Bundan yıllar önce...

Ayşe Aslı Duruk

Parlak, albenili, göz alıcı... Hele ki ne cafcaflı! Bu, pek neşeli bir karnavaldan çıkıp gelmiş olan halini, ihtişamını ve güzelliğini betimleyebilmek için tüm bu sıfatların bile yetersiz kaldığı bir ambalaja sahip olan bir paket -belli ki göksel bir hediye- getirilip kapımın önüne bırakılmıştı, bir sabah!

Hatırlıyorum.

Bu mucizevi sürprizin üzerimde oluşturduğu heyecanın yüzünden kalbimin durmaması için güçlü bir şekilde yutkunmuştum, önce bir. Hatırlıyorum.

Kendimi bildim bileli, yana döne aradığım bir şey, ne cömertliktir ki, getirilip kapımın önüne konulmuştu sanki kendiliğinden, biliyordum. Ne şans!

Hoş... O güzelim ambalajın altında olan paketin içinde ne olduğu, bilgimin dışındaydı. Fakat sezgi işte... Hisler. Anlamanın, bilmekten daha büyük olduğunu biliyordum bir yerlerden, duymuştum. Ve ben de anlamıştım işte: o paketin içinden tam bana göre, bal gibi benim için, buz gibi benlik bir şey çıkacaktı. Hatırlıyorum.

*

Hemen paketi kapının önünden alıp, uçarcasına odama geçtim heyecanla. Kapıyı kapattım. Ambalajı o kadar güzel olan bir paket, içinde kim bilir neyi saklıyordu acaba? Onca zaman neyi arıyor olduğunu, ancak onu bulduğu zaman anlayan bir bilincin gelip beni ele geçirmesine, kendimi tamamen teslim ettim, seve seve. Odamda. O sabah. Hatırlıyorum.

Ben odamda, paket kucağımda... Ambalaj, ortalık, gözlerim... Her yer ışıl ışıldı, inanın! Yavaşça açtım paketi. Ambalajı, ona bir zeval getirmemek için ellerim titreyerek, nazikçe ve insan üstü bir özenle açtıktan sonra, paketin içinden çıkan şeye baktım şaşkınlıkla. Bakakaldım. Paketin içinden çıkmayan şeye bakakaldım, daha doğrusu!

**

Boştu, boş!

Evet paketin içi boştu, sevgili okurlarım. Bir şey yoktu. Hatırlıyorum!

Boş kutunun içinden çıkan hiçlik, kısa sürede ortalığa yayıldı. Bir başkasını zehirleyecek olan o gaz, niyeyse, kimyama uyumlu bir simya oluşturuyor ve beni zehirlemiyordu ve fakat. Demiştim ya, "tam bana göre, bal gibi benim için, buz gibi benlik bir şey." diye... Haklıymışım bunu söylerken... Doğruymuşum.

**

Söz konusu hiçlik, başta, hüsran ve isyan gibi insanî ve coşkun duygulara ve tepkilere yol açtı bünyemde pek tabi ki. Her beşerde gözlemlenebilecek hallere, işte... Bu kısımdan hiç bahsetmeyeyim de canınızı sıkmayayım şimdi. Es geçelim. Bana kalsın.

Fakat yazının bu kısmından itibaren, buraya kadar kullanageldiğim geçmiş zaman kipini, şimdiki zaman kipiyle değiştirip, öyle devam etmeliyim. Ama durun, son bir cümle gelmeli önce:

O odanın içinde yıllarca durup bekleyerek, o hiçliği ciğerlerime çekip teneffüs ettikçe bir başkalaşıma uğradım ben.

**

Ve bugün, Kafka'nın, bir böceğe dönüşümü anlatan ünlü Dönüşüm romanındaki gibi, bambaşka bir kimliğe bürünmüş bir durumdayım. Kan grubum, göz rengim... Başka.

Şimdi aranıza çıkmayışım, tarafınızca 'yalnızlık' olarak isimlendirilen bu hal, o başkalaşımdan mütevellit. Zira bir görseniz, "Lanettir bu!" diyeceğiniz bu hali bir şekilde bertaraf etmeye, ya da, etkisiz hale getirmeye çalışırdınız. Hoş, bir kısmınız da bu dünya dışından sanacakları varlığı ilah edinir ve bu günaha beni de alet ederdi, putlaştırma eylemlerinden ve sapkınlıklarından ötürü. Zira aklınızın çoğu, hala o en başta sözünü ettiğim ambalajda sizin, öyle değil mi?

Hiçlik konusunu ise es geçelim. Bana kalsın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.