Murat Kurum, Marmara Denizi'nin tamamının "Koruma Alanı" ilan edilmesi kapsamında uygulayacakları plan çerçevesinde yatırımını yapmayan tesisi kapatacaklarını ve her türlü cezai işlemi uygulayacaklarını belirterek, "Hiçbir tesis Marmara'dan, vatandaşımızın canından kıymetli değil." dedi.
Bakan Kurum, TRT Haber'de canlı yayımlanan Özel Röportaj programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Marmara Denizi'ndeki müsilaj oluşumunun nedenlerinin sorulması üzerine Kurum, bunun 3 başlıkta özetlenebileceğine işaret ederek, deniz suyu sıcaklığının 2,5 derece artmasının, Marmara'nın konumu, jeopolitik yapısı, durağan yapısı suyun dikeydeki hareketliliği ile buradaki azot ve fosfor bolluğunun müsilaj oluşumuna neden olduğunu söyledi.
Bunların yanı sıra evsel ve sanayi atıklardan kaynaklı denize bırakılan kirliliğin, zirai kaynakların, hayvansal atıkların, gemiden kaynaklı kirleticilerin ve mikrobiyolojik kirliliklerin de müsilaj oluşumunda etkili olduğunu belirten Kurum, sudaki çözülmüş oksijen seviyesi arttırılırsa ve azot miktarı yüzde 40 azaltılırsa Marmara Denizi'nin 5 yılda eski haline geleceğini dile getirdi.
"Atık suların yüzde 100'ü ne zaman ileri biyolojik arıtmadan geçirildikten sonra denize boşaltılacak?" sorusu üzerine Kurum, şöyle konuştu:
"22 eylem planı çerçevesinden en önemli gündemimiz, atık su arıtma tesislerinin kalitesini yukarı çekmek. Gerek ileri biyolojik arıtma tesisleriyle gerek membran tesisleriyle mevcuttaki arıtma tesislerimizi bu seviyeye getirmek zorundayız. Marmara'daki arıtma tesislerinin yaklaşık yüzde 55'i ön arıtma. Evsel atıkların bir çökertme havuzunda çökertilerek parçalanması ve denize derin deşarjıyla arıtılan işletmeler. Bu işletmeden arıtılan sular geri kullanılamıyor. Bir de biyolojik arıtmalarımız var. Yaklaşık yüzde 40'ı da ileri biyolojik arıtma, yüzde 5'i de biyolojik arıtma. Tamamını ileri biyolojik arıtmaya getirmemiz gerekir."
Türkiye'nin, su kaynakları bakımından diğer ülkelere bakıldığında zengin bir ülke olduğunu ama 2030-2050'lerde iklim değişikliğiyle su kıtlığı yaşanacağını öngördüklerini belirten Kurum, "Dolayısıyla su kaynaklarını verimli kullanmak zorundayız. Şu an arıtma tesislerinden çıkan suyun yüzde 3,2'sini kullanıyoruz. Hedefimizin 2023'te yüzde 5'e, 2030'da da 15 seviyesine çıkarmak. Bu suları toplayıp kollektör hatlarıyla birlikte bahçe sulamalarımızda kullanabileceğiz. Bu ileri biyolojik ve membran tesisleriyle yaptığımız arıtma tesisleriyle birlikte kullanma suyu olarak tabir ettiğimiz seviyeye çıkarıp yüzde 15'ini kullanabilir hale geleceğiz." ifadelerini kullandı.
Bakan Kurum, hazırladıkları plan çerçevesinde Marmara'da azot seviyesinin eski hale getirilmesi adına arıtma tesislerini 3 yıl içerisinde iyileştireceklerini bildirdi.
"Eylem planı çerçevesinde yatırımını yapmayan tesisi kapatacağız"
Marmara Denizi'ni "Koruma Alanı" ilan edeceklerini yineleyen Kurum, koruma eylem planına ilişkin şu bilgileri verdi:
"Buradaki balıkçılık faaliyetleri, teknelerin atık sularının yönetimi yani Marmara'ya girerken atık getirme merkezlerine atıklarını bırakacak Marmara Denizi'nden çıkacak ve Ege'ye gidecek, geminin sirkülasyonu bu çerçevede yapılacak. Marmara'da 90 tane izleme noktamız var, 150'ye çıkarıyoruz. Şu an sadece ileri biyolojik arıtma tesislerini 7/24 izliyoruz, mevzuat bunu gerektiriyor. Mevzuatımızı değiştiriyoruz, bütün atık su arıtma tesislerini 7/24 izleyecek düzeni getiriyoruz. Zeytin kara suyu ve peyniraltı suyu, bunlara ilişkin arıtma yapma zorunluluğu getiriyoruz. Buradaki balıkçılık faaliyetlerini ekosistem dengesini düşünerek Bakanlığımız bu eylem planı çerçevesinde düzenleme altına alacak. Buranın ısınmasına neden olan gerek termal tesisler gerek termik santrallerle ilgili soğutma suyunun seviyesini, sıcaklığını takip edeceğiz. Eylem planı çerçevesinde yatırımını yapmayan tesisi kapatacağız, her türlü cezai işlemi uygulayacağız. Hiçbir tesis Marmara'dan, vatandaşımızın canından kıymetli değil."
