Mehmet Baykan
Canım çekti ben de yazdım (3)
Anılara kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu yazımın bir bölümünde de sevdamız, peşinde koştuğumuz, yendiğinde sevindiğimiz, yenildiğinde üzüldümüz Konyaspor'dan da bahsetmek istiyorum.
1986 yılı sezon başıydı hatırlayabildiğim kadarıyla. Bir pazar günü ikindi vakitleri kalabalık bir grup ile birlikte heyecanlı bir şekilde Yeni Meram gazetesinin önünde Mardinspor-Konyaspor maç sonucunun cama asılmasını bekliyorduk. (şaşırmayın o yıllarda ya radyoda 19 haberlerini ya da TV'de 20.30 spor stüdyosunu bekleyip sonuçları öğrenebiliniyordu) Coşkun Süer'in teknik direktör olduğu Konyaspor'un 5-1 mağlup olduğu sonucu gelince ortalığı bir uğultu kapladı. Öyle ya Konyaspor -İdmanyurdu birleşmesinden sonraki bir kaç yıl 1. Lig hedefli takım kurgusu oluşturulamamışken o sezona bu hedefe yakın kurulan takımın daha sezon başı böyle bir sonuç alması hemen ertesi gün hocanın gönderilmesi ve bir futbol efsanesi Kadri Aytaç'ın takımın başına getirilmesi sonucunu doğurmuştu.
Şehir hareketlenmiş ve hafta sonu oynanacak olan Dıyarbakırspor maçı için heyecanlı bir ortam oluşmuştu ve maça bir kaç gün kala yerel gazetelerde Diyarbakır'ın hocası Fevzi Zemzem'in bir açıklaması yayınlandı. "Konya'ya Mevlana ziyaretine geliyoruz, bizde Mardin gibi Konyaspor'a 5 atacağız ve Mevlana türbesini ziyaret edip döneceğiz."
Bu açıklama ile birlikte şehir iyice hareketleniyor ve maç günü Fevzi Zemzem tünel çıkışında göründüğü anda stadı tıklım tıklım doldurmuş öfkeli taraftarların sinkaflı tezahürat ile neye uğradığını şaşırıyor, bu hava ile birlikte Konyaspor maçı 1-0 kazanıyor, kayboldu sanılan şampiyonluk havasına tekrar giriyordu.
Adamcağız “Ben Konyalılara ne yaptım ki, bu kadar tepki gösterdiler?” diye şehirden bir kaç tanıdığına sorunca öğreniyordu, kendisinin söylemediği '5 çekeceğiz' açıklamasının detayını!!
Mesele günler sonra anlaşıldıki maç öncesi sıkıntıyı görüp şehri hareketlendirmek ve futbolcuları hırslandırmak isteyen iki acar yönetici Gençlik Kolları Başkanı Şemsi Sinangil ve yardımcısı Mehmet Özcan bu açıklamayı Fevzi Hoca'nın BASIN DANIŞMAN'ı sıfatıyla yapmışlar ve bir şekilde yerel basını da atlatarak yayınlanmasını sağlamışlardı. Acaba diyorum Galatasaray maçı sonrası Gençlerbirliği maçı öncesi böyle bir acarlık işe yararmıydı?
xxx
Dönelim “Aziziye Cami “civarına.
Caminin kuzey girişi önündeki buzdolaptan su içiyorduk sıcak bir yaz günü. Önce sert bir tokat sesi sonra birlikte olduğumuz amcaoğlum, Konya ağzıyla (amcazadem) Ahmet Baykan'ın kaaaç feryadı ile ok gibi fırlayıp dükkana doğru kaçmaya başladık. Omuzunda urgan ipi ile çarşılarda dolaşıp duran ve bazı lüzumsuz muziplerin “Salma Helil” cümlesi ile kendinden geçip sağa sola saldıran meşhur “Deli Helil”in yolu o gün buzdolabından su içen bizlere düşmüştü. Kendimizi dükkana attığmızda şaşkınlıktan olacak her halde uzun süre kahkahalarla gülüp durmuştuk ama bir daha o buzdolabından su içtiğimi hatırlamam.
Büyük Halamın iki oğlu ile birlikte ticaret yapıp onların “Zeki Dayı” hitapları tüm “Ahmet Efendi” çarşısı kalfa ve tezgahtarları tarafındanda benimsenince o gün bu gün “Zeki Dayı” olarak bilinen babam sık sık “Hacıveyiszade Mustafa Efendi”ye ait gerek duyduğu, gerek bildiği güzelliklerden sık sık bahsederdi.
Mesela bakırcılık yaptığı yıllarda öğle namazı vakti geçmeye yakın “Eski Buğday Pazarı”ndaki dükkanının önünde ıbrıkle abdest alırken ikindin namazı için oradan geçen mübareğin "Evladım sizi camide göremiyorum herhalde üzerimiz temiz değil diye arkalara duruyorsunuz" uyarısını dinlemişimdir hep. Nezakete bir bakın. Bir cümlenin içinde hem cemaate davet var hem de artık o anda öğle namazının kılınmasının doğru olmayacağı uyarısı var.
Yine her sabah namazı, ama Harmancık ama Hasanköy taraflarından “Aziziye Cami”sine mübareğin cemaatine dahil olmak için koşup gelen birisi o sabah ancak ikinci rekâta yetişebilmiş ve namaz bitene kadar bunun üzüntüsü ile yanıp durmuşken, tesbîhat bitip hücresine doğru yürüyen mübareğin o kişiye senin o bir rekâtı benim iki rekat ile değişelim teklifi ile Hasanköy'lü amcanın kendinden geçtiğini dinlemişimdir.
Bizde oğlu “Mehmet Efendi”nin “Aziziye Cami”sinde imamlığının son dönemine yetişerek, arkasında namaz kılma imkanı bulduk ve yine yıllar sonra 40'lı yaşlarımızda öğrencilerinden olan ve “Toptancılar Çarşısı”nda sabahları dükkan dükkan dolaşıp Kuran'ı Kerim okutan Ali hoca ile biraz olsun cahilliğimizi giderecek tedrisat yapabilme imkanı bulduk çok şükür.
NOT: Laf lafı açarken, konudan konuya geçerken, “Salma Helil”den bahsederken, bizim çarşının, yani “Ahmet Efendi” çarşısının gülü, Hakkı'nın da “Hakkı”ını vermemek, ondan sözetmeden geçmek olmaz. Anlayacağınız haftaya da burdayız efendim.