Allâhu Teâlâ, insanların mal ve mülklerini Hak yolunda infak etmelerini istiyor. Bu konu insanın mala-mülke düşkünlüğünün kırılması ve fakir-fukarânın ihtiyaçlarının görülmesi adına İslam toplumlarında büyük ehemmiyet arz eder. Cenâb-ı Hak şerefli Kur’ânu Azûmüşşân’ında:
“Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.” (Bakara, 215)
İnfak etmek toplumda sosyal adâleti temin eder, insanlar arası kardeşlik bağını güçlendirir. Aslında insanların sâhip oldukları mal ve mülkte, muhtaç ve düşkünlerin hakları vardır. (Meâric, 22-25) Ama tabi bu hayır işi icra edilirken, başa kakılır şekilde olmamalıdır. Çünkü bu iş zâten varlıklıların ödemesi gereken bir borçtur. Bu güzel görev fakire mahcubiyet hissi vermeyecek nezâket ve zerâfette ifâ edilmelidir. Zira infak etmek Cenâb-ı Hakk’ın mümine ikram ettiği mal nimetine şükrün ifâdesidir.
Bilhassa geçtiğimiz günlerde kurban bağışlarının yapıldığı, zekatların ödendiği bir güzel mevsimde, yapılan hayırlar, hem insanın kişisel olarak kibrinin kırılmasında hem de toplum olarak büyük bir sorumluluğun yerine getirilmesinde etkindir. Bilinçli Müslüman harcamada keyfîlik yapamaz, çünkü o her şeyin hesabının verileceği büyük bir mahkemede hesap vereceğini bilir. Mümin Karun gibi toplayıcı, biriktirici değil, Hârun gibi dağıtıcı olur. Onlar; ‘Allah için verirler.’ Onlar: “…Siz Allah için bir şey verdiğinizde, Allah onun daha iyisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe, 39) derler.
Ancak yardımlaşmanın, paylaşmanın bu kadar önemi varken, bugün bir bereket medeniyetinin mensupları olan Müslümanlar, maalesef isrâfın göbeğinde yaşıyorlar. Bilindiği üzere israf bereketi yok eder. Halbuki çağdaş toplumlar, israf toplumudur. O sebeple bugün ne yüreklerde, ne evlerde bereket kalmamıştır. Dökerek, atarak, yakarak hatta öldürerek zevkle işlenenlerden eğlenenler var. Bir zamanlar itlaf edilen develeri, kümes hayvanlarını düşünün!!! Böylesi toplumlar iflah olur mu? Şöyle herkesler önce kendi evlerinden başlayarak bir israf tablosu çıkarsalar, kim bilir kaç ihtiyaçlının ihtiyâcı giderilirdi, değil mi? Bırakın Afrika’nın açlarını, bizim ülkemizde açlık sınırında yaşayan 600 milyon insan var. Hal böyleyken, memleketimizde üretilen 205 milyon ekmeğin ne yazık ki, on milyonu çöpe atılıyor. Bilhassa sofrada söz sâhibi olan hanımların bu konuya ciddi olarak eğilmeleri beklenir.
Yüce İslam, isrâfı asla hoş görmez. “Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 31) Bereket bolluğa vesileyken israf, yokluğa sebeptir. Berekete ulaşmak, israfı yok etmekle sağlanabilir. Asrımızın en büyük problemi israftır. İsraf ancak bereketle ortadan kalkar. Bugün ne yazık ki isrâfın, her hususta fazlasıyla yapıldığına şâhit oluyoruz. Oysaki Yüce Yaratıcı tarafından bize takdim edilen her bir şey, bize emânettir. Mal-mülk emânetken ömür, âile, sağlık, zaman hepsi, hepsi bize emânettir. Çok yiyerek obeziteye dönüşmüş olanlar, sigara-içki-uyuşturucu ile hem paralarını hem sağlıklarını israf edenler, kullanılan suyu gereksiz yere harcayanlar, zamanlarını boş yere tüketenler bir gün bunların hesaplarını nasıl vereceklerini düşünmeliler…
Asrımız insanlarında ileri derecede; ‘hâlinden sürekli şikâyet etme hastalığı’ gelişmiştir. Nedir bu? Efendim, bu şükürsüzlüğün ta kendisidir. Bugünü, eskiyle kıyas edin bir. Eskiden insanlar çok az şeye sâhip olsalar dahi şikâyet etmez, ‘şükür, hamdolsun’ derler, hallerine râzı olurlardı. Şimdi her şeyi olan insanlar, daha yukarısını isteyerek, devamlı hallerinden şikâyet ediyorlar. Bir de şu var, insanlar öyle bencilleştiler ki, evlerin bereketi yaşlılarını tıpkı Avrupalılar gibi huzurevlerine göndererek, onları evlerin dışında bir başına yaşamaya terk ettiklerinden beri, evlerden bereket eksilmiştir. Yine topluma emânet olan dul-yetim-ihtiyar ve düşkünler ihmal edildiği için ve daha başka pek çok sebepten dolayı toplumlardan bereket kalkmıştır.
Bereketi ihsan eden Yüce ve Aziz Allâhu Teâlâ’dır. O Rezzâkı Hakîm’dir, Zül Celâli Vel İkram’dır, Yeter ki biz O’nun yoluna râm olalım, Kitâbullâh’ını hayâtımıza rapt edelim: “Şüphesiz ki, Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.” (Zâriyat, 58) O’na dayanan aldanmaz, O’na güvenen yanılmaz. Kimse rızık endişesinde olmasın, Allah Vekil olarak herkese yeter vesselam. Hayırlı Cumâlar.