Bu vebal size yeter!

İstanbul Sözleşmesinin ülke gündeminde olduğu müddetçe Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Selçuk'un vazifesini yerine getirmiş sayılmayacağını, iktidarın da vebal altında olduğunu söyleyen Asiltürk, “Bu vebal herkese yeter” dedi

BAKANLIK AİLEYİ TEKİN OLMAYAN YER OLARAK GÖSTERDİ!

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın sorunların kökenini yeterince inemediğini, bakanlığın politikalarının sorunlara karşı yetersiz kaldığını söyleyen Saadet Partisi Kadın Kolları Genel Başkanı Ebru Asiltürk, bakanlığın politikalarında birtakım sıkıntılar gördüklerini aktardı. Bakanlığa ait olan, 2009 ve 2014 yılında yayımlanan bir kitap içerisinde “Aile, kadın için tehlikeli bir yerdir” ibaresini gördüğünü kaydeden Asiltürk, “Bakanlık bile aile kavramını kadın için tekin olmayan yer olarak tanımlamış” şeklinde konuştu.

15 YILDA AİLE YAPISI ÇÖZÜLDÜ

**Son 15 yıl içinde ailenin geldiği noktayı nasıl ifade edersiniz?

-Anayasının 41. maddesi, devlete ailenin maddi ve manevi bütünlüğünü, huzur ve refahını sağlamak ve bu konudaki tehdit ve tehlikeleri önleme hususunda bir görev yüklüyor. Biz de bu manada anayasanın bu maddesine tehdit oluşturacak her şeyin elbetteki karşısındayız. Aile, hakikaten sadece bizim için değil, herkes için çok önemli bir kurumdur. Sıhhatli bir aileye sahip olan milletler dışarıdan ve içeriden gelecek her türlü tehlikeye, tehdite dayanma gücü, kuvveti taşırlar. Milletleri nesilden nesile taşıyacak en önemli unsur ailedir. Aile mefhumu içerisinde tehlike görüyorsak ki görüyoruz, parti olarak buna karşı çıkmamız anayasal bir haktır. Aile bu kadar kıymetliyken, son 15 yıl içinde aile yapısında bir çözülme görülüyor. Benim bir anne olarak yüreğim yanıyor. Hakikaten bu toplumun sosyal dokusunu bozan tehlikeler var. Ailenin çözülmesi demek, evlilik oranının düşmesi, boşanmaların artması demektir. Vereceğim istatiksel bilgiler, güvenilir verilerdir. 2000 yılında 13 evliliğe karşı, 1 boşanma gerçekleşirken; bugün 3,9'a karşı bir boşanma gerçekleşiyor. Aile çözüldüğü vakit; adli suçlar artar, şiddet artar, alkol ve madde kullanımı artar. Yani toplumda bir düzensizlik ortaya çıkar. Aile, huzur ve barış için de en önemli unsurdur.

BAKANLIK ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMIYOR

**Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bozulan aile yapısı ile ilgili ne gibi çalışmalar yapıyor? Bakanlığın kötü gidişatın farkında olduğunu düşünüyor musunuz?

-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın çalışmalarına bakıyoruz. Şiddet olayları, aile çözülmeleri neden oluyor, atılan adımlar bu tehlikeleri ortadan kaldırmaya yönelik mi? Bu soruların cevaplarını bulmak istiyoruz. Bakanlık bu sorunların kökenini yeterince araştıramamış. Politikaları da yetersiz. Bakanlığın politikalarında birtakım sıkıntılar görüyoruz. 2. Dünya Savaşı sonrası dünya değişti. Klasik sömürge düzeni anlayışı da değişti. Sıcak savaş ile mücadele dönemi sona erdi. Yeni bir sömürge düzeni ortaya çıktı. Kanunlarla, hukukla, mevzuat ve yönetmeliklerle ülkelerin; sosyal, ekonomik, siyasal ve ticari yapıları değiştirildi. 2. Dünya savaşı sonrasında çoğu alan ve faaliyetleri kurulan Uluslar arası kuruluşların denetimi altına girdi. Çoğu alan böylelikle uluslararası grup ve çıkarcılarının güdümüne girdi. Bütün bu bilgilerin ışığında İstanbul Sözleşmesine bu hassasiyetle bakıyoruz. Toplum mühendisleri, yeni bir toplum yapısı inşaa etmek istediğinde, o toplumun değerler yapısı üzerinden yol alır. Kavramların içini boşaltırlar ve çoğu şeyi değersizleştirirler. Ya da yeni kavramlarla yola çıkarlar. Zihin dünyamızı o kavramlara yönlendirirler. BM raporunda da bir ifade vardı ama bu ifadeyi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na ait kitaplarda görmek beni şoke etti. 2009 ve 2014 yılında yayımlanan bir kitap içerisinde “Aile, kadın için tehlikeli bir yerdir” ibaresi vardı. Burada aile kavramını nasıl tekin olmayan yer olarak tanımlamış oluyorlar. Yasalar çıkarılırken her bir kelime, cümle üzerinde itinayla durmak gerekir.

