Çatışma, bireyler, gruplar veya toplumlar arasında ortaya çıkan ve genellikle zıt amaçlar, çıkarlar veya değerler nedeniyle yaşanan anlaşmazlık veya mücadele durumudur. Çatışmalar, fiziksel, sözel veya psikolojik olabilir ve sosyal ilişkilerin bozulmasına yahut zedelenmesine sebep olur.
Çatışma ve ayrışmanın sebepleri çok çeşitlidir. Bazı temel nedenler şunlardır:
1. Çıkar Çatışmaları: Maddi kaynaklar (toprak, ekonomik fırsatlar, su vb.) üzerinde hak iddiaları çatışmaların temel nedenlerinden biridir. Hâris liderler kendi menfaati uğruna insanlara kendilerini haktan yanaymış gibi gösterip arkasına halkı da aldığı zaman çatışmanın olmaması içten bile değildir.
2. Kültürel ve İdeolojik Farklılıklar:
Toplumdaki dini, etnik veya ideolojik farklılıklar, insanlar arasında ayrışma yaratabilir. Bu tür farklılıklar, aidiyet hissi ve kimlik üzerinden şiddetli çatışmalara dönüşebilir. Irkçılık, milliyetçilik gibi envai çeşit mefhumlar ortaya çıkar. Gruplaşmalar, toplumun mihenk taşlarını devirebilir. Toplum içerisinde sükunet ve güvenliğin yerini kaos ve tedirginlik alır.
3. Güç ve Kontrol Mücadeleleri:
Siyasi veya toplumsal iktidar üzerindeki rekabet, gruplar arasında çatışmalara yol açabilir. Güç sahibi olmak isteyen gruplar, diğerlerini zayıflatma ve kontrol etme eğilimindedir.
4. Yanlış Anlamalar ve İletişim Eksikliği:
Taraflar arasında doğru iletişim sağlanamadığında, yanlış anlaşılmalar kolayca çatışmalara dönüşebilir. Sosyal medyanın herkes tarafından kullanılabilir olmasının dezavantajlarından birisini burada net bir şekilde gözlemlemek mümkündür.
Herkes yapılan manipülasyonlardan nasibini almaktadır. Satılmış Medyalar, insanları istediği gibi manipüle edebilmektedir. Zalim İsrail’i bile masum gösterebilecek konuma getirebilir. Bu hareket, onuru ve ilkesi olmayan kalemlerin para için yapabileceği şeylerin en başında gelir. Medya mensuplarının büyük vebali vardır. Bu vebalin nedeni ise şu Hadis-i Şerif’ten dolayıdır.
Rasûlullah ﷺ şöyle buyurdu:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 78.)
Eliyle düzeltme konumunda olanlar, güç sahipleri yani iktidarlardır. Diliyle düzeltecek olan konum ise içerisine âlimleri, toplumun önde gelen önderleri ve medyayı barındırır. Medyanın çalışma prensipleri iyinin, doğrunun güzelin ve faydalının dünyaya hakim olması için yazmak, çizmek ve emek vermek olmalıdır. Herhangi bir zulüm gördüklerinde onun durmasını sağlamak için güç sahiplerine baskı yapabilmektir. Toplumu manipüle etmeden zalimi ve mazlumu olduğu gibi ortaya dökmektir. “Bir zulmü engelleyemiyorsanız o zulmü herkese duyurun” vazifesi medyanındır.
5. Psikolojik Faktörler:
Önyargılar, korkular, düşmanlık duyguları ve nefret gibi psikolojik etkenler de bireyleri ve grupları çatışmaya sürükleyebilir.
6. Geçmiş Travmalar ve Tarihsel Gerilimler:
Geçmişte yaşanan düşmanlıklar ve anlaşmazlıklar, kuşaklar boyunca süregelen nefret ve kin birikimleri çatışmaların temelini oluşturabilir.
Anlaşma niyetinde olan insanlar bir yolunu bulmak için çalışırlar. Çatışmak da hakeza böyledir. Burada da Erbakan hocanın o güzel sözleri beynimin içerisinde yankılanıyor;
“Savaş değil barış! Çatışma değil diyalog! Çifte standart değil adalet! Sömürge değil samimi işbirliği! Üstün görme değil eşitlik! Baskı ve tahakküm değil insan hakları ve demokrasi!
Adaleti tesis etmenin şartı, hakkı üstün tutan bir zihniyete sahip olmaktır. Kuvveti üstün tutan zihniyetler adalet tesis edemezler.
Hali hazırda bulunulan buhrandan çıkabilmek için, ikinci Sevr’den korunmak için ve sonradan pişman olmamak için, 70 milyon ülke evladımızı hiçbir ayırım yapmadan tamamı ile el ve gönül birliği içinde, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek, ülkemizi içerisine düşürülmüş ekonomik buhran ve krizlerden kurtarmak, Türkiye’mizin her yerinde insan haklarının noksansız ve kâmil mânâda kullanılmasını sağlamak, maddi ve manevi kalkınmanın yapılması suretiyle yaşanabilir Türkiye’yi gerçekleştirmek, öncülük yapan güçlü Türkiye’yi kurmak.”
Erbakan Hocanın hedefi güçlü, bağımsız ve öncü Türkiye idi. Bu hedefin gerçekleşmesi ile yaşanılabilir bir dünya ideali içerisindeydi. Tüm mücadelesi hakkın yeryüzüne hakim olması, adaletin tesis edilmesi ve masum kanı dökülmemesi içindi.
Rabbim rahmet eylesin.