Bunları Biliyor muyduk Acaba?

Ahmet Güldağ
Bilhassa Birinci ve sonrada İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk’ün azim ve zekâsını kahramanlık olarak eksik hatta kendilerine göre yöneltme şeklinde gösterilse de teknik azim ve buluşuşlarla mücadelemizden nedense bahsetmemiş olmaktayız.
Halk arasında meşhur bir tekerleme vardır. Türk’ün iyi başlayıp sonunu getirmemesi bakımından söylenen
“Türk, Alman gibi başlar Türk gibi bitirir” diyerek, sözde iş geliştirmemiz üzerinde olmadığımızı belirtmek için bu sözü çıkaranlardır…
Bu oluşum bilerek veya bilmeyerek isteyen tarihi şahsiyet ve elitlerin tutumlarından kaynaklanmakta olup...
Müteşebbislerin önü daima kesilerek, komisyon veren yabancı devletten almayı yeğleyen kişilerin meydana getirdiği de bir vakıadır.
Tabii bu şekil komisyonlu alımlar şimdileri kokusu çıktığı gibi yakın yıllara kadar devam ettiği de anlaşılmaktadır.
Yazılarımı yıllar evvelinden izleyen okuyucularım hatırlarlar. İzleyemeyenler gazetenin internet Web sayfalarında ki arşivden araştırabilirler.
Uçak imalinde kendi imkânları ile ileri giden Rahmetli Vehbi Bey, Rahmetli Nuri Demirağ ve uçak bombası imal eden Rahmetli Şakir Zümreler’in ileri atılımları zamanın Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından desteklenirken…
Vefatı sonunda ihale edilen altmış uçağı bile almamakla kalmayıp birde elinden uçak alanının alınması yanında vergi borcuna boğup iflasına sebebiyet vererek ilerlemesinin durdurulması yanında…
Bombacı Şakir Zümre’yi de soba imalatı yapmasına yönlendirme de ki oluşumu meydana getirenlerin işlemidir.
Bu günlerde zekâ fışkıran teknik adamlarımızın, ancak yeni yeni İnsansız Uçak ve diğer işlemleri başarmaları aslında dedelerinden kalma gayretinden başka bir şey değildir.
Ne yazık ki böyle atılımlar teşvik edileceği yerde uçak fabrikasının bile kapatılması dikkate şayandır ve yabancılara bağlı kalmamızın sebebi olmaktadır.
Vatanına bunu yapanları, birde kahramanlıkları (ki oda hakikaten varsa) ortaya atarak göklere çıkaran elitler acaba hiç mi vatanlarını düşünemezler gibi düşünceye saplanıyorum. Olayları öğrendikçe.
Bu zekâ içinde olan ilim ve teknik adamlarımızı, uçak kazası, intihar vb. yolları içinde kaybetmemiz de ayrı bir fasıl!
***
Yazımın konusunu içeren esas olay Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nda, uçağımız yetersiz iken bunu çoğaltabilip harikalar yaratan teknik adamlarımızın gayreti yanında kahraman pilotlarımızın yaptıklarını sizlere sunmaktır.
Bu arada rahmetli askerlik dersi albay hocamızın (ismini hatırlayamadım) Çanakkale Savaşı’nda ki bir kahramanlık olayını anlatımını sizlere de sunmak isterim.
Topçuların komutanı top başında olan komutana telefonla emir veriyor.
“Düşmana on yerden top atınız” diye
Emri alan komutan “Nasıl olur Komutanım. Elimizde bir tane top var…”
Emri veren bağırıyor “hiç mi soba borusu yok orada. Onları birkaç yere mevzilendirin ve top arabasını bu yerlere taşıyıp ateş edin”
Topçu komutan aynen yapıyor. Ve düşman gemileri hayli yerden topa tutuluyoruz diyerek geri çekiliyor.
Bu hareketler Türk’ün zekâsının imkânsızlıklar içinde neler icat ettiğinin resmidir.
***
Gelelim savaş sırasında uçak meydana getiren ve savaşan kahramanlarımıza.
Yazar Kansu Şarman’ın yıllar evveli yazdığı “Milli Mücadelede Hava muharebeleri” başlıklı belgeli fotoğraflı yazıdan bazı parçalar.
“Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma birkaç eski uçakla, bozuk uçak parçalarını Eskişehir Şimendifer Atölyesi’nde (dikkat edelim anlatımın hayli evveli yıllara ait olduğunu belirten kelimeler) bir araya getiren Türk havacıları, Milli Mücadele’nin tüm safhalarında hem keşif görevi yaptılar hem de düşmanla savaştılar” diyerek başlanan yazıda…
Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa 25 Ağustos 1922’de Cephe Tayyare Bölük Komutanı’na 26 ağustos 1338 (1922) günü ordunun umumi taarruza geçeceği dolayısıyla düşman yerlerinin keşif yapılmasına ait emir verdiği belirtilerek. Özetle;
“Hava çok kötü olmasına rağmen düşman uçakları ile 4 hava muharebesi neticesi birini düşürüp diğerlerinin kaçtığı anlatılırken, tayyarecilerin uçak ve yedek parça açısından da büyük ganimetler elde ederek sonuçlandırdılar” demekte ve devam etmekte;
“Oysa Birinci Dünya Savaşı sonunda ordunun tüm birimleri gibi, havacılar da her şeyini kaybetmişti…. Eldeki uçaklar hurda haline gelmiş makinelerden, ya da düşmanla yapılmış muharebede ele geçirilmiş kullanılmaz uçaklardan ibaretti. Bunlar Eskişehir’de ki Şimendifer Tamir Atölyesi’nde 20 subay pilot, teknisyen ve yer hizmetli yanında, sivil 10 pilot ve makinist ile tamirci olmak üzere kırk kişi tarafından onarılarak kullanılır hale getiriliyordu… Ancak yedek parça ve tamir malzemesi yoktu. Çoğunluğunun yurt dışından gelmesi gereken parçalar, kaçak yollardan İstanbul’da ki gizli teşkilat “Felah gurubu” tarafından ve işgalci kuvvetlerin depolarından rüşvet karşılığı temin ediliyordu.
Bu durum öyle bir hal almıştı ki uçakların bir bölümü kanatlarında kullanılan emayit adlı özel kaplamanın eksikliği nedeniyle yumurta akı(!) ve patatesten yapılan karışımın sürüldüğü brandalar kullanılarak uçuruluyordu. Bunları gören Fransız siyaset adamı Franklin Bouillion “Ne delice kahramanlık elbette kazanırsınız azizim” demekten kendini alamamıştı. Fransa ve İtalya’dan alınan silahsız uçaklara eski Alman uçaklarında ki maksim makineli tüfekler takılmıştı bunlardan bazıları kendi pervanesi arasından kurşun geçirince pervane kanatları delinmekte idi…”
“Kurtuluş Savaşı boyunca Türk tayyarecileri Yunanlıların 15 uçağını sağlam ele geçirip 10 uçağını da tahrip ettiler. Kaybımız ise üç uçaktı”
Çok uzun anlatım içinde resimlerle donatılmış bu yazı ibretle okunacak değerde. Yazar Kansu Şarman’a verdiği bilgiler için teşekkürlerimizi sunmak borcumuz olmalıdır.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.