SÖZLEŞME TÜRKİYE'YE REÇETE OLARAK GÖSTERİLDİ

**Gelelim İstanbul Sözleşmesi meselesine. Siz bu sözleşmede ne gibi tehditler ve tehlikeler görüyorsunuz?

-İstanbul Sözleşmesi, cinsiyet eşitliğini kendine referans kabul etmiş ve doğrultu üzerine planlanmış bir sözleşmedir. Onun için sıkıntılı yönleri vardır. Toplumsal cinsiyeti temel alan İstanbul Sözleşmesi bize dayatılırken, bu sözleşmeyi uygulayan ülkelerin içinde bulunduğu durum ne? İlaç olarak gösterilen sözleşme ülkelere fayda sağlamış mı? Bu anlamda İskandinav ülkelerine bakmak lazım. Buralarda sosyal doku feciat! İsveç örneğini çok kıymetli buluyorum. 3 önemli madde var burada. Kadına cinsiyet eşitliği tanınacak, kadın ekonomik hayata dahil edilecek ve siyasetteki varlığı artırılacak. Bunları istiyorlar. İsveç'teki kadınların yüzde 74.2'si çalışıyor. 42.4'ü parlamentoda çoğunluğu sahip. Toplumsal cinsiyet eşitliğini en güzel uygulayan ülke de İsveç seçildi. Aynı ülkede her 2 kadından biri şiddet görmektedir. Bu reçetenin batıya da Türkiye'ye de fayda sağlaması düşünülemez. Bu sözleşmenin uygulanması konusunda da ısrarcı olmayı mantıklı bulmuyoruz.

CİNSEL YÖNELİM BİZİM LİTERATÜRÜMÜZE GİRDİ!

**İstanbul Sözleşmesi, kadını ve erkeği çatışma ortamına sürüklüyor mu?

-2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi içerisinde bizim açımızdan aileyi tehdit eden bazı unsur ve kavramlar da var. Sözleşmede kadına yönelik şiddetle mücadele vurgusu yapılıyor. Bu konuda sözleşme bir reçete olarak gösteriliyor. 81 maddeden oluşan sözleşmenin 3. maddesinde yeni kavramlarla karşılaşıyoruz. Bunlardan en önemlisi “Toplumsal cinsiyet ve eşitliği.” Toplumsal cinsiyet bir teoridir. Bu teoriye göre kadının ve erkeğin biyolojik cinsiyetlerinin ve kimliklerinin aslında toplum içerisinden inşa edildiğine inanılır. “Doğuştan cinsiyet ve kimliklerimiz ile geliyor değiliz, sonradan toplum bunları bizim üzerimize inşaa ediyor” anlayışı var. Kadın ve erkek, cinsiyetsiz olarak bakılmalıdır, o cinslerin birbirinden çok da farkı yoktur anlayışı var. Cinsiyetsiz kabulü üzerinden hayat, aile ve olaylar okunur. Aslında gerçek ise tam tersidir. Bu madde, kadını ve erkeği çatışma ortamına sürükler. Birbirinin farklılıklarını görmezden getirir. Kadın ve erkek bir araya gelerek, nikâh ahdi ile aileyi oluşturur. Aile denildiği zaman kadın mı, erkek mi, çocuk mu ön plana çıkar? Aile deyince bir mefhum akla geliyor. Aile, insanların en büyük sığınağıdır. İnsanların aileye bakış açısını bilmek gerekir. İstanbul Sözleşmesinin içinde bazı olumsuz hususlar daha var. Cinsel yönelim, bizim literatürümüze girdi. Buna yönelik mefhumlar realize ediliyor. Onların siyasallaşması, örgütlenmesiyle ilgili mevzuatta tavsiye kararı oluşturuldu. Bu hakikaten bizim ciddi bir meselemiz olmalı.

BAKIN, BAKANLIK YETERİNCE HASSAS DAVRANMIYOR!

