Çalışan gazeteciler!

Recep Çınar

Bugün 10 Ocak...

Çalışan Gazeteciler Günü...
İçimden tek kelime yazmak gelmiyor...
Çünkü...
Sektör iyice ayağa düştü...
Yerlerde sürünüyor...
Kimsenin de ayağa kaldırma gibi, bir çabası yok...
Kepenkler indi inecek...
Ayaklar baş, başlar ayak olmuş!
xxx
İletişim Fakültelerinden her yıl belki binlerce, belki de on binlerce öğrenci mezun oluyor...
Mezun oluyor da, ne oluyor?
Çoğunluğu “Emniyet Teşkilatı”na atıyor kapağı...
Ne yapsın çocuklar?
Gazeteci olmak için, yıllarca dirsek çürütmüş, hayal değil, hayaller kurmuşlar...
Kimisi Uğur Dündar, kimisi Mehmet Ali Birand, kimisi Nazlı Çelik, kimisi Ertuğrul Özkök gibi, ülkenin en iyi gazetelerinde, reytingi en yüksek televizyonlarda çalışmayı hayal etmişler...
Mezun olunca  da acı gerçekle yüz yüze gelmişler...
Basın sektöründe gelecek göremeyince de, kulvar değiştirmişler, haklı olarak...
Aç karnına haber kovalamak yerine, tok karına suçlu kovalamayı tercih etmişler...
Yazımın başında da söylediğim gibi, bu konuda içimden yazmak gelmiyor...
Bundan 1-2 hafta önce  KGC'nin çıkardığı dergiye, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” ile ilgili yazmıştım...
Burada tekrarlamakta bir sakınca görmüyorum...
Nede olsa aynı konu.
xxx
10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
1-2 okurumuz, 3-5 dostumuz, bu anlamlı günde bizleri yalnız bırakmazlar...
Kimisi arayarak, kimisi de mesaj atarak “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”ümüzü kutlarlar...
Bizi hala gazeteci gibi gördükleri için!
Sağolsunlar...
İşte o mesaj gönderenlerden birisi, mesajla yetinmediği için, kendisini de getirdi...
Ama, gazeteye değil...
Eve geldi...
Kendisiyle birlikte de,  biraz ayva, biraz mandalin, biraz portakal ve biraz da  ordakal getirmiş!
Yani...
Yanisi şu; “bu kadar meyve yeter” demeye getirmiş...
“Çalışan Gazeteciler Günü”müzü kutlayacağını zannederken, “geçmiş olsun” deyince uyandım...
Uzun zamandır “grip” illetiyle uğraştığımı bildiği için, “sana ayva da getirdim”  dedi...
“Sana ayva da getirdim” diyen “hınzır”a ne nedir?
“Sağol” denir...
Ancak, işin içinde bir “hin”lik olduğunu da anladım tabi ki...
Kaçın kurrasıyız?
Direk söylemese de, “sen ayvayı yedin” demeye getirdi lafı...
Yine de sağolsun...
Kaba saba biri, ama yüreği narin bir arkadaş!
Buz gibi bir gecede “sıcacık” bir espri ile içimizi ısıttı.
xxx
Gelelim bu “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”ne...
Ben bugünün “bayram” gibi kutlanmasına bir anlam vermiş değilim...
Aslında “yas” ilan edilmeli!
Niye mi?
10 Ocak 1961 tarihinde gazeteciler büyük haklar elde etmiş, ancak zaman içerisinde bu hakları ellerinden bir bir alınmış...
Kimler tarafından alınmış?
Bugünümüzü kutlayan siyasiler tarafından!
Dolayısıyla ortada “bayram” yapacak ya da “bayram” kutlayacak bir durum söz konusu bile değil...
Şunu yapabilir miyiz?
Elimizden alınan hakların iadesi ve çalışma şartlarımızın iyileştirilmesi  için, sesimizi daha gür çıkarabilir miyiz?
Bizi geçtik, en azından genç gazeteciler için böyle  bir adım atılmalı...
Yok, yapamayacaksak eğer, iletişim fakültelerine ne gerek var?
Orada okuyan çocuklar, boşuna dirsek çürütmesinler...
Çünkü, iletişimden mezun olan gençlerin büyük bir bölümü haber değil, suçlu peşinde...
Yani polis...
“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”ymüş...
“Hadi len oradan!” diyecem de, zülfiyare dokunuyor işte...
Ve...
Bütün bu haklarımızı alabilmek için, önce içimizde bütünlüğü sağlamalıyız...
Bir kısmımız “Makaram Sarı Bağları”, bir kısmımız da “Gesi Bağları”nı söylediğimiz müddetçe, bizden bir b..k olmaz...
Nokta.