Başbakan Tayyip Erdoğan aylardır tartışılan “çılgın projesini” geçen hafta açıkladı.
Proje Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan 150 metre genişliğinde 45–50 km.lik yeni bir suyolu, bir kanal projesi bu.
Veya Kanal İstanbul, ya da yaygın adıyla 2. boğaz projesi.
Başbakan’ın tabiriyle “İstanbul artık içinden iki deniz geçen bir şehir olacak.”
Olur mu? Olabilir mi?
Dünyadaki Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı örneklerine bakılırsa olmayacak bir şey değil.
Aylardır beklenen projenin çok kötü bir sunumla ortaya dökülmesinden sonra siyasetçilerin söylediklerine kulak verilecek olursa 21. yüzyılın en büyük yatırımı denilen ve İstanbul için hayata geçirilecek bu çok önemli projenin “çılgın bir proje” olup olmadığı, Osmanlı’dan bu yana defalarca devlet idarecileri tarafından çeşitli isimlerle gündeme getirilip getirilmediği, dolayısıyla da başbakanca sahiplenilip sahiplenilemeyeceği bir haftadır konuşuluyor.
Siyasetçileri ve projenin büyüklüğü dolayısıyla çılgınlığını Başbakan da dâhil bir yana bırakarak soralım, işin reklam boyutu bir yana “esas proje” kısmını konuşabilecek bir babayiğit ortaya çıktı mı?
Türkiye’de böyle bir babayiğidin olmadığı gazete köşelerindeki yazılar ve televizyon tartışmalarında görülmüştür.
Başbakanın ve Ulaştırma Bakanının açıklamalarına bakılırsa henüz ortada dört başı mamur bir proje bir yana, üzerinde birazcık çalışılmış bir proje taslağı bile yoktur.
Bir vizyon projesi olarak lanse edilen Kanal İstanbul vizyonsuz bir tanıtımla bir siyasetçi hayali ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yani şimdilik 2023’e kadar yaklaşık 12 yıllık bir hayal.
Hatta yukarıda ifade edilen siyasetçilere yorumcuları da eklersek Montrö Antlaşması’nı delmek için yapılmış bir ayak oyunudur bu proje. Çünkü Montrö Antlaşması gereğince Karadeniz’e kıyısı olmayan gemiler Karadeniz’de sürekli donanma bulunduramazlar. Bu sebepten de boğazlardan geçerek Karadeniz’e çıkan Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri, 21 günden fazla Karadeniz’de kalamazlar. ABD'nin bu şartı bypass etmek istediği yıllardır bilindiği için bu projenin ABD'nin Karadeniz'e çıkışını sağlamak ve Montrö'yü delmek üzere yapılmak istendiği bile ifade etmekten geri kalmamışlardır.
Açıklanan proje ne zaman başlar, ne zaman hayata geçer henüz belli değil ama, kenarında çok güzel park ve bahçelerin yerine çılgın binaların yükselebileceği ve şehirleri beton yığınlarına çeviren belediye başkanları ile el ele verecek Türk müteahhitlerinin Boğaziçi gibi sit alanı da olmadığından, yapılaşma yasağı da getirilemeyecek bu suyolunun nimetlerinden yeterince faydalanacakları şimdiden bellidir.
Kanal İstanbul açıklaması kaset skandalı ile uğraşan partilere bakınca 2011 seçimleri için başbakan açısından ayrıca zamanlaması da iyi yapılmış bir siyaset manevrasıdır.
Memleketler için, şehirler için ve beldeler için hayaller kurmak iyidir, hele hayalleri gerçekleştirmek daha da iyidir.
Bazılarına biraz bencilce gelebilir ama kurulan hayaller içinde, Konya için de bir çılgın projenin yer alması daha daha da iyidir.
17.10.2010 tarihli ve “Başbakanın Çılgın Projelerinde Konya var mı?” başlıklı yazımızda az da olsa meramımızı ifade etmeye çalıştığımızdan bazı düşüncelerimizi tekrar etmeyeceğiz.
Çok enteresan bir seçime doğru hızla gidiyoruz.
TV’ler, gazeteler her gün kendi çıkarını toplum çıkarının önüne koyanlar ile ahlak yoksunu insanları göklere çıkarıyorlar, manşete çekiyorlar, halk da bunları bir matah bir şeymiş gibi alkışlıyor.
Bu ortamda bize göre “Hani Konya için yapılmış Çılgın proje” demeyip, önüne konulan her listeyi, kimin dahli olduğuna bakmadan onaylayan ve atanmış bir il yönetimi ile bu yönetim üstünde söz sahibi olmaya heveslenen başkan ve siyasetçilere ortalama % 70’in üzerinde oy veren Konyalılar, Başbakandan da, başbakanın projelerinden de daha çılgındır.
Proje Karadeniz’i Marmara’ya bağlayan 150 metre genişliğinde 45–50 km.lik yeni bir suyolu, bir kanal projesi bu.
Veya Kanal İstanbul, ya da yaygın adıyla 2. boğaz projesi.
Başbakan’ın tabiriyle “İstanbul artık içinden iki deniz geçen bir şehir olacak.”
Olur mu? Olabilir mi?
Dünyadaki Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı örneklerine bakılırsa olmayacak bir şey değil.
Aylardır beklenen projenin çok kötü bir sunumla ortaya dökülmesinden sonra siyasetçilerin söylediklerine kulak verilecek olursa 21. yüzyılın en büyük yatırımı denilen ve İstanbul için hayata geçirilecek bu çok önemli projenin “çılgın bir proje” olup olmadığı, Osmanlı’dan bu yana defalarca devlet idarecileri tarafından çeşitli isimlerle gündeme getirilip getirilmediği, dolayısıyla da başbakanca sahiplenilip sahiplenilemeyeceği bir haftadır konuşuluyor.
Siyasetçileri ve projenin büyüklüğü dolayısıyla çılgınlığını Başbakan da dâhil bir yana bırakarak soralım, işin reklam boyutu bir yana “esas proje” kısmını konuşabilecek bir babayiğit ortaya çıktı mı?
Türkiye’de böyle bir babayiğidin olmadığı gazete köşelerindeki yazılar ve televizyon tartışmalarında görülmüştür.
Başbakanın ve Ulaştırma Bakanının açıklamalarına bakılırsa henüz ortada dört başı mamur bir proje bir yana, üzerinde birazcık çalışılmış bir proje taslağı bile yoktur.
Bir vizyon projesi olarak lanse edilen Kanal İstanbul vizyonsuz bir tanıtımla bir siyasetçi hayali ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yani şimdilik 2023’e kadar yaklaşık 12 yıllık bir hayal.
Hatta yukarıda ifade edilen siyasetçilere yorumcuları da eklersek Montrö Antlaşması’nı delmek için yapılmış bir ayak oyunudur bu proje. Çünkü Montrö Antlaşması gereğince Karadeniz’e kıyısı olmayan gemiler Karadeniz’de sürekli donanma bulunduramazlar. Bu sebepten de boğazlardan geçerek Karadeniz’e çıkan Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri, 21 günden fazla Karadeniz’de kalamazlar. ABD'nin bu şartı bypass etmek istediği yıllardır bilindiği için bu projenin ABD'nin Karadeniz'e çıkışını sağlamak ve Montrö'yü delmek üzere yapılmak istendiği bile ifade etmekten geri kalmamışlardır.
Açıklanan proje ne zaman başlar, ne zaman hayata geçer henüz belli değil ama, kenarında çok güzel park ve bahçelerin yerine çılgın binaların yükselebileceği ve şehirleri beton yığınlarına çeviren belediye başkanları ile el ele verecek Türk müteahhitlerinin Boğaziçi gibi sit alanı da olmadığından, yapılaşma yasağı da getirilemeyecek bu suyolunun nimetlerinden yeterince faydalanacakları şimdiden bellidir.
Kanal İstanbul açıklaması kaset skandalı ile uğraşan partilere bakınca 2011 seçimleri için başbakan açısından ayrıca zamanlaması da iyi yapılmış bir siyaset manevrasıdır.
Memleketler için, şehirler için ve beldeler için hayaller kurmak iyidir, hele hayalleri gerçekleştirmek daha da iyidir.
Bazılarına biraz bencilce gelebilir ama kurulan hayaller içinde, Konya için de bir çılgın projenin yer alması daha daha da iyidir.
17.10.2010 tarihli ve “Başbakanın Çılgın Projelerinde Konya var mı?” başlıklı yazımızda az da olsa meramımızı ifade etmeye çalıştığımızdan bazı düşüncelerimizi tekrar etmeyeceğiz.
Çok enteresan bir seçime doğru hızla gidiyoruz.
TV’ler, gazeteler her gün kendi çıkarını toplum çıkarının önüne koyanlar ile ahlak yoksunu insanları göklere çıkarıyorlar, manşete çekiyorlar, halk da bunları bir matah bir şeymiş gibi alkışlıyor.
Bu ortamda bize göre “Hani Konya için yapılmış Çılgın proje” demeyip, önüne konulan her listeyi, kimin dahli olduğuna bakmadan onaylayan ve atanmış bir il yönetimi ile bu yönetim üstünde söz sahibi olmaya heveslenen başkan ve siyasetçilere ortalama % 70’in üzerinde oy veren Konyalılar, Başbakandan da, başbakanın projelerinden de daha çılgındır.