‘Müslüman inandığı gibi düşünecek ve düşündüğü gibi de yaşayacak.’ Der düşünürlerimiz. Evet, gerçek de böyledir. Kişi inandıklarını günlük pratik hayâtına uygulayacak ki, düşündüklerinin samimiyetine önce kendi inandığını göstersin. Mesele başkalarına gösterme de değil asıl mesele, kişinin iç âlemininin ve zihnindekilerin davranışlara yansımasıdır. Eğer inandığımız düşünceler davranışlara yansımazsa, kişinin önce kendine karşı samimi olmadığı açısından, ruhsal yapısı huzursuz olur. Zira inanç, düşünceye yön verir. Düşünceyi yönlendirmeyen inancın zâten kıymeti yoktur.
Bir de şu husus var, kişi inandığı değerlere, kutsallara, doğrulara sâhip çıkmalıdır. Ortada meşru doğrular dururken, yanlışlar hayâta hâkim olduysa ve bunu da herkes desteklese bile sen bir köşeye sinmişsen, bu hiç tasvip edilir bir durum değildir. Sen kalk doğruların öncülerinden ol, kimse senden yana olmasa da sen hep Hakk’tan yana ol ve bundan zerre şaşma. Belki çok zorluklarla karşılaşırsın ama hiç şüphesiz Hak Teâlâ dâim Hakk olanın yanındadır. O bizimle olduktan sonra gerisi bir hiçtir. Tabi bunun için evvela insanın değerlerini bizzat kendisinin çok ciddi yaşaması lâzımdır. Bunun için her mümin, kendi şahsına ‘sünnet olan yaşantı tarzı’nı taşımalıdır. Böyle olunca, o mümin örnek bir Müslüman tablosu çizer. Örnek Müslüman, hem kâliyle hem hal ve davranışlarıyla en güzel misal teşkil eder. Yâni, ‘Usvei-hasene’ olur.
Bugün çağın gözüyle İslâm’ı değil, İslâm’ın bakış açısıyla çağa bakıp ona göre değerlendirmeler ve çıkarımlar yapmalıyız. Günümüzde herkesin kutsal gibi değer verdiği vazgeçemedikleri var. Meselâ, çağdaş yaşam, modernlik, laiklik gibi… Her kafadan ayrı ses çıkarsa o zaman ortalık fikir çöplüğüne döner. İlâveten insanlar düzgün bir dîni bilgiye sâhip olmadan kendilerini din konusunda konuşmaya yetkili görüyorlar. Günümüzde medyada ve dahi insan ilişkilerinde en ucuz konu maalesef din konusudur. Halbuki din konusu herkesin konuşabileceği öyle ucuz ve basit bir konu değildir, konuşmak için bilgi ve ilim gerektirir. Yanı sıra din bir bütündür. Parçalanamaz, parçalara ayrılamaz, hayâtın dışına itilemez. Hep söyleriz din hayâtın merkezindedir.
Din hayâtın merkezinde olmadığı için biz çeşitli sıkıntılar yaşıyoruz. Bugün din hayâta müdahale etmesin isteniyor. Din hayâta müdahale eder kardeşim. Bu dînin akâidi var, ahkâmı var, ahlâkı var. İbâdeti, muamelâtı, davranış bütünselliği var. Kimse kendi kafasına göre din anlayışı vaz edemez, buna kimse cüret edemez. Din ciddi anlamda yaşansa kimse kimseye haksızlık yapamaz, hukûkunu çiğneyemez. Kimse birbirini ezemez, üzemez, zulmedemez. Müslümanlar Hak üzere yaşasalar etraflarına iyi örnek olsalar herkesler onlara hayran kalacak. Sahabeler öyleydi. Biz bugüne kadar davranışlarımızdaki güzellikle, kaç kişinin hidâyetine vesile olduk, ona bakmalı. Sen sahabe gibi güzel yaşayacaksın ki, senden insanlar etkilensin, sana bir Müslüman olarak hayran kalsın.
Ancak şurası da kesin ki, bugünkü sistemin vaz ettikleriyle büyüyen nesiller örnek alınma isteği uyandıran bir topluluk değildir. Bu iki kere ikinin dört ettiği gibi gerçektir. Hatta bu devrin insanları gittikçe var olan güzel değerlerini kaybederek ahlâkî erozyona uğramış vaziyettedir. O zaman çâre ne? Hep deriz çâre bizde, bizim değerlerimize dönmektedir yâni çâre İslam’dadır.
Ahlâkımızın düzelmesini istiyorsak çâre İslam’da. Birbirimizi aldatmadan, çalmadan, çırpmadan yaşamak istiyorsak çâre İslam’da. İnsan ilişkilerinde hep şikâyet ettiğimiz kalitesizlikleri, şahsiyetsizlikleri yaşamak istemiyorsak çâre İslam’da. Âile içi huzur, mutluluk isteniyorsa çâre İslam’da. İnsan fikri ve fiili hayâtına dikkat etmek istiyorsa çâre İslam’da. İnsanın, tabiatın, canlıların ve dahi eşyânın her çeşidinin korunmasının sigortası İslam’dadır. Her Müslüman hakikatte, ‘gönül insanı’dır. Dertler onunla çözülür. Müşküllerin cevâbı ondadır. Doğruluk-dürüstlük-çalışkanlık ondadır. Yardımseverlik, diğergamlık, hakkı ve hayrı paylaşım ondadır. O herkesin derdine devâ olur. Hakiki mümin kimseye yük olmaz bilakis herkesin yükünü alır. Var mısınız böyle Müslüman olmaya?