Türkiye çok sancılı günlerden geçiyor. Böyle durumlarda herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi, yükselen tansiyonun süratle düşürülmesi gerekir. Eğer demokrasi bir uyuşma ve anlaşma rejimi ise, bu, böyle olmalıdır.
DTP kapandı. Basında biri birine zıt söylemler dikkat çekiyor. Ağzı olan konuşuyor, eli kalem tutan yazıyor. Kimileri nerede ise DTP sütten çıkmış ak kaşık gibi idi, demeye getiriyor. Ama DTP ne zaman, PKK ile ters düşecek bir söylemde bulundu? Ne zaman PKK’nın eylemleri karşısında onları kınadı? Kınamak şöyle dursun bilakis, “bizden PKK eylemlerini kınamamamızı beklemeyin!” demediler mi? Bunlar ne çabuk unutuldu? Son sokak hareketlerinde onların ortalığı yatıştırıcı ne gibi bir davranışları oldu? Ne zaman DTP, bir miting yaptı ise, sonunda hep anarşik eylemler görüldü. DTP hâlâ ortalığı germe peşinde değil mi? Bu durumda herkesin külahını önüne koyup, “Nerede hata yaptık” diye düşünmesi gerekmez mi?
Anayasa Mahkemesi bazı şahıslar hakkında dikkatsiz davranmış olabilir. Fakat, mevcut mevzuat dikkate alındığında Yüce Divan’dan başka türlü bir karar beklemek mümkün değildi. Eğer siyasilerden birileri, parti kapatmanın yanlışlığını düşünüyor idi ise, böyle bir düzenlemeyi Meclis’ten geçirip, parti kapatmayı zorlaştırması gerekirdi.
Aslında Yüksek Mahkemelerin amme vicdanını rencide edecek, tartışmalara sebep olacak kararlara imza atmaktan kaçınmaları gerekir. Başkanın açıklamalarından mahkemenin bu durumu dikkate aldığı görülüyor. Son 8-10 yıl öncesine kadar, yüksek mahkemelerin kararlarının böyle tartışıldığı pek görülmezdi. Çünkü onların verdiği kararlar doğru ve âdil kabul edilirdi.
Yüksek mahkeme mensupları bilgili, bilgili oldukları kadar tecrübeli ve âkil insanlardır. Onlardan yanlış karar çıkması düşünülemez. Onun için onların kararlarına saygı duyulması gerekir. Ama gelin görün ki, günümüzde pek çok karar tartışılabiliyor, verilen kararlar yüzünden bir kısım insanlar sokaklara dökülüp, mahkemeler aleyhinde sloganlar atabiliyor. Bu durumları bir hukukçu olarak hazmetmek mümkün değil.
DTP’nin kapatıldığı günlerde, birkaç kişi arasında verilen karar tartışılıyordu. Sohbet ediyorlardı. İster istemez kulak verdim. Mevcut durum karşısında mahkemenin başka türlü bir karar vermesinin mümkün olmadığı ileri sürülünce, içlerinden açılıma destek verdiği anlaşılan sıradan bir vatandaş, 360 kararını hatırlatıverdi ve öyle bir karar verilebilirdi deyiverdi. Bu itiraz karşısında kimseden ses çıkmadı. Demek ki millet her şeyi en ince teferruatına kadar takip ediyor.
Artık olanlar oldu. Bundan sonra ne yapılmalıdır? Bunun üzerinde düşünülmesi gerekir. Ne pahasına olursa olsun şu sokak hareketleri ve anarşik hareketler mutlaka durdurulmalıdır. Alınacak hukukî ve polisiye ne tedbir varsa oyalanmadan alınmalı, suçlular mutlaka cezalandırılmalı, vatandaşın sabrı daha fazla zorlanmamalıdır.
Anarşi durdurulmadan memlekete ne huzur gelir ve ne de hükümetin düşündüğü demokratik açılım gerçekleşir. Artık mahkeme kararını da tartışmaktan vazgeçilmelidir. Bu saatten sonra bu, bir fayda getirmediği gibi aksine ülkeye zarar verir.
Burada DTP’lilere, anarşi ve teröre karşı olan Kürt vatandaşlarımıza, özellikle Kürt aydınlarına büyük görevler düşüyor. Onlar istemezse yükselen bu tansiyonun düşmesi mümkün olmaz. Bu da Kürt-Türk herkese zarar verir. Memleket yıllarca bunun sıkıntısını çeker.
Toplumla ilgili olarak yapılan hatalar kolay kolay tashih edilemiyor. Şu Dersim olaylarını hatırlatan, “Dersim’de analar ağlamadı mı?” sözü, CHP’nin başına ne işler açtı. Kabuk bağlayan yaralar yeniden deşildi. Onun için siyasilerin sözlerine çok dikkat etmeleri gerekir.
Netice olarak bu gidişat iyi değil, Allah akıbetimizi hayretsin. Ben şu, 7-8 PKK’lının sınırda karşılanması olayından beri huzursuzum. Aynı huzursuzluğu DTP’nin de duyması gerekirdi. Eğer bu olabilseydi, bu günlere gelinmezdi. Bu olay, PKK sempatizanlarına büyük cesaret verdi.
