Bu savaş sırasında ordu mensuplarının ileri tekniğe ve fazla bir harp vasıtalarına sahip olmamalarına karşın ellerindeki imkânları maneviyat kuvvetliliği yanında o kadar güzel kullanmışlar ki… Düvellerin geniş teknoloji ve harp vasıtalarının büyüklüğüne rağmen onları hezimete uğratıp rezillik içinde tornistan etmelerini sağlamışlardır.
Bu oluşumlardan ikisini sizlere sunmak isterim.
***
Orta öğretimde gördüğümüz Askerlik dersine gelen Rahmetli Albay Rahmi beyefendi sık sık vurgulardı Çanakkale harbini.
Pek çok anlattıkları yanında bir tanesi yer etmişti belleğimde.
***
Çanakkale sırtlarını büyük zırhlıları ile döven düşmana karşı top atışı yapacak obüslerimiz yok. Küçük top arabaları ile atış yapılıyor ama mevcudu da az.
Topçu subayı ile sahra komutanı arasında konuşma geçiyor.
“Komutanım düşman atışlarına karşı sadece bir yerden atış yapabiliyoruz onlarda burayı dövüyor. Birkaç daha top gönderilmesini talep ederim.”
“Oğlum elimizdeki topların kifayetsiz olduğunu sende biliyorsun. Ama sen orada on yerden atış yapabilirsin.”
“Komutanım elimizde bir top var nasıl yapabilirim”
“Biliyorum bir topun var ama hiç mi oralarda soba borusu yok? Kafanı çalıştır.”
Topçu subayının kafası hemen çalışır ve muhtelif yerlere on tane uzun soba borularını uçları dışarıda görüntülü şekilde yerleştirir.
Ellerindeki top arabasını her birinin yanına götürüp oradan ateş edince
Düşman dürbünlerde gördüğü topların çokluğu içinde…
“Toplar geniş sahaya yayılmış bu menzil içinde ilerleyemeyiz” diyerek geri dönerler…
***
Birde işlemin maneviyat oluşumları yanında iyi bir düşünce içinde işlem hazırlamak ve yapmak vardır. Bunları bugünün allame geçinip içlerine maneviyatı sindiremeyenler “rivayet” deseler de hakikat olduğu da kesinlik içindedir.
Boğaza süzülmek isteyen düşman zırhlılarına mani olabilmek için önceki yazımda konu ettiğim gibi öyle büyük falan değil bir römorkör niteliğinde küçük bir Nusret isimli mayın gemisi vardır.
Vardır ama bırakın imalini dışarıdan satın alış bile yoktur mayın temini için…
Nusret’in kahraman olan komutanı Yüzbaşı Hakkı, batık gemiler ve denize daha evvelce yerleştirilen mayınlardan ancak 26 adedini toplayabilmiştir. Bunları Çanakkale boğazına yerleştirerek geçişin önüne geçmiş olacaktır.
O büyük zırhlılar önünde nasıl yapabilecektir. Gördükleri anda berhava olurlar çünkü.
Bunu düşünürken uyuyakaldığı gece, rüyasında mayınları nerelere döşediğini görüp sanki işi bitirmişçesine uyanır. Hayırdır deyip rüyasında gördüğü yerlere mayınları döşemeyi düşünür.
Düşman gemileri geceleyin mayın taraması yapmış temizlemenin rahatlığı ile sabahleyin yol ver emrini beklemektedirler.
Hani “Su uyur düşman uyumaz” derler ya burada düşman rehavet içinde uyurken kahramanlarımız uyumaz.
Bu hususta Tarihçi Mehmet Niyazi’nin anlatımından parçalar vereyim.
“…Pala bıyıklı, sakin görünüşlü Yüzbaşı Hakkı görevini eksiksiz yerine getirmekte kararlıydı, aksi halde o cehennemi topların karşısında tabyaların tutunması çok zordu. İşin önemini düşündükçe heyecanlanıyor, kalp rahatsızlığının nüksetmemesi dileğiyle sık sık sol göğsünü ovuşturuyordu...
…Gemi mürettebatının tümü dudaklarında sessiz dualar vardı. Müstahkem Mevki Mayın Grup Kumandanı Yüzbaşı Nafiz Nazmi ve mayın uzmanı Üsteğmen Geehl de bu önemli görevde Yüzbaşı Hakkı’yı yalnız bırakmadılar. Gece yarısına doğru dualar içinde Çanakkale’nin içlerinde demir aldılar…
…Geminin ışıklarını söndürdükleri halde, sahili yakından takip ediyorlar, azami dikkatle mayın tarlalarından geçiyorlardı. Havanın sisli olmasına, Yüzbaşı Tophaneli Hakkı ne kadar dua etmişti. Cenab-ı Allah da kabul buyurmuştu. Nusret Mayın Gemisi’nin burnu karanlık suları yarıyor, mayın tarlaları arasında yol alıyordu. Bacasından duman çıkmaması için çarkları düşük devirde döndürülüyordu.
Müttefiklerin nöbetçi zırhlısı, Morto Limanı’nın aşağısında karanlığı katran rengine dönüştüren sisler arasında avını bekleyen kaplan gibi duruyor, iki devriye gemisi de Boğaz’ın giriş kısmına yakın sularda dolaşıyordu.
…Tophaneli Hakkı, Nafiz Nazmiye sessizce: “Sen de dinle” dedi. Köpek havlaması veya ıslık sesi duyarsan bil ki müttefiklerin devriye gemileri bize yaklaşıyorlar. O zaman durup geri kaçacağız, aksi halde önümüz açıktır. İkisi de kulak kesildi, fundalıkların aralarında gizlenmiş askerlerin verecekleri sesi arıyorlar fakat hiç bir ses duyamıyorlardı.
…Dokuz mayın hattını geçip Karanlık Liman\'a geldiklerinde geminin belli bir seviyede dönen çarklarını da durdurdular. Diğerlerine benzer şekilde Boğaz’ı dik kesen değil de sahile paralel yeni bir hat kurmak için besmele ile ilk mayını suya indirdiler. Etrafı dinlediler; rüzgârın insanı iyice yalnızlaştıran hafif uğultusundan başka çıt yoktu, tekrar çarkları döndürdüler. Aynı sessizlikle Karanlık Liman\'a yirmi altı mayını yüz metre aralıklarla dört buçuk metre derinlikte döküp müttefiklerin devriyelerine görünmeden sabah aydınlığından önce döndüler…”
***
Saat 10.00\'da İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle boğazı yarıp geçmek üzere süzülmeye başlarken İlk ateşi Trıumph zırhlısı, Çanakkale’ye 12 Km. kala başlatmıştı.
Türk topçularının bir tuzağı da kıyılara yerleştirdikleri topları gizlice suskun tutarken, yamaç üstlerindeki topları ateşleyince…
Düşman o yöne hedef alıp rahatça kıyılara yaklaşır yaklaşmaz kıyı topları ateş açar. Neye uğradıklarının şaşkınlığı içinde deniz ortasına giderken Kahraman Hakkı’nın mayınları ile hercümerç olmaya başlarlar.
Üstelik tepedeki top vincinin parçalanması ile Yüce Yaradan’ın verdiği kuvvetle Bombacı Mehmet çavuş’un 250 kg.lık üç topu ayrı ayrı yerleştirmesi ve Seyit Onbaşının nişanı ile Elizabeth gemisinin ortadan bölünmesi neticesi..
Düveller dönüp giderlerken Churchill şöyle der.
“Anlamıyor musunuz? Biz Çanakkale’de Türklerle değil, Allah ile savaştık!.. Tabi ki yenildik.."
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…