Ergene Havzası projesi ve Marmara Denizi'ni kurtarmak için rehabilite etmeyi düşündükleri başka havzaların olup olmadığı sorulan Kurum, Susurluk Havzası ve diğer havzalarda bu konularda denetimlerin yapıldığını, mevzuata ve şartnameye uymayan yapılara ilişkin sürecin takip edildiğini, gerekli adımları atacaklarını söyledi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum, müsilajın diğer denizlere yayılma ihtimali ve hızının sorulması üzerine, poyrazla birlikte müsilajın açıklara gittiğini, rüzgar yönüyle deniz ve havanın sıcaklığıyla bu mikroorganizmaların ürediğini ve yayıldığını belirterek, bu kirliliği engellemek için 7 ilde, Marmara Denizi'ndeki 15 ayrı bölgede müsilajların temizliği çalışmasını başlattıklarını, 7 gün 24 saat esasıyla Valiliklerce bu sürecin koordine edileceğini kaydetti.
Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden birinin deprem dönüşümü, diğerinin de iklim değişikliğiyle mücadele olduğuna dikkati çekerek, bunlara ilişkin yaptıkları çalışmalara değinen Kurum, "Çocuklarımıza iklim değişikliğinin bir ders olarak okutulması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığımız ile bu konuda ortak çalışmalar yürütüyoruz." dedi.
"Müsilajın olduğu denize girilir mi, buradaki balık yenir mi?" sorusuna Kurum, "Arkadaşlarımız numuneler aldılar denizden, deniz dibinde ve canlılardan. Tarım Bakanlığımız balıklarla, canlılarla ilgili sürece, Sağlık Bakanlığımız buradaki suya insanlarımızın girip giremeyeceğine ilişkin deneylerini yapmak üzere numunelerini aldılar. Burada ağır metallerin içermediği sonucu geldi ancak hem denize girmeyle hem de balıkların tüketilmesiyle alakalı Valiliklerimiz bütün bölgelerde ilgili müdürlüklerimiz nezdinde çalışmalarını yapıyorlar. Sonuçlarını bekliyoruz, çıktığı zaman bunları vatandaşlarımıza şeffaf bir şekilde duyuracağız." yanıtını verdi.
Kanal İstanbul projesi
Bakan Murat Kurum, Kanal İstanbul projesindeki son durumun sorulması üzerine, şunları söyledi:
"Kanal İstanbul projesi İstanbul Boğazı'mızın özgürlük ve koruma kurtarma projesidir. Türkiye'nin en çevreci şehircilik projesidir. İstanbul'umuzun dönüşüm projesidir. Planlamada arazinin yüzde 52'sini yeşil alana terk ettik. Bu kadar devasa bir alanda 500 bin nüfus öngördük. Bu 500 bin nüfus İstanbul'umuzun dönüşümü adına çok önemli. Bilim bilim diyorlar, su kaynakları azalacak, depremi tetikleyecek diyorlar. Bunların hepsini araştırdık. Bizim çalıştığımız insanlar bilim insanı değil mi? ÇED raporunu hazırladık. 200 bilim insanı bu rapor doğrultusunda görüşlerini verdi. Atılacak adımlar bu ÇED raporu çerçevesinde atılmak zorunda. Kanal İstanbul projesi yürüyüş yollarıyla, yeşil yollarıyla, Ar-Ge alanlarıyla, ekoloji koridorlarıyla, bisiklet yollarıyla, üniversiteleriyle Türkiye'nin en çevreci projesi olacak. 100 bin ölçekli çevre planımızı yaptık. 5 bin-1000 ölçekli uygulama imar planlarını yaptık. İnşallah haziran ayında Ulaştırma Bakanlığımızın köprüde atacağı temelle de Kanal İstanbul projemizi milletimizin hizmetine sunacağız."
