Efendim bilindiği gibi mübârek üç ayların içerisindeyiz. Bu güzel günleri sizlere hep hatırlatmak istiyor, günümüzün planını bu doğrultuda yapılmasını arzu ediyoruz. Biz Müslüman insanlarız ama bunu sâdece dil ile söylemek yetmez. İcraat olmazsa bu nasıl anlaşılacaktır? Bir Batılı gibi yaşa bir Batılı gibi giyin sonra da Müslüman’ım de, olur mu? İnancını yaşamadıktan sonra o inanç buharlaşır gider. İşte bugün bunu sorgulayalım istiyoruz. Hani geçen hafta Recep ayının haftalarını sorgulamaya başlamıştık ya. Önce niyetlerimizi sorguladık. Bu hafta da imânımızı sorgulayalım bu vesileyle de yanlışlarımızı düzeltelim ve düzelelim inşaALLAH, arzusundayız.
Nedir iman? Sorsanız kim bilir ne gülünecek târifler çıkacaktır karşımıza. Öyle kuru kuruya inandık demek yeter mi? Bunu sorgulayalım bu haftada. Zira hayâtımızdan ve davranışlarımızdan iyilik ve güzelliklerin çıkmasını istiyorsak iman birinci şarttır. Bugün sâdece kabukta yaşanan içi boşaltılan en ehemmiyetli dinamik –iman-dır dostlar. Bu hafta imânımızı şöyle bir hesâba çekelim. Ve soralım kendimize;
Ben nasıl inanıyorum? İnandıklarımı yaşama konusundaki hassâsiyetlerim ne kadar? Yüce Yaratıcımıza olan kulluk görevlerimi yerine getirmede eksikliklerim var mı? Var ise giderebilmek için neler yapıyorum? İmânımın güçlenmesi için emek sarf ediyor muyum? İbâdetlerim günün koşuşturması içinde boşa mı çıkıyor? İnancımın hayâtıma yansıması ne durumda? İnancımla karşılaştığım her türlü sıkıntının üstesinden gelebiliyor muyum?
Soruları çoğaltabiliriz… Ama önce imandan başlayalım muhterem canlar.
İman, Allah Teâlâ’nın kulunun kalbine yerleştirdiği bir nurdur. Bu nûrun sönmemesi için farzlar, vâcipler, sünnnetler, müstehaplar, menduplar ve dahi nâfileler vardır. İman bunlarla muhafaza edilir. Aksi takdirde iman nûru sönmeye mahkumdur.
Müslüman’ın imânı onun için bir hazine değerindedir. İmânı her zaman kuvvetlendirmek gerekir. İmânı zayıflatıcı davranışlardan kaçınmak şarttır. O zaman imânı zayıflatıcı davranışlara şöyle bir göz atalım dersek:
Mükellefiyet amellerini terk etmek (Yâni farzları yerine getirmemek. Meselâ; namaz kılmak, oruç tutmak gibi), sâlih amel işlemeyi bırakmak, ehli sünnete uymayan sapık itikatlara takılmak (Bunun olmaması için kendi itikâdımızı öğrenmemiz gerekir), amel ve niyetlerde doğruluktan ayrılmak, günahlarda ısrar etmek, tevbe etmemek, nimetlere şükretmeyip devamlı şikâyetlenmek (Bugün hep yapıldığı gibi), sünnetleri terk etmek, imansız ölmekten çekinmemek, başkalarına zulmetmek (Bugün zulüm her yerde kol geziyor), ana-babaya âsi olmak, çok yemin etmek, dîni emirleri hafife almak, haramlara dalmak (Bugün haramlarla kol kola geziliyor), namazı terk etmek, günahları önemsememek, yalan söylemek (Bugün hangi dükkana gitseniz esnaflar müşterinin malı alması için ne yeminler ediyorlar), gıybet etmek, zan yürütmek, aldatmak, kandırmak, kıskançlık, haset, kibir, kendini beğenme, peşin hüküm vermek, dînini öğrenmek istememe, din düşmanlarıyla muhabbet etme, erkeklerin kadınlaşması, kadınların erkekleşmesi…
Bunların hepsi ama hepsi bugün maalesef mevcut ve bunlar imânı zayıflatan etmenlerdir. Unutulmasın ki, imânı zayıflayan kişi münâfıklık alâmetleri gösterir ve nihâyetinde küfre düşebilir. Gerçek müminler ise imanlarını her zaman kuvvetlendirme gayretinde olurlar. İmânı güçlü olan insan ise güzel ve olgun davranışlar sergiler.
Şimdi Cenâb-ı Hakk’ın ayı olan Receb ayının bu üçüncü haftasında imânımız sorgulayalım demiştik. İşte yukarıda belirttiğimiz imânımızı zayıflatan hasletlere bir bakalım hangisi bizde var? Veya hangisi biz de yok ki!!!
Ne diyor büyük düşünür Sokrates; ‘Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez.’ O halde gelin sevgili canlar bu hafta imânımızın gücünü test edelim. Mutlaka bu hesaplaşmayı yapalım. Yoksa büyüklerimizin dediği gibi; ‘Bu gidiş nereye?’
Receb ayının imânımızı kavileştirmeye ve uyanışımıza vesile olması temennisiyle… Hayırla kalınız.