakınlarının ve tanıdıklarının ilkokul çağındaki çocukları dâvet edilirdi. Ayrıca bâzı büyükler ve evi uzak olan anne babalar da bu dâvete iştirak ederdi.
Ramazanın cumartesi gününe rastlayan bu iftarlarda çocukların büyük bir kısmı oruçlu olurdu. İftardan sonra bir arkadaşımız ekseriya Hayri Bilecik çocuklara hayâlî çeşmeden abdest aldırıp iki rekât namaz kıldırır, daha sonra çeşitli oyunlar oynatırdı. Hatta bir seferinde meşhur tuluatçı İsmâil Dümbüllü de çocukları eğlendirsin diye dâvet edilmişti. Çok eğlenceli geçen bu toplantılarda çocuklara çeşitli hediyeler verilir, daha önceden keseler içinde hazırlanan diş kiraları sıraya giren çocuklara hediye edilir, çocuklar da el öperek evlerine dağılırdı.
1970 senesinde Gâlip Çakır Ağabey vazifeli olduğu Elazığ’da çocuk iftarı vermek istemiş ve Annemizden(Sâmiha Ayverdi) bilgi istemişti. Annemizde aslı arşivimizde bulunan 21.10. 1970 târihli mektubunda o sene kendi evinde yapılacak çocuk iftarının programını göndermişti:
“Çocuk İftarının Programı:
1, İftar.
2. Cemaatle akşam namazı.
3. Çeşitli toplu oyunlar, şiirler, türküler ve muhtelif eğlenceler.
4. Piyango ile hediye dağıtmak.
5. Keseler içinde diş kirâsı (her keseye çil beş kuruşlar.)
6. İftarın bitişi. Salât-ı selâm ile herkesin birbirinin ellerini öperek selâmlaşmaları.”
Türk Kadınları Kültür Derneği olarak bu geleneği, bazı otellerde geniş katılımlı olarak devam ettirdiklerini söyleyen Aysel Yüksel Hanımefendi; çocuk iftarlarının Fetih Cemiyetinde yapıldığı günlerdeki bir hatırayı naklediyor:
“O sıralarda Halil Açıkgöz henüz Edebiyat Fakültesi’nde talebe idi ve çocuklara Dede Korkut’tan bir hikâye anlatacaktı. Konuya uygun nasıl bir kıyafet bulalım diye araştırıyorduk. Merasim ertesi gün yapılacak, vakit az nasıl tedârik ederiz diye düşünürken aklımıza semâzen kıyâfeti geldi. Ama hatâ yapmayalım diye izin istemek üzere huzuruna çıktığımda, ‘Olmaz’ dedi. ‘Çünkü tennure ancak semâ ederken mânevî bir huzurda giyilir. Başka maksatla giyip sulandırmayın!”
Nitekim daha sonraları aynı hissâsiyâtı semâzenlerin, tennureleriyle turistlerin ilgisini çekmek, gelen hatırlı misafirlere ikram gibi çeşitli maksatlarla yeri yersiz semâ yapmalarına da çok üzülmüştü.”
*
Gene İstanbul Fetih Cemiyeti’nde olan bir çocuk iftarı sonrası gece geç vakit bahçede kendisi bir sandalye de oturuyor bizler de etrafı topluyorduk. Gün çok güzel geçmiş, herkes ve bilhassa çocuklar çok memnun ve neşeli ayrılışlardı. Annemiz de çok memnun olmuştu ve günün muhâsebesini yapıyordu. ‘Çocuklar! İftihar etmedim, şükrettim!’ dedi.
Böyle bir müjdeyle hepimiz günün yorgunluğunu unuttuk, âdeta mest olduk. Ama daha sonra iftihar ile şükür arasındaki fark üzerinde düşünmeye daldık.”
Bir başka çocuk iftarında, merak ettiği için, zamânın Demokrat Parti Mebusu Nusret Kirişcioğlu da dâvet edilmişti. “Biraz erken gelmişti. Salonda son hazırlıklar yapılırken herkes bir işin ucundan tutuyordu.
Nusret Bey onların tavırlarına dikkat ederek: ‘Kim bunlar?’ diye sordu. Cevâbımız: ‘Şu ortalığı süpüren kardeşimiz makine mühendisi Yıldız teknik Üniversitesi’nde asistan Necâti Tahralı, masaları düzelten Edebiyat Fakültesi’nde asistan Halil Açıkgöz ve İTÜ Tekstil Fakültesi’nde Doçent Bayram Yüksel, şu çocuklarla meşgul olan da ilâhiyatçı Hayri Bilecik’ ve İlâhiyat Fakültesi’nde asistan Mustafa Tahralı diye son hazırlıklarla meşgul olan arkadaşlarımızı saymaya başlayınca ‘Ya’ diyerek pek hayret etti.
Hangi meslekte ve kademede olursak olalım durum îcâbı nerede bir iş varsa ucundan tutmak alışkanlığında olduğumuz için bu gibi hizmetler bizim için normal idi. Annemize anlattığımız zaman gülümsedi ve: ‘Sizi ne zannediyorlardı?’ dedi.” (Aysel Yüksel, SIR KÂTİBİ, Sâmiha Ayverdi ile 36 Yıl, Kubbealtı Neşriyat, 2018, sf. 231-235)
Ramazan atmosferini, hakkıyla yaşayacağımız, günler, seneler niyaz ediyorum.