Kölelik deyince, aklımıza asırlar öncesi Peygamber aleyhissalâtu vesselam’ın devri gelir. O’nun gelmesiyle kölelik devri sona erdi. Hatta servet sâhibi Müslümanlar köleleri satın alıp âzad ederlerdi. Bu Müslümanlar için bir ibâdetti. Yine daha öncesi Yusuf (AS)’ın köle olarak alınıp satıldığını bilmeyen yoktur. O günlerde kölelik hiç tasvip edilmeyen ama var olan bir gerçekti. Bugün kaldı mı kölelik, diyesimiz geliyor. Evet, farkında değiliz ama bugün de yanı başımızda kölelik mevcut.
İlerleyen yıllarda insanın köle olarak görülmesi ve değerlendirilmesinin yasaklandığına dâir uluslar arası düzeyde çeşitli anlaşmalar yapılmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesinde ‘Köleliğin Suç’ olduğu maddesi konmasına rağmen bugünün dünyâsında ülkemizde dâhil köleliğin hâlen geçerli olduğunu üzülerek belirtmek istiyoruz.
Peki, Nedir kölelik? Köle, bir insanın başka birinin malı veya mülkü olmasıdır. Yahut köle, mal karşılığı alınıp satılan, fikrinin, seçiminin önem arz etmediği insandır. Târihe göz attığımızda her millette ve her devirde köleliğin izlerini ya da şekil değiştirmiş hallerini görmemiz mümkündür.
Bugün vâr olan ama farkında olmadığımız kölelik örneklerine geçelim şimdi de. En bâriz kölelik kanaatimizce ‘kadının köleleştirilmesi’dir. Kadını bir meta gibi kullanan, kadının bedeninin bir köle gibi değerlendirilmesinden kaynaklanan kölelik tarzı en âdi kölelik tarzıdır. Bunun en basit şekli, kadının bedeninin ondan istifâde etmek isteyen zihniyetin önünde çeşitli bahâne ve kandırmacalarla köleleştirilmesidir. Jilet reklamından araba afişlerine kadar alâkası olmayan konumlarda kadının reklam aracı olarak kullanılması bir tür köleliktir. Yine kadının vücûdunun açılıp saçılarak aç gözlere teşhir edilmesi, onu bu işte kullananların kölesi durumuna getirir. Devamla kadınların üzerinde çeşitli tahakkümler kurarak onları istemeyerek veya isteyerek(!) fuhuş aracı olarak kullanmak günümüzde en yaygın kadın köleliğidir. Bu işte ‘henüz ergen olmamış’ çocuk denecek yaştaki kişilerin zevk ve para aracı olarak kullanılması da en yaralayıcı bir husustur. Ülkemizde böylesi kirli ve ahlak dışı bir tarzda köle gibi çalıştırılan ve resmi yoldan desteklenen yerler var. Buralarda yaşı küçük büyük, yerli yabancı kendi irâdeleriyle olmadığı kanaatini taşıdığımız birçok köle durumunda olan kadın mevcuttur. Bu yüz kızartıcı bir hâdisedir.
Bir başka kölelik şekli; çocukların, kadınların kaçırılarak ellerinin, ayaklarının veya vücutlarının herhangi bir uzvunun kesilerek sokaklarda dilendirmek zorunda bıraktığı kişilerdir. Bu kategoriye kapkaç’çıları, sokakta mendil satanları da dâhil edebiliriz. Bu işi sanat ve meslek hâline getirmiş kişiler, genellikle öksüz, yetim ya da kimsesi olmayan kişilerin peşine düşerler. Onları bir şekilde kandırıp gayri meşru tüm yollarda köle gibi kullanarak âdeta onların sırtından para kazanırlar. Hatta devletin kimsesizler yurdunda barınan çocuklar lise öğrenimlerini bitirip 18 yaşını doldurduklarında artık yurtlardaki bu imkandan faydalanamazlar. İşte bu kurt tuzakçı kişiler, 18 yaşından sonra yurdun barındırmadığı bu kimsesiz çocukları yakın tâkibe alırlar. Onları güyâ sokaktan kurtarmak adına türlü bahânelerle kandırarak, nice yalanlar düzerek bu zavallı çocukları ağlarına düşürürler. Öyle ki bu tuzakçı kişiler tarafından yurtta kalan öğrencilerin hesâbı tutuluyor bu sene yurttan kim ayrılacak, kimini ayartıp yurttan kaçırtacaklar, kim 18’i bitiriyor bunlar hep biliniyor hatta bu garibanlar, çocuk tâcirleri tarafından tek tek tâkip edilip belirleniyor. Ufak bir numarayla bu kimsesizleri tuzaklarına düşürüyorlar. Ondan sonra bunları sâdece dilendirmekle kalmıyorlar. Bazı kâbiliyetlileri önce yankesicilikle başlatıp sonraları büyük hırsızlıklarda kullanıyorlar. Dahası içki ve fuhuş müptelâsı yaparak sokak aralarında uyuşturucu sattırıyorlar. Bu sebepten hapislerde çürüyenler çok. Kimilerini de ‘sen hastasın, seni iyileştireceğiz’ diyerek bu sâhipsizleri, organ mafyasına satarak organlarını kullandırıyorlar. Devlet âcilen 18 yaşından sonra gidecek yeri olmayan bu çocukları sokağa düşürmemek için bir çözüm üretmesi gerekiyor. Böylesi bir kölelik batağına saplanan kimsesi olmayan bu kişiler, ömür boyu bu acı durumdan kurtulamıyorlar. Memleketin geleceği olan bu gençleri doğru yollarda kullanmak, her türlü yardım işiyle ilgilenenlerinde görevi olsa gerek.