**Peki bu sorunların çözümü için Türkiye'de neler yapılmalı?

-“Peki biz ne yapacağız?” sorusu önemli bir soru. Öncelikle Türkiye'nin bu şiddet gerçeğini bilmesi gerekir. Meseleye yaklaşımın değişmesi gerekir. Şiddeti cinseyete indirgeyerek tanımlamaktan ziyade, bu sorunu toplumsal bir mesele olarak ele almak gerekiyor. Şiddet, patolojik bir sorundur. Gittikçe de normalleşen bir hâl aldı. “Kim güçlüyse o haklıdır” düşüncesinden ziyade, “Kim haklıysa o güçlüdür” anlayışını benimsemek gerekir. Kendinde gücü hisseden kişi, hemen şiddete meylediyor. Devletin ve medyanın da bu konuda üzerine büyük sorumluluklar düşüyor. Sabah kalktığımız süreçle başlayıp, gece yatana kadar televizyonlarda, haberlerde hep şiddet unsurları ön plana çıkarılıyor. Çizgi filmler, filmler, diziler hep şiddet içerikli. Burada işlenen konu şiddet değil, şefkat olmalıdır. Haber alma özgürlüğü en temel haktır fakat haberi veriş tarzı da hassas olmalıdır. Devlet, işlenmiş fiile karşı cezasını vaktinde ve zamanında en doğru şekilde uygulasın. Devlet, iyileştirici ve yumuşatıcı sebeplere sarılmasın. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı şiddetten sonra yapacaklarını değil de, şiddetten önce yapacaklarının takibini iyi yapmalıdır. Şiddete meydan veren unsurları iyi irdelemelidir. Bakan hanım, isterim ki Türkiye'nin tüm bu sorunlarına gerçek bir çözüm bulsun. Bakanlığın, batının dayattığı gözlüklerle olaya bakmasını doğru bulmuyorum. Bu gözlüklerin bir an evvel çıkarılması gerekir. Bu şartlarda doğru tespit de yapılamaz, sorunlara doğru çözüm yolları da üretilemez. Çözüm yollarımızı kendi değerlerimizden üretmemiz gerekir. Farklı bir toplum inşaasına malzeme olmamak lazım. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bu konuda yeterince hassas davranmadığını görüyorum. Bu sözleşme Türkiye'nin gündeminde olduğu müddetçe bakan hanım, vazifesini yerine getirmiş sayılmaz.

BÜYÜK BİR VEBAL ALTINA GİRİYORLAR PİŞMAN DA OLDULAR!

**İktidar ve KADEM, İstanbul Sözleşmesinin neresinde yer alıyor? Neden böylesine sıkıntılı bir sözleşme ülkemizde kabul edildi?

-Bu sözleşme 2011 yılında imzalandı. 2012 yılında onaylandı. 2014 yılında da yürürlüğe girdi. Hükümet ve KADEM başta olmak üzere, çoğu kadın derneği ne yapmaya çalıştığını yeni yeni idrak etmeye başladı. Fesih gerçekleşmeli. Bu sözleşmeyi ortadan kaldırmanın mücadelesi gerekli. Gerçekten bunun çözümünü istiyorlarsa, yapacakları iş belli. Yapmıyorlarsa büyük bir vebal altına giriyorlar ve milletin geleceği ile oynuyorlar. Ben, kadınlar için üzülüyorum, çocuklara üzülüyorum. Yarınlarımız gerçekten tehlikede. Bir kadının saçının teline zarar gelmesini istemiyoruz. Emine Bulut cinayeti, Özgecan cinayeti, Ceren Özdemir cinayeti, Şule Çet cinayeti... Bu davaların hepsini tek tek takip ediyoruz. Türkiye'de bir şiddet var. Bu şiddet, toplumun her noktasına sirayet etmiş. Hastanede, sokakta, okullar da bile şiddet var. Kanımız donuyor. Toplumsal hadise var. Batı dediğimiz yeni sömürge düzeni, bizim yapımızla oynuyor. Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesi noktasında bize dayatılmış bir sözleşmeyi uyguluyoruz. Almanya, 2 yıl önce sözleşmeyi kabul etti. Hırvatis'tan, “Sosyal dokumuza tehdit oluşturur” diye bu sözleşmeyi kabul etmiyor. İlk yıl Türkiye'nin de içinde olduğu 6 ülke sadece sözleşmeyi kabul etti. Böyle bir vebal var.

BÜTÜN KADINLARIMIZ ÇOK DEĞERLİDİR

**Son günlerde çokça tartışılan bir konu var. Çalışan ve çalışmayan anne arasında bile ayrım yapmak da bir projenin ürünü müdür?

-Ben, 25 yıldır çalışıyorum. “Çalışan kadın mutludur ya da değerlidir” cümlesini, “Üreten kadın değerlidir” diye değiştirmek gerekiyor. “Çalışıyor ve para kazanıyorsa” değerlidir yerine, “Üretiyorsa değerlidir” demek gerekir. Çalışmayan ve evinde çocuklarına bakan kadınlarımız aslında en üretimi yapmaktadır. Aslında kimsenin, bir diğer kişiyi öteleme derdi yok. Bu da bir proje dahilinde Türk milletine dayatılmak isteniyor. Çalışan kadını, çalışmayan kadından üstün göstermeye çalışan bir projedir. Ama çalışan kadın da çalışmayan kadın da, tarlada çalışan kadın da, makalesini yazan, bürosunda oturan kadın da değerlidir. Bütün kadınlarımız çok değerlidir.

RÖPORTAJ: EMRE ÖZGÜL

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri