Muhterem kardeşim Büşra DURMAZ…
Kötülüğün kol gezdiği, merhametin kalmadığı, hayvan yavrularına dahi işkence edildiği bu zamanda; görev tanımınızı aşarak yapmış olduğunuz hareket, ruhu ölmüş bu çağda sadra şifa olmuştur.
Zamanın daha dün dediğimiz anında dünyaya gelmiş bir kız çocuğunun, birkaç ay evvel dünyaya getirdiği yavrusunu ölüme terk edişine şahit olduk. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde yapayalnız kalan bir yavrucağa yetişmeniz ve ona karşı tavrınız, kayıtlara geçen çağrı gereği sorumluluğu üzerinizden atmak olmaması; sadece o kız çocuğu için değil, insanlık başta olmak üzere tüm canlılar için bir umut ışığı oldu. Umudun bu ışığı öyle kuvvetli yanacak ki sadece hayatta olanlara değil, toprağa verdiklerimize de faydalı olacak. Kim bilir hangi mevtadan kalan güzel bir ahlakı tekrar insanlığa kazandırdınız.
Ölümsüz olan iyiliği unutulduğu yerden çıkarmanız, karnı acıkan sabîye anne şefkatiyle yaklaşarak sütünüzü vermeniz, yaşını dolduran kızınızın küçülen elbiselerinden -Evlatlar büyümez! Elbiseleri küçülür…- getirip giydirmeniz, hastanedeki tedavi sürecinde ve yetimhaneye nakil sürecinde yanında olmanız, farz-ı kifaye görevini yerine getirerek sadece Nisa Mihriban bebeğe değil bu zamanda yaşayan bütün insanlara iyilik ettiniz. Bir Alman psikiyatrisin dediği gibi: “Bir toplumun medeniyet ölçüsü en güçsüzlerine, en dezavantajlılarına nasıl davrandığıyla ölçülür”. Siz de bu hareketiniz ile insanlara sadece iyilik etmekle kalmadınız aynı zamanda medeniyetimizin insana verdiği değerin ne olduğunu göstererek; utanması gerekenlerin utanmasına, düşünmesi gerekenlerin düşünmesine, kafasını kaldırmaması gerekenlerin boynu eğik dolaşmasına, şükretmesi gerekenlerin de şükretmesine vesile oldunuz.
Bizler hayatın akıp giden temposunda pek unutkan hale geldik! Yokluğunu hiç görmediğimizden, aşinalık bizi şükürsüzlüğe itti. Babasının “kızımmm” diye hiç sarılmadığı, annesinin belki de doya doya koklamadığı Nisa Mihriban bebeğe; sizin sıkı sıkı sarılmanız, anne şefkatini hissettirmeniz ve onu severken gözlerinizin içinin gülmesi, bizleri derin bir hüzne boğdu. Bu öyle bir boğuluş ki; nefes alıyoruz ama yutkunamıyoruz, gözlerimiz buğulanıyor ama kalbimiz yerinden çıkmıyor, boynumuz bükülüyor ama saçlarımız aniden ağarmıyor. Sehms FRIEDLANDER’in dediği gibi: “Acıyla girip ölümle çıktığımız bu dünya, belli ki daima Allah’ın yardımını dilenmemizi gerektiren çetin bir yer”.
Geçici olan bu dünyada kırılgan hayatları yaşıyoruz. Her nefeste hayatımızın biraz daha kısaldığını fark ederek yaşamamız, geriye baktığımızda yaşananların göz açıp kapatmak gibi bir andan ibaret olduğunu görmemiz, gelecek günlerin muamma hali… Belki de bundan dolayı halimize hep hüzün hâkim.
Sizin zor durumda olan bir bebeğe yetişerek farz-ı kifaye’yi yerine getirdiğinizi ve üzerimizdeki ağır bir yükten bizi kurtardığınızı söylemeye çalıştık. Toplumumuzda ardı arkası kesilmeyen bu yükleri taşımak artık herkese farz-ı ayn olmuştur. Herkesin sorumluluğu olan bu görev neslimize karşıdır, ailemize karşıdır, evlatlarımıza karşıdır… Hazcılığın yegâne amaç olduğu bu zamanda merhameti tüm insanlara göstermek iyiliğin başlangıç noktası olacaktır. “Gençlerimizi merhamet aşısıyla büyütmezsek, merhametin kumaşıyla onları dokumazsak, içlerine bir merhamet mayası atmazsak, ülkemizin yarınları tehdit altındadır” dedi, Kemal SAYAR.
Anne şefkatiyle yaklaştığınız, sütünüzü emzirdiğiniz ve bir nevi evladınız olan Nisa Mihriban bebeğin vefat haberini aldık. Öncelikle başınız sağ olsun. Evladınız hükmünde olan bu günahsız, insanların evlatlarından kaçacağı o dehşetli günde belki size koşacaktır, size şefaatçi olacaktır. Birkaç yudum sütünüz, birkaç saatlik ilginiz ve evinizden getirdiğiniz bebeğinizin birkaç küçülen elbisesi ile belki nihai mutluluğa ulaşacaksınız.
Merhametinize şahit olduk ve elimizdeki nimetlerin kıymetini daha iyi anladık. Farkında mısınız bilmiyorum ama bu mektubu kaleme aldığımda yazının tam ortasındayken derin uykulara dalmış evlatlarımın başucuna gidip onları daha farklı öptüm, kokularını içime çekerek…
Her bebek annesini emerken, babası tarafından şefkatli şekilde izlenmek ister.
Şimdi merhamet zamanı, her ne kadar tıkanan boğazımız yüzünden yutkunmak mümkün olmasa da…