Köleliğin bir başka çeşidi de kırsal kesimlerde yaşanıyor. Buralarda ‘aşiret’ veya ‘ağa’ hegemonyası geçerli olduğundan bazı aileler borç aldığı (parasal olarak) veya başka bir şekilde borçlu kaldığı herhangi bir durumda, çocuklarını ağanın ya da aşiret reisinin hizmetinde köle gibi çalışmaya veriyorlar. Hatta kızlarını dahi onlara yaş hesâbı yapılmadan köle gibi evlendirme niyetiyle istek dışı zorla tâbiri câizse satabiliyorlar. Bu iş yalnızca aşiretler bazında değil para içinde belli yörelerde çok yapılan bilindik bir durumdur. Yaşlı bir adam evlâdı yaşındaki bir kızı parayı bastırdı mı rahatlıkla âdeta bir köle gibi kızın gözünün yaşına bakmadan hanım olarak alabiliyor. Yine tarlalarda istemeden zorla çalıştırılan çocuk ve kadınları da buraya katabiliriz.
Kölelik bahsinde, terör örgütlerinin özellikle doğu ve güneydoğuda evleri basarak zorla bin bir türlü eziyetler yapılarak dağa çıkarılan köle gibi davranılan gençleri de unutmamak gerekir. Eli kanlı örgüt elemanları zorla ailelerinde aldıkları o gençleri, götürüp kendi emellerine hizmet eden aynen bir köle gibi yetiştiriyorlar. Böyle yapamadıklarını çeşitli vaatlerle kandırarak onları dağa çıkarıp ‘yat-yat, kalk-kalk, vur-öldür’ mantığıyla her istediklerini yaptırıyorlar. Bu mâsum gençlere hiçbir sorgu sual hakkı tanımadan vurmayı kırmayı, yakmayı yıkmayı ve acımadan öldürmeyi öğretiyorlar. Ve yine hiçbir insânî ihtiyaçlarını görüp gözetmeden tıpkı hayvanlara yakışır muameleyle bu gençleri köleleştiriyorlar. Bunların içine ‘polise taş atanlar’ çocukları da katabiliriz. Üç kuruş parayla köleleştirdikleri bu yeni yetişen genç çocuklara her istediklerini yaptırabilir durumlardan geçiriyorlar. İçiniz daraldı değil mi? Fakat daha bitmedi…
Paraya pula, zevke eğlenceye, makâma rütbeye kısacası dünyâya kölelikten daha bahsetmedik. Her yeni fikir akımının, gelişen teknolojinin, materyalist dünyânın kölelerinden konuşamadık daha. Şehvetin, fuhşun, içkinin, madde bağımlılığının köleliğine gelemedik daha. Servetin, eşyânın, câzibenin, şöhretin hatta kula köleliği yazamadık daha.
Bir yandan ülkeler, modern ve çağdaş olma yolunda hız kat ederken her biri çeşitli bahânelerle ‘köle’ olmaları için seçilen, aldatılan, kandırılan, satılık mal gibi görülen modern köleliğin durdurulması için tüm insanlık en kısa zamanda ortak adımlar atmalıdır. Bunu yapmak bir insanlık borcudur ve en ileri demokrasi de bunu gerektirir. Oysaki en geri kalmış ülkelerden en güçlü ülkelere varıncaya kadar ‘kölelik’ bugün bir yüz karası olarak devam ediyor.
Evet, kölelik bugün boyut ve şekil değiştirmiş hâliyle ne yazık ki sürmekte. İnsanlığa karşı işlenen suçların en ağırı köleliktir. Devletler yönetim felsefelerinde insanlarını bu hâle getirmekten şiddetle kaçınmalıdır. Bugün modern köleliğin yaygınlaşmaması için herkes hâlisâne gayret göstermelidir. Alınan kararlar sâdece yazılı metinlerin arasında kalmamalı, hayâta nasıl geçirileceği dâir tartışılmalar yapılmalıdır. Toplumda zayıf, kimsesiz kişilerin, kadınların, çocukların istismârına müsâde edilmemelidir. Kısaca insanın egemen olduğu bir dünyâda insan değerli görülmelidir.
