GENEL SEKRETER ERCAN USLU
Tahir Akyürek’ten nöbeti devralan Uğur İbrahim Altay, kendi kadrosunu oluşturmaya devam ediyor...
Son olarak KOSKİ Genel Müdürü Ercan Uslu’yu Büyükşehir’in Genel Sekreterlik görevine getirdi...
Ercan Uslu kimdir?
Tecrübeli bir bürokrat olduğu kesin...
Tecrübe konusuna girmeye gireriz de, çıkması biraz zor olur gibi...
Çünkü, bir kamyon dolusu “apolet”i var...
Hangi birisini yazalım?
Bu şehirde doğan, bu şehirden doyan, bu şehirde yaşayan bir hizmetkar...
Belediyeye 1991’de adım atmış...
Yıl 2019 ve 28 yıldır bu kuruma, daha doğrusu, doğduğu ve doyduğu şehre hizmet ediyor...
Dolu bir adam...
Burası net...
Ercan Uslu’nun 28 yılına bakıldığı zaman, Büyükşehir Belediyesi’nde yeni yol haritasının nasıl şekilleneceğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz...
Allah yolunu açık etsin.
xxx
KOSKİ’NİN YENİ GENEL MÜDÜRÜ AHMET DEMİR
Benim yakından tanıdığım, hem doğru, hem dürüst, hem akıllı, hem de çalışkan bir bürokrat...
Geldiği yerlere “liyakat”la gelen bir isim...
Emmisi ya da dayısı olmadan, çalışkanlığı ile başarı merdivenlerini tırmanan bir isim KOSKİ’nin yeni Genel Müdürü Ahmet Demir...
Büyükşehir Belediyesi’nin en yumuşak karnı olan “su”yun başındaki isim...
Üreten bir adam...
Görev yaptığı birimlerde koltuğa yapışanlardan değil, tam tersi yerinde durmayan, iş kovalayan ve işinin de uzmanı olan bir adam...
Suyun hallerini de bilir, suyun önemini de...
Daha net ve açık konuşmak gerekirse, 1992’den bu tarafa Konya’nın suyuna dokunan isimdir Ahmet Demir...
Şimdi işi biraz daha zor, ama zoru kolaylaştıracağından yana zerre kadar kuşkum yok...
Özellikle faturalar noktasında, Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’la kafa patlatacaklardır...
Çünkü, Uğur Başkanın da rahatsız olduğu konuların başında yüksek su faturaları geliyor...
Bir hal çaresi bulacaklardır kuşkusuz...
Sevgili Ahmet Demir’in de yolu açık olsun...
O koltuğu kesinlikle dolduracak bir isim.
xxx
GAZETE BAYİLERİ
Ben, bizim sorunları yazdıkça bazılarının hoşuna gitmiyor...
Ya da “bu kadar karamsar olma, düzelir” falan diyorlar...
Ben de kendilerine, kendim için değil, gelecek nesiller, yani üniversitelerde iletişim okuyan ya da okuyacak çocuklarımız için endişeli olduğumu anlatmaya çalışıyorum...
Anlayabilirlerse tabi...
Çünkü, “ne kadar anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır” demiş ya Hazreti Mevlana, benim anlattığım da işte öyle bir şey...
Ne kadar anlarlarsa artık.
xxx
Bu işin bir boyutu...
Bir başka boyutu da; artık insanlar gazete okumuyor veya gazetelere ya da gazetecilere güvenmiyorlar!
En acı olanı da bu...
Kendi meslektaşlarımıza soruyorum, “gazete alıyor musunuz ya da gazete okuyor musunuz?” diye dağlardan taşlardan ses geliyor, benim meslektaşlarımdan “tık” yok...
Kendisi gazete almayan, çocukları gazete okumayan gazetecinin, okuyucuyu “gazete almıyor” diye eleştirmeye hakkı var mı?
Yok.
xxx
Neyse...
Ben esas konuya geliyorum...
Çok uzatmayacağım...
Cumartesi günü gazete almam lazım...
Evimin bulunduğu semtte zaten yok...
Onun için çarşıya geldim...
Gazete bayi arıyorum...
“Türbeönü”nde yok...
“İstanbul Caddesi”ne gittim, orada da yok...
Eski “Sümerbank”ın arkasında dolmuşların kalktığı caddede vardı bir gazete bayi, adam para kazanmadığı, daha doğrusu müşteri olmadığı için dükkanı kapatmış...
“Dükkanı” derken, gazete satmayı bırakmış...
Sonra, “Kadınlar Pazarı”, “Bedesten”, “Kapı Cami” civarlarını da dolaştım, bırakın gazete bayini, gazete okuyan tek kişiye rastlamadım...
Biraz daha dolaştıksan sonra, umutsuzca “Çelikkaya”lar AVM’ye girdim...
“Olmaz ya, bir şansımızı deneyelim” dedim, benimle birlikte gazete bayi arayan Abdullah abiye...
Para kasalarının olduğu, hem de görünebilir bir yere, hemen hemen bütün gazetelerin sıra sıra dizildiği rafı görünce içimden “Helal olsun Ali Çelik sana” dedim...
Umarım bütün “Çelikkaya” AVM’lerde gazete rafları vardır...
Ali Çelik’in gazete satışından kazanacağı üç kuruş meselesi değil, mesele insana hizmet etme meselesi...
Bu yönüyle Ali Çelik’i yürekten kutlarım.
xxx
Tekrar kendi meselemize dönersem; bizim mesleğin tükenişi, gazete bayilerinin de tek tek kepenkleri indirdiğinden belli olmuyor mu?
Daha önce de yazmıştım...
“Çabalama kaptan ben gidemem” diye...
Sektörün ekonomik kısmı gibi, insani kısmı da yerlerde sürünüyor...
Dolayısıyla da çabalamanın bir manası yok...
Özetlersem; sokaktaki adam bizi, biz de sektördeki gidişatı beğenmiyorsak, gazetecilik yapmakla, gazete yapmanın ne anlamı var?
Okunmuyorsan, alıcın ve itibarın da yoksa, neyin derdindesiniz, ey ahali?