Konya ve Konyaspor bir yıl aradan sonra yeniden Süper Lig’e çıkmanın sevincini yaşadı. Her şeyden önce bu coşkuyu yaşatanları, bu şehri sevince boğanları kutluyorum. Ayrıca formasından dökülen terin her damlasının bir inci tanesi kadar kıymetli olduğunu düşündüğüm futbolcuları tek tek kutluyorum.
2008-2009 futbol sezonunda yaşananlar, hani dün gibi aklımda derler ya şampiyonluğun coşkusunu yaşarken öyle gözlerimin önündeydi. Konyaspor uzum emekler sonucunda çıktığı Süper Lig’e veda etmenin hüznünü yaşamıştı. Bu hüzünle birlikte sahipsiz kalmanın verdiği acı ise hala yüreklerde duruyor. “Bu mutlu günde bunu hatırlatmanın ne gereği var” diyecekseniz eğer, umarım bu hatırlatma gözleri açık tutmamıza vesile olur.
Konya’nın yaşadığı o kara sezonda, ligin son haftasına gelene kadar hesaplar kitapla yapıldı. Hepimiz yüreğimizi ortaya koyduk. Kendi çapımızda mücadele ettik. Gelen tehlikeyi her fırsatta hatırlattık. Ama kader diyelim yazılan geldi başa.
Sonrasında ise oldukça sancılı bir süreç geçirdi Konyaspor, sahipsizliğin en büyük acısını bu günlerde çektik. Bir belirsizlik, bir panik havası hakim oldu o günlerde. Lige veda etmemizle birlikte birden bire ortada kalmıştı kulüp.
Bu karmaşa ile birlikte Konyaspor için şahsi bir mücadele veren Zeki Çimen’in teknik adam ve futbolcu transferi ile ilgili yaptığı çalışma örnek gösterildi ve Konya protokolü taşın altına elini koymaya başladı.
Yine sancılı bir dönemin ardından Konyaspor başkanını buldu ve yeni sezonun temelleri atılmaya başlandı. Kartal’ın efsane teknik adamı Hüsnü Özkara ile anlaşıldı ve yeşil-beyazlılar, sezona iyi bir başlangıç yaptı ve ilk yarıyı lider bitirdi.
Devre arasında Konyaspor’un karşısında yine imkansızlıklar ve sahipsizlik vardı. Eksiklerini gören bütün takımlar yaptıkları transferlerle takımlarının mücadele gücünü artırırken biz, borçlarımızdan dolayı olan biteni seyretmekle yetindik. Ve korktuğumuz başımıza geldi irtifa kaybetmeye başladık.
Bu dönemde kalması ve gitmesi konusunda farklı görüşlerin belirtildiği teknik adam Özkara ile yollar ayrıldı ve takımın başına Fut Yaman getirildi. Kısa bir çalışma süresinin ardından yeşil-beyazlılar sezonun en doğru adımlarından birini attı ve göreve Ziya Doğan’ı getirdi. Ziya hoca, çalışma sistemi, hırsı ve başarıları ile Türkiye liglerinin en çok aranan teknik adamlarından bir tanesi.
Başarılı teknik adamın belki elinde sihirli bir değneği yoktu ancak kısa sürede takımı toparlamayı, futbolculara öz güvenlerini kazandırmayı kısaca Konyaspor’u Süper Lige taşımayı başardı.
Gerek İstanbul’da gerek Konya’da coşkuyu, sevinci, onuru hep birlikte yaşadık. Bank Asya’da misafir olduğumuzu gösterdik ve hak etiğimiz yere geldik. Süper Lig’den Bank Asya’ya düşen Kocaeli ve Hacettepe gibi dağılmadık. Ayakta kalmayı başardık.
Şimdi asıl önemli olan bundan sonrası…
2009-2010 futbol sezonunda neredeyse bir Anadolu devrimi yaşandı. Osmanlı’nın Başkenti Bursaspor, Süper Lig’de şampiyonluğu 3 büyük takımların elinden almayı başardı. Selçuklu’nun Başkenti Konyaspor ise Süper Lig’e geri döndü.
Anadolu devriminin mimarlarına şöyle bir bakıldığında arada çok büyük farkların olmadığını görüyoruz. Şehir olarak çok farklı değiliz. Sanayisi, gelişimi, ekonomisi ve futbol açısından bakıldığında potansiyeli aman aman bir fark yok arada.
Benim gördüğüm en büyük fark futbola bakış açısı. Bursa her açıdan kenetlenmiş, her platformda yani başarıda ve başarısızlıkta sürekli takımlarının yanında ve destekçisiler. Buda sürekli kazanmayı öğrenmenin en güzel yolu bence.
Bizim neyimiz eksik…
Söylemesi biraz acı geliyor ama bizdeki tek eksik bu. Konyaspor’un başarıya en yakın olduğu dönemde ‘biz varız, buradayız’ diyoruz. Sancılı döneme girdiğimizde ise coşkuya ortak olanları ara ki bulasın…
İnşallah bundan sonra gözümüz hep açık olur. Birbirinin kuyusunu kazan insanlar topluluğu olmaktan kurtulup, başarının her zaman her yerde kenetlenme ile geleceğinin bilincini taşıyan bir ekip haline geliriz.