Saygı ve muhabbetle…
İlerleyen yıllarda insanın köle olarak görülmesi ve değerlendirilmesinin yasaklandığına dâir uluslar arası düzeyde çeşitli anlaşmalar yapılmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmesinde ‘Köleliğin Suç’ olduğu maddesi konmasına rağmen bugünün dünyâsında ülkemizde dâhil köleliğin hâlen geçerli olduğunu üzülerek belirtmek istiyoruz.
Peki, Nedir kölelik? Köle, bir insanın başka birinin malı veya mülkü olmasıdır. Yahut köle, mal karşılığı alınıp satılan, fikrinin, seçiminin önem arz etmediği insandır. Târihe göz attığımızda her millette ve her devirde köleliğin izlerini ya da şekil değiştirmiş hallerini görmemiz mümkündür.
Bugün vâr olan ama farkında olmadığımız kölelik örneklerine geçelim şimdi de. En bâriz kölelik kanaatimizce ‘kadının köleleştirilmesi’dir. Kadını bir meta gibi kullanan, kadının bedeninin bir köle gibi değerlendirilmesinden kaynaklanan kölelik tarzı en âdi kölelik tarzıdır. Bunun en basit şekli, kadının bedeninin ondan istifâde etmek isteyen zihniyetin önünde çeşitli bahâne ve kandırmacalarla köleleştirilmesidir. Jilet reklamından araba afişlerine kadar alâkası olmayan konumlarda kadının reklam aracı olarak kullanılması bir tür köleliktir. Yine kadının vücûdunun açılıp saçılarak aç gözlere teşhir edilmesi, onu bu işte kullananların kölesi durumuna getirir. Devamla kadınların üzerinde çeşitli tahakkümler kurarak onları istemeyerek veya isteyerek(!) fuhuş aracı olarak kullanmak günümüzde en yaygın kadın köleliğidir. Bu işte ‘henüz ergen olmamış’ çocuk denecek yaştaki kişilerin zevk ve para aracı olarak kullanılması da en yaralayıcı bir husustur. Ülkemizde böylesi kirli ve ahlak dışı bir tarzda köle gibi çalıştırılan ve resmi yoldan desteklenen yerler var. Buralarda yaşı küçük büyük, yerli yabancı kendi irâdeleriyle olmadığı kanaatini taşıdığımız birçok köle durumunda olan kadın mevcuttur. Bu yüz kızartıcı bir hâdisedir.
Bir başka kölelik şekli; çocukların, kadınların kaçırılarak ellerinin, ayaklarının veya vücutlarının herhangi bir uzvunun kesilerek sokaklarda dilendirmek zorunda bıraktığı kişilerdir. Bu kategoriye kapkaç’çıları, sokakta mendil satanları da dâhil edebiliriz. Bu işi sanat ve meslek hâline getirmiş kişiler, genellikle öksüz, yetim ya da kimsesi olmayan kişilerin peşine düşerler. Onları bir şekilde kandırıp gayri meşru tüm yollarda köle gibi kullanarak âdeta onların sırtından para kazanırlar. Hatta devletin kimsesizler yurdunda barınan çocuklar lise öğrenimlerini bitirip 18 yaşını doldurduklarında artık yurtlardaki bu imkandan faydalanamazlar. İşte bu kurt tuzakçı kişiler, 18 yaşından sonra yurdun barındırmadığı bu kimsesiz çocukları yakın tâkibe alırlar. Onları güyâ sokaktan kurtarmak adına türlü bahânelerle kandırarak, nice yalanlar düzerek bu zavallı çocukları ağlarına düşürürler. Öyle ki bu tuzakçı kişiler tarafından yurtta kalan öğrencilerin hesâbı tutuluyor bu sene yurttan kim ayrılacak, kimini ayartıp yurttan kaçırtacaklar, kim 18’i bitiriyor bunlar hep biliniyor hatta bu garibanlar, çocuk tâcirleri tarafından tek tek tâkip edilip belirleniyor. Ufak bir numarayla bu kimsesizleri tuzaklarına düşürüyorlar. Ondan sonra bunları sâdece dilendirmekle kalmıyorlar. Bazı kâbiliyetlileri önce yankesicilikle başlatıp sonraları büyük hırsızlıklarda kullanıyorlar. Dahası içki ve fuhuş müptelâsı yaparak sokak aralarında uyuşturucu sattırıyorlar. Bu sebepten hapislerde çürüyenler çok. Kimilerini de ‘sen hastasın, seni iyileştireceğiz’ diyerek bu sâhipsizleri, organ mafyasına satarak organlarını kullandırıyorlar. Devlet âcilen 18 yaşından sonra gidecek yeri olmayan bu çocukları sokağa düşürmemek için bir çözüm üretmesi gerekiyor. Böylesi bir kölelik batağına saplanan kimsesi olmayan bu kişiler, ömür boyu bu acı durumdan kurtulamıyorlar. Memleketin geleceği olan bu gençleri doğru yollarda kullanmak, her türlü yardım işiyle ilgilenenlerinde görevi olsa gerek.
