Amerika bizim neyimiz olur diye sorduğumuzda bu günlerde dostumuz ve ya düşmanımız diyenlerden daha fazla bizim stratejik ortağımız olur sözünü duyuyorsunuz.
Her ne kadar adı değişse de yaptıkları ile Sovyet döneminden farksız olan Rusya bizim için neyimiz olur diye sorduğumuzda dünkü moskof ayısının bu gün bizim için bir bataklıktan farksız olan Suriye politikasında vazgeçilmez partnerimiz olduğunu öğreniyoruz.
Hem de stratejik ortağımız Amerika’yı zaman zaman karşımıza almayı göze alacak kadar ortağımız oldu Rusya.
Peki, Çin Halk Cumhuriyeti bizim neyimiz olur?
En çok ithalat yaptığımız ülke olur diyebilirsiniz.
Ucuz mallarından çok fazla kar elde ettiğimiz ülke olur da diyebilirsiniz.
Veya daha başka şeylerde sayabilirsiniz.
Ama bunların hiç birisi yıllardır Uygur Türkü kardeşlerimize uyguladığı insanlık dışı uygulamalar karşısında sessiz kalmayı gerektirecek bir mazeret değildir.
Veya Uygur Türkü’nün Müslümanlığını yok etmek için dünya milletlerinin sessizliğinden faydalanarak soykırım yapmayı bile göze alan kızıl Çin’in toprak bütünlüğünü savunmak bizim görevimiz olmamalıydı.
Ama oldu işte.
Her zamanki gibi ortak tarihimizden, kültürümüzden, ırkımızdan veya milliyetimizden ve mukaddes dinimizden bahseden iktidar reel politik gereği Uygur Türkleri’ne karşı uygulanan jenosit politikasına karşı sessiz kalmayı tercih etti.
Hem de kızıl Çin’in asimilasyon politikasına karşı direnen Uygur Türkleri’ni terörist ilan edecek kadar kendi kendine ters düşerek.
Müslüman Uygur Türkü ailelerin komünist sistem içinde asimile olmasını hızlandırmak için kurduğu 181 adet "yeniden eğitim kampı" yetmiyormuş gibi, devlete ait 1 milyon 100 bin mahalli yönetim görevlisinin Müslüman Uygur ailelerin evlerine zorunlu misafir olarak yerleştirerek oturma odalarından sonra yatak odalarına ve ibadet yerlerine kadar girerek kontrol altına alan kızıl Çin yönetimi bunu dil öğretme adı altında yaptığını Türkiye Hükümetine hangi gerekçe ile ve nasıl kabul ettirebilmiştir ki Türkiye bu zulme sessiz kalmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’i öğrenmek, Çince dışında bir dil ile ibadet etmek, Cuma namazı kılmak, başörtüsü takmak gibi yasaklardan sonra Çin’deki laik yapıya zarar veriyor gerekçesi ile helal gıdalara karşı savaş açma kararı alana kızıl Çin yönetimi ne karşı sessiz kalmak, sadece adı İslam ülkesi olan devletlerin değil aynı zamanda ve onlardan daha fazla Türkiye’nin ayıbı olmuştur.
Çünkü Cumhurbaşkanının Tayland’daki 360 Müslüman Uygur Türkü’nün kurtarılacağı konusunda olumlu sözler söylemesi onlar için bir ümit ışığı olmuştu.
Ama siyaset her zamanki oyununu sergiledi ve Türkiye bir kez daha kendine güvenenleri yüzüstü bırakmak üzere.
Biz Cumhurbaşkanının hatırlatmasıyla bir kez daha CHP yönetiminin 1945 yılında Türkiye'ye sığınan 195 Azeri Türkü’nün Boraltan Köprüsü Katliamı ya da Boraltan faciası olarak bilinen ihanet sonucunda Sovyetler Birliği'ne iadesi sonrası askerimizin gözü önünde yaşanan katliamın acısını hala yüreğimizde yaşarken, şimdi iktidarda kendine muhafazakâr ve milli bir hükümet diyen bir hükümet varken Uygur Türkleri için benzer idam olayların yaşanabilecek olmasını doğrusu kabul etmek mümkün değildir.
Bütün bunlar yaşanırken Doğu Türkistan olarak da adlandırılan Sincan Özerk Uygur Bölgesi’nde adı özerk olmasına rağmen Müslüman Uygurlar sadece dini ve milli kimliklerinden dolayı zulüm altında iken hangi gerekçe ile olursa olsun, bunu görmemek zulme ortak olmaktır.
11 Ekim 1949’da ata yurdumuz olarak kabul edilen Doğu Türkistan’ın kızıl Çin tarafından işgal edildiği ve kitle halinde katliamlar yapılmasından dolayı Türkiye’ye göçlerin başladığı ve o günden beridir Çin zulmünün dünyaya duyurulması için faaliyetler yapıldığı halde bu gün bilinmeyen bir nedenle bu faaliyetlerin bir CİA faaliyeti olarak tarif edilmesi ise şimdiye kadar yapılmış ihanetlerin en büyüğüdür.
Ülkeyi ve milleti bu utançtan kurtaracak başka komplo teorileriniz var mı?