Attıkları her adımı bilim insanlarının görüşleri doğrultusunda attıklarını dile getiren Kurum, "Kanal İstanbul projesini, bırakın İstanbul'a zarar vermeyi, İstanbul'a fayda sağlayacak, cazibe merkezi haline getirecek bir anlayışla yapıyoruz. Orada ekolojik yaşamın korunacağı, yeşil alanların arttırılacağı, yapılacak köprülerle geçişin sağlanabileceği, oradaki canlıların yaşayabileceği her türlü detay düşünülüyor ve adımlar buna göre adım atılıyor. İstanbul'da deprem gerçeği var, dönüştürmek zorundayız." diye konuştu.
Kentsel dönüşüm seferberliği hatırlatılan Kurum, deprem dönüşümünün milli güvenlik meselesi olduğunu, kentsel dönüşüm seferberliği kapsamında 1,5 milyon konutu dönüştürdüklerini, TOKİ eliyle 2002'den bugüne kadar 1 milyon 100 bin konut ürettiklerini, 800 bin binanın denetimini de yeni mevzuata göre yaptıklarını kaydetti.
İstanbul'da 300 bini acil ve öncelikli olmak üzere 1,5 milyon konutun dönüşmesi gerektiğini vurgulayan Kurum, Türkiye'de son yıllarda depremin yaşandığı Van, Elazığ, Malatya ve İzmir'de hayata geçirdikleri kentsel dönüşüm çalışmalarını anlattı.
Salda Gölü'ndeki renk değişikliği iddiaları
Kurum, Salda Gölü kıyısındaki renk değişikliği iddialarının sorulması üzerine, gölün 2019'daki durumunu fotoğraflardan göstererek, burada çöp yığınlarının olduğunu, araçların gölün kıyısına kadar girebildiklerini dile getirdi.
Bunun üzerine acil tedbir aldıklarını belirten Kurum, şöyle devam etti:
"Ahşap bariyerlerle 500 metre yakına gelemeyecek şekilde tamamını çevirdik. İşte buradaki yapılar, çadırlar, konteynırlar, derme çatma binalar, bunların tamamını kaldırdık. Bu alanın tamamını içine alan 7 kat büyüttüğümüz bir özel çevre koruma bölgesi ilan ettik. Göle atık su akıyordu. Bugün haber yapmışlar. Önümüze 3-5 sene önceki görüntüleri getirip koyuyorlar. Oradan numune aldı arkadaşlarımız, su A sınıfı seviyede, yani yüzülebilir seviyede. Biz orada parti ayrımı gözetmedik. Yeşilova Belediyesi CHP belediyesidir. Atık su arıtma tesisi yok. Beraber yapalım diyoruz. Yapacağız. Hem hibe hem destek hem kredi veriyoruz, atık su arıtma tesisi yapıyoruz. Dumansız hava sahası ilan ettik Salda'yı. Ziyaretçi girişini kotaya bağladık. 1,5 milyon ziyaretçi geliyordu, bunu sınırladık. Beyaz adalarda bölgesindeki sirkülasyonu tamamen takip ediyoruz. Beyaz adalarda şu an göle giremezsiniz, gölün dibinde gezemezsiniz, beyaz kumsallara basamazsınız."
İkizdere'de planlanan liman projesi ve taş ocağı tartışmaları
İkizdere'de yapılması planlanan liman projesi ve taş ocağı tartışmaları sorulan Kurum, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının lojistik liman projesinin bölge adına çok önemli olduğunu söyledi.
Orada eski bir taş ocağının olduğunu aktaran Kurum, şöyle konuştu:
"O taş ocağından taşı, lojistik limanın dolgusu için kullanıyorlar ve o kullanma da en yakın alanda doğaya tahribat vermeyecek şekliyle bir ÇED raporu başvurusu oldu. Bu ÇED raporunda da buradaki tabiata ilişkin atılacak adımların da verdiğimiz rapor doğrultusunda atılması gerektiği belirtildi. Ne Ulaştırma Bakanlığımız ne de Rizeli vatandaşlarımız, ne İkizdere'nin ne lojistik limanın bu noktada Rize'ye zarar vermesini istemez. Buraları siyasi malzeme etmemek lazım. İstihdam ve üretim sağlayacak, bölge kalkınacak. Bölge kalkınırken de buradaki taş ocağı taşlar alındıktan sonra eski haline getirilecek. Doğaya zarar vermeyecek şekilde adımlar atılmak zorundadır. Her ÇED raporunda bu zorunlu hale getirilmiştir."