Nereye gidiyoruz yazı serisi
Çılgınlık, aklın baştan gittiği, yapılan hareketlerin iradi olmayıp şuursuzca ve gayri ihtiyarı halde yapıldığı zamanlara verilen bir tanımlamadır. Bunun karşılığı akl-ı selim, teenni veya itidal ile yapılan işlerdir.
Bu yazımda ülkemizin ve insanımızın acil ihtiyacı olan yapılması gereken işler ile “Batan bir geminin güvertesini yaldız boya ile boyamanın…” aralarındaki farkı siz okuyucularıma göstermeye çalışacağım.
Önce konuları önem sırasına dizmek gerekirse bunlar başında hiç şüphesiz ahlak ve maneviyat gelmektedir, ben de onunla yazıma başlamak istiyorum. Sırasıyla ekonomiyi, hukuku ve ilmi yapımızı ele alacağım.
Çocuklar ve gençler, bir ülkenin geleceğidir. Bir millet, yetiştirdiği gençliğine bakarak geleceği hakkında karar verebilir. Çocuklarımız ve gençlerimiz, okullarda, televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında ya edepli, ahlaklı, dinine veya milli değerlerine bağlı yetiştirilir ve milletimizin geleceği garanti altına alınır. Veya bu değerlerimizden uzak yetiştirilir ve milletin geleceği (bu gün olduğu gibi) karartılır, kurutulur.
MİLLETİN GELECEĞİNİ KURTARIN
Birkaç ay öncesinden zamanımıza gelen bir sürece bakarsak gazetelerde ve televizyonlarda karşımıza; cinayetler, ırza tecavüzler, soygunlar, hortumlamalar, yolsuzluklar, içki, sigara ve uyuşturucu kullanımında varılan noktalar geldiğini görmüş olacağız. Hele okullarda sigara kullanımının 11 yaşa, uyuşturucu kullanımının ise 15 yaşa kadar indiğini duyunca umarım siz de derin bir endişeye kapıldığınızı hissetmişsinizdir. Öyle ya bizim de evlatlarımız ve torunlarımız vardır. Ya onlarda bu tehlikenin içine düşmüşlerse, bu çocukların hali ne olacaktır?
Bu tehlikeli gidişin önlenmesinde en önemli yol hiç şüphesiz ahlak ve maneviyatın çocuklarımıza verilmesidir. Polisiye kayıtlarında; “Ramazan aylarında polisiye olaylarında büyük düşüşler yaşanmaktadır” açıklaması her halde bu konuda bizlere bir ipucu verecektir.
Katiller, hortumcular, soyguncular, hırsızlar, ırza tecavüzcüler, kumarcılar, içkiciler okudukları okullara ve gördükleri eğitimlere göre bir tasnife tabi tutulsalar, bunların içerisinde hiç İ.H. Okulları’nda yetişen genç bulmak mümkün müdür? Kur’an kurslarında yetişmiş, hafız olmuş genç var mıdır? Bu kadar basit bir mukayeseyi yapmaktan aciz midir, bizim idarecilerimiz?
Bu derdimizin ilacı olan çocuklarımızın manevi yönlerinin tahkimini sağlayan İmam – Hatip Okullarımız, Kur’an kurslarımız, ibadethanelerimizin hali ve pür melali ise ortadadır. 1997 yılında 28 Şubatçıların 54. Refah-yol Hükümeti’ne yaptıramadıkları bu konuda ki bazı isteklerini ondan sonra gelen 55. Ecevit, Bahçeli, Yılmaz hükümetine yaptırarak zorunlu ilköğrenim devresini kesintisiz 8 yıla çıkarmışlardır.
İmam-Hatip okullarımızda okutulan dersler ve bunların müfredatlarında yapılan değişiklikler ise artık milli ve manevi değerlerimize bağlı gençler yetiştirmekten çok uzak olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bu okullarda da kız ve erkek öğrencilerin birlikte öğrenim görmeleri onların küçük yaşlarda flört ve kız – erkek arkadaşlığı yapmalarını sağlamış ve birçok kızımız yarı yolda erkek arkadaşının kendisini terk etmesi nedeniyle bunalıma girmiş ve bir “ailede hanım olmak” ideallerini kaybetmişlerdir.
Bu okulların öğrenci kontenjanlarının düşürülmüş olması ve okullardan mezun olan gençlerin üniversitelere ve memurluk hizmetlerine girememesindeki zorluklar, okullara olan ilgiyi de azaltmıştır.
KÖTÜ YOLA DÜŞEN KIZLARIMIZ
Daha çok yuvasını kurabilmek aşkına gözüne kestirdiği bir delikanlı ile flörte başlayan genç kızımız bir müddet sonra kendisini yabancı birçok erkeğin şehvet nazarları arasında bulmakta, meğer sevdiği ve güvendiği gencin kendisi beyaz kadın tacirlerini satmış olduğunu iş işten geçtiği zaman anlayabilmektedir. Bu kızımız, ihtiyarlaşıp yüzüne bakılmayacak hale gelinceye kadar buralarda hapis hayatı yaşamakta, birçok erkeğin şehvet oyuncağı olmakta ve ağzında; “erkek milletine güvenilmez” sözü ile “beni buraya düşürenler utansın” sözünü sık sık tekrarlamaktadır.
Gazinolara, pavyonlara konsomatris olarak düşen kızlarımız, genelevlere sermaye olarak düşürülen sayıları yüz binlere varan kızlarımız (kızlarımız diyorum, çünkü onlar bu toplumdan koparılmışlardır ve bizim kızlarımızdır) bir daha oradan ayrılarak sıcak yuvasına dönemeyeceklerdir. Toplumun damgaladığı ve devletin de eline “vesika vererek” çalıştırdığı kızlarımızın birer insan olduklarını düşünmek ve onları oradan kurtarmak veya en azından bundan sonra oraya bir kızımızın daha düşmesini önleyecek tedbirler alması gereken siyasilerimiz, nerededir?
Diyeceksiniz ki siyasilerimiz şimdi fantezi şeylerle uğraşmakta, arka planda birileri tarafından hazırlanarak ellerine verilen, onlarında medya önünde “zafer kazanmış bir kumandan” edasında bu projeleri halka aktarması ile meşgul bulunmaktadırlar.
Arka planda tek merkezden idare edilen ve çoğu yabancıların elinde ki medya ise allayıp pullayarak bu projeleri halkımıza sunmaktadır.
Allah aşkına… Sizin çılgın projeleriniz, kötü yola düşürülen bir kızımızın gözyaşını silebilecek midir? Oralara bir daha hiçbir kızımızın düşmesini önleyebilecek midir? On bir yaşında sigaraya, on beş yaşında uyuşturucuya başlayan bir gencimizi bu beladan kurtarabilecek midir? İçki ve kumar masalarının başında kendine, ailesine ve milletine zararlı bir hale gelen insanımızı, üretime katarak ondan yararlanabilecek midir?