"Ağzındaki lokmayı önce iyice çiğnemeli ve ondan sonra yutmalısın yavrum. Çiğnemeden yutma sakın! Büyük lokma yeme. Bu çok tehlikelidir... Çok! Boğulursun en basiti. Fakat bilir misin, gerçi bilmezsin henüz çok küçüksün ama şimdiden söyleyeyim sana, 'büyük lokma ye ama büyük söz söyleme" demişler büyükler. Hani büyük söz söylemek, büyük lokma yemekten bile daha ciddi ve riskli bir iştir, yani."
Böyle konuşan büyükannesine, neden ama neden öyle söylediğini sordu, torunu olan küçük kız. "Büyük söz nedir ki?" dedi. Bilge kadın ise, şöyle cevapladı onu:
"Hayatta hiç bir zaman, 'ben şunu yapmam' demeyeceksin mesela. Demeyeceksin yavrum! 'Ben kendimi tanırım, bilirim' falan... Asla! Bir kere öyle dedin mi, gerçekten öyle mi dedin? Eh, hangi aklınla ve cüssenle meydan okudun ki şimdi? Cesaret değil, cüret denir buna; cesaretin ahmakçası denilir. Bir kere 'Al bakalım' deyiverdi mi o devasa ve gizemli sistem, önünde sonunda yersin o sözünü. Yersin. Büyük lokmayı da, büyük sözü de, zokayı da yer yutarsın afiyetle."
Bu soyut ve sırlı gerçeklere ve gizemlere karşı içinde her zaman geniş açılı bir meyil ve karşı konulamaz bir çekim hisseden çocuk, sıcak çayına batırdığı bisküvisini tam zamanında çekip aldı o sırada oradan. Lezzetli lokmasını, yumuşak ve kırılmamış haliyle, öylece ağzına götürdü. Bu zamanlamadaki aynı incelik, aklındaki soruyu da inceldiği yerden kopardı o an. "Neden öyledir peki, büyükanne?" diye sordu nihayet.
"Bu yaşıma geldim ama ben de hala tam anlayamadım bunu. Emin olamıyorum. Tahmin yürütebiliyorum ancak. Sanırım, 'Ben şunu yapmam. Yapanlar nasıl yapmış?' diyebilecek kadar o kendinden emin oluş ve duruş hali, kibirlice bir durum. Burnu büyüklük, basbayağı! Meydan okumak, rest çekmek gibi bir şey... Sen kime rest cekiyorsun peki? Karşına alip meydan okuduğun şeyin -sistemin- gücünün ve büyüklüğünün farkında mısın? O anda uyku halinde olan bir potansiyele, bir olasılığa karşı baş kaldırırak onu kışkırtıyorsun açıkça, öyle mi? Uyuyan bir devin uyandığı bir masal gibi düşün bunu, kızım. Hiç de masal olmayan bir gerçek gibi düşün, ya da. O uyuyan dev, hele bir kez uyanmayagörsün! O zaman hayatın ezber bozuculuğunu, ters köşelerini, sağ gösterip sol vuruşlarını muhakkak öğrenir, dahası, öğrenmek zorunda kalırsın."
Aklı yaşından daha büyük olan küçük kız, çayını ve önünde duran tabağın içindeki bisküvilerin hepsini yiyip bitirmişti, bilgeyi dinlerken. Sonra bir de bakti ki, o da ne?! Hic bir zaman sevmediği, sevemediği, "asla yemem" dediği bisküvilerdendi bunlar... Büyükannesinin onları az önce getirip önüne koyduğunu bile fark etmediği bisküviler. O uyuyan dev bir kez uyandı mı, ne gözde bir görüş hüneri, ne de başta bir parça akıl bırakıyordu geriye demek ki.
Büyük Lokma
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.