İşte o zaman Konyaspor’un yolu açık olur…
2008-2009 futbol sezonunda yaşananlar, hani dün gibi aklımda derler ya şampiyonluğun coşkusunu yaşarken öyle gözlerimin önündeydi. Konyaspor uzum emekler sonucunda çıktığı Süper Lig’e veda etmenin hüznünü yaşamıştı. Bu hüzünle birlikte sahipsiz kalmanın verdiği acı ise hala yüreklerde duruyor. “Bu mutlu günde bunu hatırlatmanın ne gereği var” diyecekseniz eğer, umarım bu hatırlatma gözleri açık tutmamıza vesile olur.
Konya’nın yaşadığı o kara sezonda, ligin son haftasına gelene kadar hesaplar kitapla yapıldı. Hepimiz yüreğimizi ortaya koyduk. Kendi çapımızda mücadele ettik. Gelen tehlikeyi her fırsatta hatırlattık. Ama kader diyelim yazılan geldi başa.
Sonrasında ise oldukça sancılı bir süreç geçirdi Konyaspor, sahipsizliğin en büyük acısını bu günlerde çektik. Bir belirsizlik, bir panik havası hakim oldu o günlerde. Lige veda etmemizle birlikte birden bire ortada kalmıştı kulüp.
Bu karmaşa ile birlikte Konyaspor için şahsi bir mücadele veren Zeki Çimen’in teknik adam ve futbolcu transferi ile ilgili yaptığı çalışma örnek gösterildi ve Konya protokolü taşın altına elini koymaya başladı.
Yine sancılı bir dönemin ardından Konyaspor başkanını buldu ve yeni sezonun temelleri atılmaya başlandı. Kartal’ın efsane teknik adamı Hüsnü Özkara ile anlaşıldı ve yeşil-beyazlılar, sezona iyi bir başlangıç yaptı ve ilk yarıyı lider bitirdi.
Devre arasında Konyaspor’un karşısında yine imkansızlıklar ve sahipsizlik vardı. Eksiklerini gören bütün takımlar yaptıkları transferlerle takımlarının mücadele gücünü artırırken biz, borçlarımızdan dolayı olan biteni seyretmekle yetindik. Ve korktuğumuz başımıza geldi irtifa kaybetmeye başladık.
Bu dönemde kalması ve gitmesi konusunda farklı görüşlerin belirtildiği teknik adam Özkara ile yollar ayrıldı ve takımın başına Fut Yaman getirildi. Kısa bir çalışma süresinin ardından yeşil-beyazlılar sezonun en doğru adımlarından birini attı ve göreve Ziya Doğan’ı getirdi. Ziya hoca, çalışma sistemi, hırsı ve başarıları ile Türkiye liglerinin en çok aranan teknik adamlarından bir tanesi.
Başarılı teknik adamın belki elinde sihirli bir değneği yoktu ancak kısa sürede takımı toparlamayı, futbolculara öz güvenlerini kazandırmayı kısaca Konyaspor’u Süper Lige taşımayı başardı.
Gerek İstanbul’da gerek Konya’da coşkuyu, sevinci, onuru hep birlikte yaşadık. Bank Asya’da misafir olduğumuzu gösterdik ve hak etiğimiz yere geldik. Süper Lig’den Bank Asya’ya düşen Kocaeli ve Hacettepe gibi dağılmadık. Ayakta kalmayı başardık.
Şimdi asıl önemli olan bundan sonrası…
2009-2010 futbol sezonunda neredeyse bir Anadolu devrimi yaşandı. Osmanlı’nın Başkenti Bursaspor, Süper Lig’de şampiyonluğu 3 büyük takımların elinden almayı başardı. Selçuklu’nun Başkenti Konyaspor ise Süper Lig’e geri döndü.
Anadolu devriminin mimarlarına şöyle bir bakıldığında arada çok büyük farkların olmadığını görüyoruz. Şehir olarak çok farklı değiliz. Sanayisi, gelişimi, ekonomisi ve futbol açısından bakıldığında potansiyeli aman aman bir fark yok arada.
Benim gördüğüm en büyük fark futbola bakış açısı. Bursa her açıdan kenetlenmiş, her platformda yani başarıda ve başarısızlıkta sürekli takımlarının yanında ve destekçisiler. Buda sürekli kazanmayı öğrenmenin en güzel yolu bence.
Bizim neyimiz eksik…
Söylemesi biraz acı geliyor ama bizdeki tek eksik bu. Konyaspor’un başarıya en yakın olduğu dönemde ‘biz varız, buradayız’ diyoruz. Sancılı döneme girdiğimizde ise coşkuya ortak olanları ara ki bulasın…
İnşallah bundan sonra gözümüz hep açık olur. Birbirinin kuyusunu kazan insanlar topluluğu olmaktan kurtulup, başarının her zaman her yerde kenetlenme ile geleceğinin bilincini taşıyan bir ekip haline geliriz.
İşte o zaman Konyaspor’un yolu açık olur…