Günümüzde pek çok boyutla, ‘ırkçılık’ dünya gündeminden düşmüyor. Bilhassa Avrupa ülkelerinde mültecilerin çoğalması sebebiyle, ırkçılıkta hızla artış gözlemleniyor. Hatta ırkçılığı destekleyen partilerde oylar yükseliyor. Irkçılık, toplumda fitne oluşturan bir kanserdir. Irkçılık, insanları ayrıştırır, kardeşlikten uzaklaştırır. İki Dünyânın Efendisi Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam, ırkçılığı reddetmiştir. ‘Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davâsı uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davâsı uğruna ölen bizden değildir.’(Müslim, İmâre 57) Buyuruyor. Bu âdeti Peygamber aleyhisselam, câhiliye âdeti olarak görmüştür.
Batılılar ırkı, genlerle ilişkilendirmişlerdir. Bu asla doğru bir tespit değildir. Kendini başkalarından üstün görme anlayışı ancak nefsî bir yaklaşımdır. İlk ırkçı yaklaşımı da, Âdem (A.S)’a secde edilmesi emredildiğinde; ‘Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’ diyerek Allah Teâlâ’ya isyan eden şeytan göstermiştir. Bir anlamda şeytan; Benim ırkım insan ırkından üstündür, diyerek ırkçılık yapmıştır.” Deniyor. (Prof. Dr. Ömer Abdulkafi, Altınoluk dergisi, sayı 1445, Kasım 2024, s.27)
Kâinâtın yegâne sâhibi Allah Teâlâ’nın vaz ettiği tüm dinlerde, insanların birbirlerine zulmetmeleri uygu görülmemiş ve yasaklanmıştır. Dünya târihi boyunca ırkçılık yüzünden baş gösteren bütün zulümlerde, İslam dînî, en mükemmel görüşü sergilemiştir. Şerefli İslam’da, insanların rengi, ırkı, dilleri yönüyle insanların birbirinden üstünlüğü yoktur, insanlar ancak birbirleriyle kardeştir anlayışı hâkimdir. Irkçılığın en gözde olduğu câhiliye devrinde, bu câhiliye fikrine itibar edilmemesi için görüş bildiren Peygamber aleyhisselam aslında, o devirde büyük bir inkılap yapmıştır. ‘Arab’ın Acem’e, Acemin Araba bir üstünlüğü yoktur’ (İbni İshâk, (Ö 151/768), Sîretu İbn İshâk, Beyrut, 2009, s.670-672) diyerek, ırkçılığı ortadan kaldırmıştır. Güzel dînimiz insanlara arası ilişkilerde ırkçılık taassubuyla değil hak, adâlet, din ve vicdan hürriyet asıl olduğunu ilan etmiş ve bunların bizzat tatbikçisi de, kendisi olmuştur.
Gerek dünya târihi gerekse İslam târihi incelendiğinde, o dönemlerde İslam beldelerinde yaşayan bütün insanlar esenlik ve huzur içinde hak-hukuk esaslarıyla yaşamışlar, adâletsizlik derekesine asla düşülmemiştir. Yanı sıra beyaz-siyah, Hıristiyan-Yahudi aynı mekanlarda birbirlerine üstünlük taslamadan insânî olarak eşit çerçevede muamele görmüştür. Şanlı ecdâdımız asırlarca hâkim olduğu Balkanlarda, Kafkaslarda, Arap coğrafyasında, din ve vicdan özgürlüğü fikrinin hâkim olduğu hoşgörü ile Hristiyan ve Yahudiler birlikte herhangi bir baskıya mâruz kalmadan, yıllarca sükûn ve selâmet içinde yaşamışlardır. Çünkü bizim dînimiz, huzuru temin eden, insana değer veren evrensel ölçüleri dünyâya takdim eden tek dindir.
Şanlı ecdad geçmişten bu yana nerede bir zulüm olduğunu öğrense, derhal oraya din ve ırk ayrımı yapmadan, müdâhale ve yardım etmiştir. Târihin kaydettiği üzere Endülüs’te, Avrupa’da, Almanya’da, Yahudiler soykırıma uğradığında, onlara Müslümanlar kol-kanat germişlerdir. Zira İslam her zaman zulme uğrayanın, mazlumun, mağdurun yanında olmuştur. Ama şimdi kâtil isrâil’in yaptığı barbarca, hiçbir insanlığa sığmayan zalimliklerine bakın. Aylardır bunca çirkefliği işleyen Yahudi, siyonistler, bir de kendilerini Cenâbı Hakk’ın en değerlileri olarak görüyorlar. Bugün Yahudi ırkçılığı temelini, bozulmuş, tahrif olmuş Tevrat’tan alır. Onlara göre, insan sonradan Yahudi olmaz, baştan Yahudi doğar. Halbuki Kur’ân-ı Azûmüşşân’da: “Yahudiler ve Hristiyanlar; ‘Biz Allâh'ın oğulları ve sevgilileriyiz’, dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de, O'nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allâh'a âittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.” (Mâide, 18)
Herkesin hayran kaldığı mükemmel evrensel kâideleri, tüm insanlığa sunan, en son din İslam, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin tahrifatlarını düzeltmiştir. İnsanların değişik ırklardan olmasının sebeplerindeki hikmet, şu âyetle açıklanır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13) Meal notu; Hz. Adem ve Havva’dan çoğalan insanlar, yeryüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü büyüklü topluluklar oluşturmuşlardır. Küçükten büyüğe, kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bu oluşumun temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıyıp, anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır. Yâni soy-sopla övünmek yerine, birleşip bütünleşmek öngörülmüştür.
Asil değerlere sâhip dînimizde, senelerce Araplar, Tâcikler, Türkler, Kürtler, Afganlar, Hintliler, Özbekler hep birlikte aralarında hiçbir taassup olmadan hatta farklı meşrepten olsalar dahi aynı ulvi nizam içinde cem olmuşlardır. Ayrı-gayrı olmamışlardır. Irkçılık dün olduğu gibi bugün de, Müslümanların birliği önünde önemli bir engeldir, bir fitnedir. “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat, 10) Biz kardeşiz, ırkçılık sebebiyle kimseyi kimseden ayırmayız.
Cumânız her türlü hayra vesile olsun.