Haftanın iki günü yazarım...
Pazartesi ve Cuma...
Hayatın akışına göre, bazen araya sıkıştırdıklarım da olmaz değil...
Bugün Muharrem Candan abiyi yazacaktım...
Cuma yazımın konusu Muharrem abinin gidişiyle ilgili olacaktı...
Ve ne kadar sevildiğini yazacaktım...
Baki kalan bu gök kubbede bir hoş sada bıraktığını da...
Muharrem abinin vefat haberini Celal Candan'dan almıştım...
Üzülmüş, son vazifemizi yerine getirmiştik...
Allah var dün akşam evlerine taziyeye gidecektik...
Gidemedik...
Nasip yine cami avlusu oldu...
xxx
Sabah gazeteye gelirken, telefonuma bir mesaj düştü...
“KÜLLÜ NEFSİN ZAİGATÜL MEVT. Yani, her canlı ölümü tadacaktır. Annem Münire Candan hakka yürüdü.”
Öylece kalakaldım...
Ne diyebilirdim ki, “İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN” demekten başka...
Hayat bu...
Sırası gelen ya da saatini dolduran, bir selam bile gönderemeden çekip gidiyor...
Dediğim gibi, sırası geleni ne sen durdurabilirsin, ne de kendisi durabilir...
Bir gün önce oğul gidiyor, bir gün sonra anne...
Kolay değil...
Dayanması zor bir durum...
Allah geride kalanlara sabır versin, dayanma gücü versin...
Bir ay önce annemi kaybetmiştim, acısı hala dinmedi...
Dinmesinde...
Beraberinde, ailenin geri kalanını ayakta tutmayı sağlayan sonsuz bir acıdır annenin gitmesi...
Münire teyze Muharrem abiye de Celal'e ve diğer kardeşlere söz vermiştir, hastalanıp yattığı zaman, “ben iyiyim, ayağa kalkacağım, beni merak etmeyin” diye...
Belki de ondan duydukları ilk ve tek beyaz yalandır...
Çünkü, yaşadım...
Annem gitmeden 2 saat önce bana telefonda, “benim bir şeyim yok, uzandım şöyle, biraz sonra kalkarım, siz işinize bakın” demişti...
Ama kalkamamıştı...
Ve 85 yıla sığdırdığı bir ömrün sonuna gelmişti...
Ne yazacağımı da bilmiyorum...
Bir tarafta anne, bir tarafta ağabey...
Ve bir gün arayla hakka yürüyorlar...
Ölüm acısını yaşamak gerçekten çok zor, ama yasını ya da üzüntüsünü atlatmak daha da zor...
Candan ailesine Allah büyük sabırlar versin...
İnsanın sevdikleri ne kadar uzun yaşasa da, gittiği anda sanki birgün yaşamış gibi oluyor...
Çünkü, yaşarken paylaşamadığınız, ertelediğiniz, yarım kalmış onlarca şey vardır...
Sevdiğimiz insanlar, bu anne olur, bu baba olur, bu kardeş olur, bu arkadaş olur, farketmez, ne kadar uzun yaşarsa yaşasınlar, onları kaybettiğimizde içimize mutlaka bir kimsesizlik çöker, kendimizi hem yetim, hem öksüz hissederiz...
Hem Celal'in hem de benim annem yaşlı insanlardı, ama yine de erkendi gidişleri...
Tıpkı, Muharrem Candan abinin gidişi gibi...
Başta sevgili Celal Candan olmak üzere, “Candan Ailesi”nin bayramlarda seyranlarda “öpecekleri iki el” gitti...
Daha ne olsun?
Zor...
Anneyi toprağa verirken dağılmışlardı...
Sabırlar diliyorum...
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun.