Günümüzde dünya daha önce görülmemiş bir hızla değişiyor. Teknoloji, iletişim ve küreselleşme gibi etkiler, hayatımızı birçok açıdan dönüştürüyor. Ancak, bu dönüşümün getirdiği fırsatlar kadar tehlikeleri de göz ardı etmemeliyiz.
Bir yanda büyük güçlerin çarçur edeceği bir düzene doğru hızla ilerliyoruz. Doğal kaynakların hoyratça tüketilmesi, gelir eşitsizliğinin artması, çevre tahribatı ve insan haklarının göz ardı edilmesi gibi sorunlar karşımızda duruyor. Peki, bu gidişata "dur" deme zamanı gelmedi mi?
Evet, bu yeni düzene dur deme zamanı geldi. Ancak bu, sadece siyasi liderlerin veya büyük kuruluşların sorumluluğunda değil. Her bireyin, her ailenin, her topluluğun üzerine düşen bir rol var. Sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları edinmek, çevre dostu ürünlere yönelmek, eğitim ve farkındalık çalışmalarına destek olmak gibi adımlarla bizler de bu değişimi yönlendirebiliriz.
Samimiyetle söylüyorum ki, gelecek nesiller için daha adil, daha temiz ve daha yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğu hepimizin omuzlarında. Kendimizden de vazgeçmiş değiliz tabii ki. Ama dava Hz. Âdem’den (a.s) beri aynı dava. Maddi gücün büyük kısmını elinde bulunduran şeytani güçlerin kısa vadeli çıkarlarını değil, gelecek kuşakların refahını düşünmeliyiz. Rahmetli Erbakan Hocamızın da söylediği gibi:
“Ekonomik hayatımızdaki tüm şikâyetler klinik tespitlerdir. Bu tespitler yetmez. Mikrop nedir? Asıl o mikrobu tespit etmek, mikrobu ortadan kaldırarak, tedavi etmek lazım. Bu mikrop, materyalizm mikrobudur. Maneviyatçılık yerine materyalizmin hâkim olması mikrobudur. Bu mikrobu tanımak lazımdır.”
Bunu söylerken birileri aksi bir çalışma yaparak gelecek nesli ifsat etmeye başladı bile. Nasıl mı? ‘Z Kuşağı’ kavramını kitle imha silahı olan yayın ve organlarıyla yayarak! Dediler ki; ‘Vay efendim Z Kuşağı şöyle kötü, böyle ahlaksız, materyalist, deist’ vs. şeklinde zihinsel bir kodlama başlattılar. Hem de gençlere özellikle duyura duyura. Psikoloji ve diğer sosyal bilimciler çıksın bir neslin, toplumun geleceği nasıl şekillendirilir, fitne tohumları zihinlere nasıl ekilir anlatsın! Ben size şöyle anlatıyım kısaca; ‘Söz Büyüdür’. Umarım anlatabilmişimdir Âmin. Ve bu fitne söylemlerin ardından yerel tv kanallarında ki çokbilmiş sunucular, alanında ki düşüncesiz uzmanlar dahi bu kavramı ısıtıp ısıtıp gündemde tuttular. Yani kısacası delinin biri kuyuya bir taş attı, diğer -söz de- samimi ve ‘ay gençlerimizi korumalıyız’ diyen fotojenik cahiller de kuyuya atladılar. İlber Ortaylı Hocanın da dediği gibi Yarı Cahili Yerden Yere Vuracaksın!
Ekonomi ile alakalı birçok yorumda bulunabiliriz, fikirler sunabiliriz. Ama önce iktisadın öznesi olan insanı tanımalıyız ve bunun için çalışmalar ve fikirler üretmeliyiz. Ayrıca insanı tanırken dostu ayrı düşmanı ayrı tanımamız gerekmektedir. Ve bunun için ise Allah’tan feraset ve basiret dilemeliyiz. Duanın kabul olması için ise önce Allah rızası için en azından eyleme geçilmesi gerekmektedir. Şimdilik çok uzatmak istemiyorum. Konuştuklarım iktisat ve ekonomiden bağımsız değildir! İnsan olarak, insan için gerçek bir mücadele başlatmaz isek büyüden kurtulamayız ve ekonomi ve politika yapıcılara çok söylenir dururuz kahvehane ve oturma grubu köşelerinde. Arşivlere bakın hep aynı tantana.
Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere dönüşebilir. Birlikte hareket ederek, bu yeni düzene dur diyebiliriz. Gelecek için umudu yeşertmek ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek elimizde. Söz uçar yazı kalır diye biz de âcizane bir köşeye yazalım dedik. ‘Ben’liğin ölçüsüzlüğünden Allah’a sığınırız.