Ülkenin en öncelikli sorunlarından bazıları; terör, pahalılık, işsizlik, eğitimin kalitesi, ahlakî gerilemedir filan zannetmeyin. Fevkalâde önemlisi; sayın milletvekillerimizin maaşlarıyla kıt kanaat geçimleri, ay sonunu zor getirmeleridir.
Yazıktır günahtır; Türk milletinin gönlü zengindir, sevabımıza bu vekil garibanlara camilerde para toplayalım arkadaşlar. Yedirelim içirelim, kuş sütüyle besleyelim, çıplaktırlar giydirelim ki; işlerimizi yapabilsinler kimsesizlerin kimsesi garip gurebâ, fakir fukaralar.
Memleketim manzaralarından, son zamanlarda gündeme oturan; plajda bikinisiyle namaz kılan(!) kadın tablosu da çok şaşırtmasın sizleri.
Bir düşünün, bugüne kadar “olmaz, imkânsız, yok canım” dediğimiz neler oldu. Rüyada bile göremeyeceğimiz neler gerçekleşti.
Başörtüsüz, abdestsiz namaz kılınacağını iddia edenleri bırakın; çıplak namaz kılınabileceğini savunan ilahiyatçılarımız(!) bile çıkmıştı vaktiyle.
Kâbeyi giyimsiz tavaf eden Cahiliye Devri Araplarından, “çıplak ibadete” nasıl da uzandık. Yarın, maazallah bazı kamplarda, “günah işleme özgürlüğü” adına, daha da feci işler yapılabilir.
Her alanda masumiyetin, beyazlığın, saffetin ölümü. Garabetleri, şeytanî uygulamaları, şer âletlerini her gün görüyoruz.
“Büyük ve Yeni Türkiye’nin” böylesi alametlerini de görmezden gelemeyiz.
Aile kutsiyeti, evlilik derken, zinanın meşruluğuna gelişler; çocuk tacizlerine karşı “Bir defadan bir şey olmaz” diye görüş belirten mütedeyyin kadın bakanlar (Nereye bakarlardı acaba, işaret parmaklarına mı?)
Vatanseverlik taslarken toprak satışları, bayrak teslimleri; Kur’an-ı makaraya alan, yeni put yapımcısı siyasetçiler…
Neler gördük biz.
Siyasi arenada, örmek kişilerde ne dostluklar(!) gözden çıkarıldı mesela. Aynı yollarda kaç insan harcandı.
İnsan, değer, kavram nasıl da çarçabuk; bir takım hesaplar uğruna küçültülüp, terk ediliyordu. Bu harcamaların kolaylığı, şipşaklığı hızı ürkütücüydü.
Hakkında şaibe çıkan, tartışmalı şahsiyetler bizzat taltif ediliyor, göstere göstere ödüllendiriliyor, “Kanun Benim” deniliyordu dört yandan.
Kaç kere şok yedik. Zıtların, abeslerin, çarpıklıkların, en affedilmez günahların mümkünlüğüne, normalleştirilip, müdafaasına, çifte standart uygulamalarına, kıymetlerimizi tahkir, alay konusuna dek, neler yaşadık biz. Ne ölümcül hakaretler edildi.
Kalplerde kararmadık nokta mı kaldı.
Baltayla kazmayla, seçilmişlerle, modern silahlarla, medyayla her an bir şeyler yıkılıyor, damarlarımız kuruyordu. Ruhlar meflûçtu.
Kırıla parçala döküle; gerildik sindik mevta olduk bittik.
İmaj boyalarını boş verin; karşımıza çıkanlar, tepemize çıkarılanların hangisine, kime güvenebiliriz?
Kim tamir edecek, sağaltacak bizi. Kimler layıkıyla temsil edecek.
Onlar kahraman değil sahte de, bunlar mı gerçek, kahraman.
Yüzsüzler geziniyordu piyasada. Kim kimin yüzüydü belli değil.
Bugün inançlar, itikatlar, fikirler piyasada an be an değişiyor. Tahribat alabildiğine.
Elbisesiz maskesiz içyüzümüzle görünseydik, kim kimin yüzüne bakabilirdi acaba.
Kim; ahrette belirecek, gerçek, çıplak yüzüyle namaz kılabilirdi?