Köleliğin bir başka çeşidi de kırsal kesimlerde yaşanıyor. Buralarda ‘aşiret’ veya ‘ağa’ hegemonyası geçerli olduğundan bazı aileler borç aldığı (parasal olarak) veya başka bir şekilde borçlu kaldığı herhangi bir durumda, çocuklarını ağanın ya da aşiret reisinin hizmetinde köle gibi çalışmaya veriyorlar. Hatta kızlarını dahi onlara yaş hesâbı yapılmadan köle gibi evlendirme niyetiyle istek dışı zorla tâbiri câizse satabiliyorlar. Bu iş yalnızca aşiretler bazında değil para içinde belli yörelerde çok yapılan bilindik bir durumdur. Yaşlı bir adam evlâdı yaşındaki bir kızı parayı bastırdı mı rahatlıkla âdeta bir köle gibi kızın gözünün yaşına bakmadan hanım olarak alabiliyor. Yine tarlalarda istemeden zorla çalıştırılan çocuk ve kadınları da buraya katabiliriz.
Kölelik bahsinde, terör örgütlerinin özellikle doğu ve güneydoğuda evleri basarak zorla bin bir türlü eziyetler yapılarak dağa çıkarılan köle gibi davranılan gençleri de unutmamak gerekir. Eli kanlı örgüt elemanları zorla ailelerinde aldıkları o gençleri, götürüp kendi emellerine hizmet eden aynen bir köle gibi yetiştiriyorlar. Böyle yapamadıklarını çeşitli vaatlerle kandırarak onları dağa çıkarıp ‘yat-yat, kalk-kalk, vur-öldür’ mantığıyla her istediklerini yaptırıyorlar. Bu mâsum gençlere hiçbir sorgu sual hakkı tanımadan vurmayı kırmayı, yakmayı yıkmayı ve acımadan öldürmeyi öğretiyorlar. Ve yine hiçbir insânî ihtiyaçlarını görüp gözetmeden tıpkı hayvanlara yakışır muameleyle bu gençleri köleleştiriyorlar. Bunların içine ‘polise taş atanlar’ çocukları da katabiliriz. Üç kuruş parayla köleleştirdikleri bu yeni yetişen genç çocuklara her istediklerini yaptırabilir durumlardan geçiriyorlar. İçiniz daraldı değil mi? Fakat daha bitmedi…
Paraya pula, zevke eğlenceye, makâma rütbeye kısacası dünyâya kölelikten daha bahsetmedik. Her yeni fikir akımının, gelişen teknolojinin, materyalist dünyânın kölelerinden konuşamadık daha. Şehvetin, fuhşun, içkinin, madde bağımlılığının köleliğine gelemedik daha. Servetin, eşyânın, câzibenin, şöhretin hatta kula köleliği yazamadık daha.
Bir yandan ülkeler, modern ve çağdaş olma yolunda hız kat ederken her biri çeşitli bahânelerle ‘köle’ olmaları için seçilen, aldatılan, kandırılan, satılık mal gibi görülen modern köleliğin durdurulması için tüm insanlık en kısa zamanda ortak adımlar atmalıdır. Bunu yapmak bir insanlık borcudur ve en ileri demokrasi de bunu gerektirir. Oysaki en geri kalmış ülkelerden en güçlü ülkelere varıncaya kadar ‘kölelik’ bugün bir yüz karası olarak devam ediyor.
Evet, kölelik bugün boyut ve şekil değiştirmiş hâliyle ne yazık ki sürmekte. İnsanlığa karşı işlenen suçların en ağırı köleliktir. Devletler yönetim felsefelerinde insanlarını bu hâle getirmekten şiddetle kaçınmalıdır. Bugün modern köleliğin yaygınlaşmaması için herkes hâlisâne gayret göstermelidir. Alınan kararlar sâdece yazılı metinlerin arasında kalmamalı, hayâta nasıl geçirileceği dâir tartışılmalar yapılmalıdır. Toplumda zayıf, kimsesiz kişilerin, kadınların, çocukların istismârına müsâde edilmemelidir. Kısaca insanın egemen olduğu bir dünyâda insan değerli görülmelidir.
Saygı ve muhabbetle…