DTP kapandı. Basında biri birine zıt söylemler dikkat çekiyor. Ağzı olan konuşuyor, eli kalem tutan yazıyor. Kimileri nerede ise DTP sütten çıkmış ak kaşık gibi idi, demeye getiriyor. Ama DTP ne zaman, PKK ile ters düşecek bir söylemde bulundu? Ne zaman PKK’nın eylemleri karşısında onları kınadı? Kınamak şöyle dursun bilakis, “bizden PKK eylemlerini kınamamamızı beklemeyin!” demediler mi? Bunlar ne çabuk unutuldu? Son sokak hareketlerinde onların ortalığı yatıştırıcı ne gibi bir davranışları oldu? Ne zaman DTP, bir miting yaptı ise, sonunda hep anarşik eylemler görüldü. DTP hâlâ ortalığı germe peşinde değil mi? Bu durumda herkesin külahını önüne koyup, “Nerede hata yaptık” diye düşünmesi gerekmez mi?
Anayasa Mahkemesi bazı şahıslar hakkında dikkatsiz davranmış olabilir. Fakat, mevcut mevzuat dikkate alındığında Yüce Divan’dan başka türlü bir karar beklemek mümkün değildi. Eğer siyasilerden birileri, parti kapatmanın yanlışlığını düşünüyor idi ise, böyle bir düzenlemeyi Meclis’ten geçirip, parti kapatmayı zorlaştırması gerekirdi.
Aslında Yüksek Mahkemelerin amme vicdanını rencide edecek, tartışmalara sebep olacak kararlara imza atmaktan kaçınmaları gerekir. Başkanın açıklamalarından mahkemenin bu durumu dikkate aldığı görülüyor. Son 8-10 yıl öncesine kadar, yüksek mahkemelerin kararlarının böyle tartışıldığı pek görülmezdi. Çünkü onların verdiği kararlar doğru ve âdil kabul edilirdi.
Yüksek mahkeme mensupları bilgili, bilgili oldukları kadar tecrübeli ve âkil insanlardır. Onlardan yanlış karar çıkması düşünülemez. Onun için onların kararlarına saygı duyulması gerekir. Ama gelin görün ki, günümüzde pek çok karar tartışılabiliyor, verilen kararlar yüzünden bir kısım insanlar sokaklara dökülüp, mahkemeler aleyhinde sloganlar atabiliyor. Bu durumları bir hukukçu olarak hazmetmek mümkün değil.
DTP’nin kapatıldığı günlerde, birkaç kişi arasında verilen karar tartışılıyordu. Sohbet ediyorlardı. İster istemez kulak verdim. Mevcut durum karşısında mahkemenin başka türlü bir karar vermesinin mümkün olmadığı ileri sürülünce, içlerinden açılıma destek verdiği anlaşılan sıradan bir vatandaş, 360 kararını hatırlatıverdi ve öyle bir karar verilebilirdi deyiverdi. Bu itiraz karşısında kimseden ses çıkmadı. Demek ki millet her şeyi en ince teferruatına kadar takip ediyor.
Artık olanlar oldu. Bundan sonra ne yapılmalıdır? Bunun üzerinde düşünülmesi gerekir. Ne pahasına olursa olsun şu sokak hareketleri ve anarşik hareketler mutlaka durdurulmalıdır. Alınacak hukukî ve polisiye ne tedbir varsa oyalanmadan alınmalı, suçlular mutlaka cezalandırılmalı, vatandaşın sabrı daha fazla zorlanmamalıdır.
Anarşi durdurulmadan memlekete ne huzur gelir ve ne de hükümetin düşündüğü demokratik açılım gerçekleşir. Artık mahkeme kararını da tartışmaktan vazgeçilmelidir. Bu saatten sonra bu, bir fayda getirmediği gibi aksine ülkeye zarar verir.
Burada DTP’lilere, anarşi ve teröre karşı olan Kürt vatandaşlarımıza, özellikle Kürt aydınlarına büyük görevler düşüyor. Onlar istemezse yükselen bu tansiyonun düşmesi mümkün olmaz. Bu da Kürt-Türk herkese zarar verir. Memleket yıllarca bunun sıkıntısını çeker.
Toplumla ilgili olarak yapılan hatalar kolay kolay tashih edilemiyor. Şu Dersim olaylarını hatırlatan, “Dersim’de analar ağlamadı mı?” sözü, CHP’nin başına ne işler açtı. Kabuk bağlayan yaralar yeniden deşildi. Onun için siyasilerin sözlerine çok dikkat etmeleri gerekir.
Netice olarak bu gidişat iyi değil, Allah akıbetimizi hayretsin. Ben şu, 7-8 PKK’lının sınırda karşılanması olayından beri huzursuzum. Aynı huzursuzluğu DTP’nin de duyması gerekirdi. Eğer bu olabilseydi, bu günlere gelinmezdi. Bu olay, PKK sempatizanlarına büyük cesaret verdi.