Ancak zamanla, Müslümanlar çeşitli sebeplerden dolayı İslâmî yaşayıştan uzaklaşmışlar, İslâm’ın getirdiği hak ve fazilet ölçüleriyle değil de farklı menfaat ölçüleriyle hareket etmişlerdir. Bunların yanı sıra maddî hayat alabildiğince gelişirken mânevi hayat ihmal edilmiş, israf her konuda aşırı boyutlara ulaşmış ve ileriyi görebilme hasleti yok edilmiştir. Neticede bir zamanlar dünyâya hâkim olan bu güzelim insanlar maddî ve mânevî buhranlar içine sürüklenmişlerdir.
Dört bir kıtaya ilim ve medeniyeti, hak ve hakkâniyet ölçüleri getiren, izzeti, şerefi, nâmusu, iffeti, ahlâkı, temizliği dünyâya öğreten ecdâdımızın devam eden nesli olarak bizlerin içinde bulunduğu şu zillet ve şu zulümler tam bir içler acısıdır. Dünya târihi açısından da tam bir kara leke… Son olarak zâlim İsrâil’in zulmü karşısında bir avuç masum insanın hiçten yere harcanmasına bir şey yapamamamız ne acı! Ondan önce bir İslam ülkesi olan Irak bir başka zalim süper ülke (!) tarafından yakıldı, yıkıldı, bombalandı, insanlarına işkenceler edildi, öldürüldü. Ne bizim tarafımızdan ne de diğer insancıl (!) ülkeler tarafından bir şeyler yapılamadı. Yine Afganistan önce Ruslar tarafından işgal edildi sonra Amerikalılarca zapt edilerek çaktırmadan terör yakıştırmalarıyla İslami yayılışın önü kesildi. Gizli bir zulüm icra edildi ve ediliyor, yine bir şey yapılamadı. Bir başka İslam ülkesi dost Pakistan’da yine zalimlerin oyun ve tezgâhlarıyla kardeş kardeşe kırdırıldı, ülke güçsüz bırakıldı, yine bir şey yapılamadı.
Oysa bir devirler İslâm’ın mücahitleri atlas okyanusu kıyılarına kadar at koşturmuşlar Îlâyı Kelimetullahı dünyanın en ücra köşesine kadar götürmek için canlarını bu yola baş koymuşlardı. Batı topraklarına İslam medeniyetini götürerek Cebelitarık boğazına varana dek gitmişler İspanya’ya, Viyana kapılarına dayanmışlardı. Tuna boyları, Hazer kıyıları, Buhara, Semerkant… daha nice beldeleri İslamlaştırmışlar, medenileştirmişlerdi. Bu güzel insanlar neden gittiler bu uzak diyarlara? Onlarda bugünkü Müslümanlar gibi keyiflerine bakabilirlerdi. Onlar neden tembel tembel oturmadılar? Niçin bu kadar yerlere giderek oraları fethettiler? Herhalde ecdat biz keyif çatalım, zevki sefa edelim diye bu güzel toprakları bize miras bırakmadı. Biz sazla, cazla, barla kendimizden geçelim diye onca sıkıntıya katlanmadılar. Bugün Sultan Fatih fethettiği beldede işlenen ahlak dışı halleri görseydi herhalde İstanbul’u almaktan vazgeçerdi.
Bugün içine düştüğümüz durumlardan bütün Müslümanlar sorumludur. Acaba neden böyle olduk? Sebebi açık; İslâm’ı yaşamayı terk ettik. Güzel dinimizin bize emrettiği şekilde maddi ve manevi alanlarda çalışmadık. Kendi değerlerimizi terk edip başka kültürlerin değerlerini benimsedik. Bunun sonucunda gün gün ahlakımız ve değerlerimiz zayıfladı. Bozulan değerlerimizi tamir etmeyi onarmayı ihmal ettik. Yalan, hile, rüşvet, tembellik genel hâlimiz oldu. İçki, kumar, uyuşturucu, fuhuş gibi bize yakışmayan menfiyat içimize girdi. Vatan, din, millet, mâneviyat, namus, iffet duyguları eski önemini yitirdi. ‘Hakkı tutup kaldırma’ ruhu öldürüldü. Moda illeti insanımızı köleleştirdi. Şahsi menfaatler için insanlar en yakınlarını boğazlar hâle geldi. Hatta öyle ki şahsi menfaatler uğruna vicdanlar satın alındı, kiralık kalemler tutuldu. Şerefli insanlar şerefsiz görüldü. Dünyayı tersine çevirdi haince düşünceler. İşte bizim olmayan ama bizim insanımız tarafından icra edilen bu düşünceler bugünkü hâlimizi ortaya çıkardı.
Halbuki Rab Teâla kutsal kitâbında şöyle buyuruyordu: “Ey iman edenler Allâh’a ve Peygambere hainlik etmeyin. Ve emanetlerinize bile bile ihanette bulunmayın.” (Enfal, 27)
Ne yazık ki; bugün Müslümanlar bilerek veya bilmeyerek kendilerine emanet olarak bırakılan bu güzel dini, Allah ve Resûlu’nün emanetlerini koruyamamışlardır.
Peki ne yapmalı o zaman? Cevabı kâinatın rehber şahsiyetinin şu hadisi şerifinde bulabiliriz; ‘Size iki şey bıraktım onlara bağlı kaldığınız müddetçe hiç sapıtmazsınız biri Allâh’ın kitâbı ( Kurân-ı Kerim) diğeri sünneti Rasulullah’tır.’ (Tac, c.1, s.47)
Eğer Müslümanlar bunları da yapmazlarsa onun da cevabı hazır o da yüce Kur’an’dan, buyuruluyor ki: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse Allah müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, kendisinin onları seveceği, onlarında kendisini seveceği bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda mücâdele ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler. Bu, Allahın fazlu keremidir ki onu kime dilerse ona verir. Allah ihsanı bol olan, en çok bilendir.’ (Mâide; 54 )
Bir kez daha hak ve hakkâniyet ölçülerinde yaşama dileği ve özlemiyle sizleri kâinâtın tek sahibine emânet ediyorum efendim.