Ramazan’ın son günleridir…
***
Sıcak bir yaz günü ,öğleden sonra, cami avlusunda çınarın altında, ikindiyi bekleyen yarenler sohbeti koyulaştırırlar… Konu malum Ramazan orucu… İçlerinden biri; “Elhamdülillah, bu sene bu sıcağa rağmen tek bir fire vermeden tuttum” der…
***
Diğeri sözü alır; “Hastalık yakamı bırakmadı, bu Ramazan neredeyse 10 gün tutamadım” der pişmanlık içinde…
***
Bir diğeri ise; “Elhamdülillah hepsini tastamam tutuyordum, ama birini kaçırdım” der…
***
Herkes avluda sessizce sohbeti dinleyen, köyün arsızına döner… Bakışlardan rahatsız olan cemaatin en haylazı önce yutkunur, ardından sırıtarak; “O arkadaşın kaçırdığı var ya…”
***
Cemaat merakla sorar; “Eeee?”
***
“Bir Ramazan uğraştım, sonunda onun kaçırdığını da ben tuttum”
***
Sokakta yürüyoruz, karşıdan gençlerimiz geliyor, ellerinde dondurma… Yalaya yalaya yanından geçip gidiyor… Gözlerinde ise alaycı bir tebessüm… Hiç utanma sıkılma yok… Gonya tabiriyle; “Garahasbenlik” oruç yiyor…
***
Çobanın azığını yiyen keçideki bitmeyen kaşıntı misali…
***
Uyarıyorsun, Aymanaslı genç bir dakikada turist oluyor sana “Gonya” şivesiyle, İngilizce çemkiriyor… Oruç tutmayan, tutamayanlar restoranlarda kapalı yerlerde ihtiyaçlarını gideriyorlar… Eyvallah…
***
Ağzımızı açmayız…
Ama modernizm adı altında, Konya sokaklarında, oruç tutanlara alenen küfreder gibi , yüzüne dumanını üfleye üflüye içilen sigara, sokakta yalanan dondurma, çitlenen çekirdeğin her bir tanesi, kültürüme, inancıma yönelik tükürük gibi geliyor bana…
***
Ayarlarımız bozuluyor sonra…
***
“Globalleşiyoruz, alışın” diye karşımızda yavşayan, içimizdeki İrlandalılara da ayar oluyoruz… Şehre giren turiste, “Bu şehir oruç tutar” desen tövbe saygısından sokakta yemez içmez… Ama maalesef içimizdeki ateş ehli gibi çıtırdayan ne-idüğü belirsizlere, anlatamıyoruz…
***
Kadim Selçuklu Başkenti’nin sokaklarına yakışmıyor…