Hatıralar canlanıyor yazı serisi
1969’dan bu yana birlikte olduğum, birlikte çalışmalar yaptığım, bizi her zaman “iyiliklere motor, kötülüklere firen…” olmaya teşvik eden, görev yapılamadığında veya eksik yapıldığında huzuruna çıkmaya korktuğumuz, huzurundan ayrılırken de özel kalem müdürünün; “Ne oldu ağabey? Yüzünüz nurlanmış. Her halde fırçayı çok yediniz?” diye takıldığı o değerli ilim, fikir, aksiyon ve devlet adamının bizlere “bu iki olayı unutmayın” diye tembih ettiği iki olayı sizlere de anlatarak aziz hatırasına saygı göstermek istiyorum.
Gözlerinden yaşlar akıtarak bu olayları anlatan bu büyüğümüz, olaylardan ilkinin ülkemizde cereyan etmiş olduğunu belirtmektedir.
Bilirsiniz, hayır kurumları bir şekilde (deprem, heyelan, sel felaketi, yangın gibi) darda kalmış insanları kurtarmak için yardım çalışmaları yaparlar. Ancak bu olayda anlatılan böyle bir felaket sonrası değil, normal yaşayış içerisinde halkımızın hemen hemen yüzde altmışının yaşadığı yoksulluk, fakirlik gibi sebeplerle aç ve açıkta kalan insanlara yardım eli uzatan bir yardım kuruluşuna aittir.
Olay, bu yardım kuruluşun aç ve açıkta kalan insanlara ekmek yardımı yapmak için o bölgeye gönderdiği bir yardım arabasının arkasında yaşanır.
Yardım arabası, bir bölgede aç kalmış bir gurup insana ekmek dağıttıktan sonra başka bir gurubun yanına gitmek ve onlara da ekmek yardımı yapmak için hareket eder. Ancak soğuk kış şartlarının yaşandığı, yolların kar ve buzlarla kaplı olduğu o bölgede, ayakları çıplak bir kız çocuğu henüz alamamış olduğu ekmek yardımını alabilmek için arabanın arkasından koşmaktadır.
Ayakları çıplak ve yerlerin de kar ve buzlarla kaplı olmasından dolayı mosmor kesilmiştir. Ama bu kız ayağının bu haline hiç aldırış etmeksizin yardım dağıtan ekmek arabasının ardından koşmaktadır.
Sonunda ekmek arabasına yetişir. Daha doğrusu yardım arabasını kullanan sürücü, dikiz aynasından bir kız çocuğunu arkalarından koşmakta olduğunu görmüş, onun kendilerine yetişmesine sağlamak için aracın hızın azaltmıştır.
Arabada ekmek dağıtan görevli, bu küçük kıza birkaç ekmek verdikten sonra onun haline bakar ve ayağının soğuktan morardığını da gördüğü için sorar.
“Kızım. Bu soğukta ve ayakların çıplak olduğu halde birkaç ekmek alabilmek için bizim arkamızdan koşmaya değer mi?” Kız cevap verir;
“Amca… Evde bir hasta ve yatalak bir annem var. Bir iki gündür ağzımıza bir lokma koymadık. İkimiz de açız. Bu ekmeği alamazsam açlığımız daha da artacak. Ben bu ekmeği şimdi evimize götürecek ve annemle paylaşacağım” der.
ZİMBABVE YOK OLUYOR
İkinci olay, bir milletin topyekûn yok olma olayıdır. Bu ülke Zimbabve’dir.
Zimbabve, Afrika'nın güneyinde, denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Doğusunda Mozambik, kuzeyinde Zambiya, batısında Botsvana ve güneyinde Güney Afrika Cumhuriyeti vardır. Eski adı Rodezya'dır. Ülkenin kuzeyini Zambezi, güneyini Limpopo Nehri çevreler.
10.670.000 nüfusa sahip olan Zimbabve'de, halkın % 20’si şehirlerde, kalanı köylerde yaşar. En önemli nüfus merkezleri başkent Harare ve Bulawayo’dur. Zimbabve nüfusunun % 99’dan fazlasını siyahlar meydana getirir. İngiliz asıllı olan beyazların çoğu Protestan’dır. Zenciler ise Katolik ve Protestan’dır.
Zimbabve, yeraltı kaynakları yönünden çok zengindir. Ülkedeki yeraltı zenginlikleri başta krom, olmak üzere, altın, nikel, asbest, amyant, bakır, demir ve maden kömürü gelmektedir. Bu zenginlikler, Batılılar tarafından sömürülürken Zimbabve’liler bundan faydalanamamaktadırlar.
Burada enflasyon çok büyük ölçüdedir. Zira sömürü düzeninin aracı olan faizin oranı çok yüksektir. Günlük enflasyonları bile çoğu ülkenin aylık hatta yıllık enflasyonundan yüksektir. İnsanların 1 kilo et için 1 bavul dolusu para götürdüğü (yaklaşık 11 kg ağırlığında para) söylentiler arasında yer almaktadır.
500.000.000.000.000 (Beş yüz trilyon) Zimbabve Doları 1,8 Amerikan Doları (Kasım 2009) olan ülkedeki enflasyon oranı %158.000.000 civarında tahmin edilmektedir. Bu, dünyanın en büyük enflasyon oranıdır (Temmuz 2009).Ülkede tedavülde gezen en küçük 100.000.000 Zimbabve Dolarıdır.
Bir zenci kabile reisinin tespit ettiği gibi; “Zimbabve’de de ülkeye gelen Hıristiyanların elinde İncil, bizim ise geniş arazilerimiz vardı. Bize gözlerinizi kapatın dediler. Biz gözlerimizi açtığımızda, onlar İncilleri bize vermişler, bizim geniş arazilerimizi ise kendileri almışlardır” demiştir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER RAPORU
“Zimbabve de çıkan madenler ve özellikle altın, tamamen ülkeyi sömüren İngilizler ve İsrailliler tarafından kullanılmakta ve o ülke ile ülke halkına hiçbir yarar sağlamamaktadır. Açlıktan kolunu bile kımıldatamayan bir Zimbabve’linin adeta ölmesi beklenmektedir.
Birleşmiş milletlerin yayınladığı bir rapora göre Zimbabve’de ortalama insan ömrü (açlıktan ölen bebekler ve küçük çocuklar sebebiyle) 35 yıl olarak ilan edilmiştir. Eğer bu trend (eğilim - şartlar) bu şekilde devam edecek olursa 20 sene sonra ortalama insan ömrü 25 yıla düşecektir.
Bu bir felakettir ve BM dâhil hiçbir Batı ülkesi bu olaya ses çıkarmamakta, bir milletin yok olmasına hepsi adeta seyirci olmaktadırlar.
Maalesef bu olaya, İslam ülkeleri ve onun işbirlikçi idarecileri seyircidir. Hâlbuki zulüm nerede görülürse görülsün, Müslümanların o zulmü oradan kaldırmaları, inançlarının bir gereğidir. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde; “Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve din (adalet) tamamen Allah’ın oluncaya kadar…” hedefini koymaktadır.
İşte bizim hiçbir zaman unutmayacağımız iki olay ve bu olayların sebeplerini ortadan kaldırmaya mecbur, biz öğrencileri…
Gençler; “Bu ve benzeri olayları doğuran bütün menfi şart ve sebepleri ortadan kaldırmak için bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz” diyebiliyor muyuz?